Theremin’i ilk fark edip ilgi duyduğum zamanlardı sanırım; bir baktım “Doğa İçin Çal” projesinde theremin çalınıyor.
Ama o günden bu yana theremin hakkında ne kadar çok şey öğrendiysem, bu sanatı icra eden Cihan Gülbudak hakkında da kendi sosyal medyası ve Ekşi gibi yerler dışında çok bilgiye rastlayamadım ve bu nedenle söyleşimde temel sorularım da oldu… Ben dahil hepimiz için en baştan başlayalım istedim. Bu enteresan müzik aletini ve onu ustaca kullanan sevgili Cihan Gülbudak’ı daha yakından tanımak için söyleşimize buyurunuz.
Keyifli okumalar.
“Bu ülkenin en büyük problemi herkesin en iyi şartlarda bile nasıl mutlu olacağının değil nasıl para kazanacağının peşinde koşması.”
Cihan Gülbudak
Müziğe 20’i yaşlarınızdan sonra başlamışsınız. Theremin öncesi var mı, her şey onunla mı başladı?
Theremin çalmaya başlamadan önce sesler kaydedip onları deforme ederek tanınmaz hale getirerek müzikle uğraşıyordum. Hatta yalnızca tırnak çıtırtılarından oluşan bir albümüm bile yayınlanmıştı 2007 yılında. Kendimi müziğin böyle acayip bir tarafında konumlayarak ilk adımı atmamın da sebepleri vardı elbette. Ailem ait oldukları sosyokültürel yapının dışına çıkmaya pek hevesli bulunmadığından olsa gerek benim müziğe karşı ilgimi erken yaşlarda pek desteklemediler. Babamdan gizli bir şekilde fındık ameleliği yaparak kazandığım parayla satın aldığım ilk gitarımı da uzun uzadıya çalamadım. Enstrümanla uzun vakitler geçirip etütler çalıştığımda her yerimin döküntüler, su kesecikleri ve kızarıklıkların bastığını fark ettim. Tam olarak nedenini bilemesem de elime geçen her parayla yeni enstrüman edinmeye devam ettim. En son flüt aldıktan ve bir hafta boyunca elimden bırakmadıktan sonra dudaklarım ve gözlerimin kenarlarında döküntüler öyle bir hal aldı ki doktora gitmek zorunda kaldım. Burada bana bir test yapıldı ve yıllarca neden müzik yapmaya çalışırken bir kaşıntı ve döküntü fırtınası yaşadığım ortaya çıktı. Metal ve bazı kimyasallara alerjim olduğu sonucuna varılınca bir enstrüman çalmaya karşı hevesim geçip gitti. Nasıl olsa mikrofonlarla bir şey kaydedip, çeşitli sinyal işlemciler, sanal rezonatörler, zaman bazlı efekt ünitelerinden geçirince de müzik yapabiliyordum. Elbette bunun bir teselli olduğunu theremin adında dokunmadan çalınan bir enstrümanın var olduğunu öğrendiğimde anladım. O güne kadar edindiğim ve alerjim yüzünden bir kenarda duran tüm enstrümanları zararına satarak bir theremin edindim. Hayatımda karşılaştığım en güzel tesadüf ve müzikal kariyerimin enstrüman bazlı kurtarıcısı diyebilirim onun için.
Meczûp mahlasıyla da biliniyorsunuz. Bu mahlası alma nedeninizi öğrenebilir miyiz?
Yaptığım müziği pek akıllı insan işine benzetmiyorum. Bu zamanda insan kendi derinine bu kadar net bakışlar atmamalı çünkü yüzleşecekleriyle barışık kalmaya devam edememek hayatını çok etkileyecektir. Zira o derinlik içinde heplik ile hiçliğin ayırt edilemediği bir iskandil var. Buna cezbolmak beni Meczup etti.
Türkiye’de çok bilindik bir müzik aleti ile uğraşmıyorsunuz. Peki bu müzik aletini icra eden çok müzisyen var mı? Böyle bir bilginiz ya da takibiniz var mı?
Bildiğim kadarıyla Türkiye’de theremin çalan Murat Ertel ve Asaf Zeki Yüksel de var. Dünyada da solo theremin albümü yayınlayan 30-40 thereminist vardır. Elbette bunların kalitesi ve enstrüman hakimiyeti değişik değişiktir.
“Theremin”i ve özelliklerini bilmeyen müzik dinleyicileri için kısaca tanıtmanız mümkün mü, özellikle çalışma prensibi bu müzik aletini bilmeyen okuyucularımıza çok değişik gelecektir.
Theremin elektrikle çalışan ilk enstrümanlardan biridir. En dikkat çeken özelliği dokunmadan çalınabilmesidir diyebiliriz. İki antenin algıladığı el hareketleri onu tetikler. Bir anten ses şiddetini yani sesi açıp kapamayı, diğeriyse nota değerini belirler. Etkilendiği şey ellerin bu antenlere olan mesafesidir. Ses şiddeti antenine eliniz yakınsa ses kısılır, uzaksa açılır; nota antenine eliniz yakınsa ses incelir, uzaksa pesleşir. Ortamdaki diğer değişkenlerden de etkilenir. Örneğin siz çalarken önünüzden biri geçtiğinde seste sapmalar olur. Ani hava sıcaklığı değişiklikleri de benzer kaymalar yaratabilir. Bu yüzden icra etmek sabır ister.
Bildiğim kadarıyla İstanbul dışında yaşıyorsunuz. Bir müzisyen olarak bu çalışma şartlarınızı, size gelen ya da gelme ihtimali olan sanatsal tekliflere olumsuz etki sizce yapıyor mu?
Beş yıldır Fatsa’da yaşıyorum. 2007-2018 arası İstanbul’da aktif olarak pek çok sahnede bulundum. “Sanatsal teklif” konusu beni hiç ilgilendirmiyor. Çünkü şehirden uzakta yaşamama vesile olan şey İstanbul gibi dünyanın en büyük köyü diyebileceğimiz yerde de sahne ile sanat işlerinin tanımlamaya uyan bir biçimde hayvan pazarını andırıyor oluşuydu. Mekanlar, işletmeciler, direktörler, küratörler, organizasyon işiyle uğraşan herkes ama herkes işini köy kahvesi döndürüyormuş gibi yaptığı için ben insanlara ulaşma noktasında birileriyle çalışmaktan vazgeçerek dağıma döndüm.
Hem sahnelerde yer aldınız hem sokak müziğini bırakmayanlardansınız? İkisinin de duygusu eminim müzisyen olarak çok farklıdır, en çok hangi yönleriyle ayrılıyorlar sizin için?
Sahnede çalarken insanlar para vererek gelmelerine rağmen yeterli dikkati göstermiyor hatta çoğu zaman zevzeklik ediyor. Sokak öyle değil. Orada yaptığım müziğin etkisiyle hüngür hüngür ağlayanı da gördüm.
Alanınızda farklı bir müzik aletini başarıyla icra ederken, sizce gereken ilgi ve bilinirliğe sahip misiniz? Nedenleri sizce ne olabilir?
Bilinmiyorum çünkü müdanasız bir tavrım var. Hıyarlık görünce eyvallah etmek pek becerebildiğim şey değil. Değişik bir kitlem var bu yüzden. Yaranabileceğim bir cenah olmadığı için her kesimden sabırlı ve bir ortak kümeye hitap ediyorum. Milyonlarca tıklanmak ve takip edilmekten çok daha kıymetli bir avuç içten insanın ilgisine mazhar olmak.
Müzisyen kimliğiniz yanında kitapları olan bir yazarsınız da. “Habis Kıssa” belli sayıda hazırlanmış özel bir kitap. Ve ben de size soru hazırlarken öğrendim. Paslanmaz Kalem’den Emre Karacaoğlu ile röportajınızı izledim. Kitabınızın konusundan ve özelliğinden de bahsedebilir misiniz, eminim Sanat Okur okuyucularımızın da ilgisini çekecek çok özel bir çalışma olmuş çünkü.
Habis Kıssa ilk romanım. Allah ve Şeytan arasındaki ilahi bahis teması üzerinden gitse de insanın hakikat yolundan nasıl çıktığına dair rahatsızlıklarım ve sızlanmalarımdan oluşuyor diyebilirim. On beş yıl önce ilk yazdığımda yayıncılar bunun sakıncalı bir eser olduğunu söyleyip bazı kısımları kırpmak ve çıkarmak koşuluyla basabileceklerini ifade edince ben de hiç basılmasın madem demiştim. Sonra kafamın attığı bir dönem elimle az miktarda ciltleme fikri doğdu. O günden beri kitap ciltliyorum ve kimsenin bu kitabı basmaya cüret edemeyişine şükrediyorum.
Ve tabii yine el emeği göz nuru yazımından ciltlenmesine kadar özel bir diğer kitabınız “İsimsiz Kitap” Bu iki kitabınıza nasıl ulaşılabileceği bilgisini bizimle paylaşabilir misiniz?
İlgilenen herkes bizzat bana ulaşabilir. Habis Kıssa tükendi ben dahi bir tane daha ciltlemeyeceğim ama isteyenlere kendi Habis Kıssa’larını yapabilmeleri için romanın fasikül halindeki PDF dosyasını gönderiyorum. Bunun için Ordu-Fatsa Merkez şubesine Cihan Gülbudak adına bir kitap ya da bir mektup bile olur göndermeleri ve gönderi kodunu bana ulaştırmaları gerekiyor.
Müzik, yazarlık, zanaatkarlık ve son kitabınızda kapağın işlenmesi ile görsel sanatlar alanında imzanızı görüyoruz. Kitap çalışmanızla ilgili “Emek Edebiyatı”nı sevmediğinizi Twitter hesabınızdan nedenleriyle çok iyi açıklamışsınız. Yazdıklarınızda sanatçılığın tanımının karşılığı vardı; uzun süredir hasret kaldığımız hislerle açıkladığınız bu görüşlerinizi söyleşimize de taşımanızı rica edebilir miyim?
Bu ülkenin en büyük problemi herkesin en iyi şartlarda bile nasıl mutlu olacağının değil nasıl para kazanacağının peşinde koşması. Daha da korkuncu emeğin kutsanması… Emeği yerlere göklere sığdırılamayışı birkaç yüzyıllık saçma sapan ve esas sömürüyü yücelten bir düşünce tarzı. Bir fabrikatörün veya toprak ağasının propagandasını yapacağı, devletlerin ve dinlerin avuçlarını ovuşturacak türden bir kulluk bilinci içeriyor. Karşılığını aldığın halde emeğin patronun sermayesini büyütüyorsa payına düşen sadaka seni mutlu etmeyecektir. Kitaplarımı büyük bir emek harcayarak okura ulaştırıyorum. Bazen on günü buluyor bitmesi… Ama onları kıymetli hale getiren harcadığım emek değil, okura ulaştırmak için girdiğim mücadeledir. Bunun hayatımın her alanına sirayet etmesinden başka maksadım yok.
Hakkınızda çok bilgi, söyleşi olmasa da araştırdıkça derin yapınızı ve sanatçı kişiliğinizi biraz daha tanıma imkânı bulmuş olmamı şansım olarak kabul ederek; söyleşimize katıldığınız için teşekkür ederiz. Sizin eklemek istediğiniz bir şey var mıdır? Ufukta Cihan Gülbudak imzalı neler bekliyor bizi?
Şu sıralar El-iksir isimli romanım yazıyor ve romanın başrolünde bulanan bir alkollü tiryak için bol bol bitki yağı çıkarmakla uğraşıyorum. Kendi tılsımlı içkisiyle birlikte gelen bir kitap olacak bu ve 2023 içinde okurla buluşacak. Bunun haricinde kendi evimi inşa ediyorum bir süredir. Eğer bitirebilirsem gelecek yıldan itibaren kendi avlumda atölyeler veya konserler düzenlemeye başlayacağım bakalım.