Onun Filmi’ne köşemde yer verdiğimde, sizlere filmin genç kadın yönetmenleri Su Baloğlu ve Merve Bozcu ile söyleşi yapmak için sözleştiğimizden bahsetmiştim. Zamanı geldi. Çünkü Onun Filmi bundan böyle BluTv platformundan izlenebilir.
Kendi sinemasını yapmak ve kendi setinin yönetmeni olmak isteyen tüm kadın sinemacılara ve adaylarına ilham olmasını umut ediyorum.
Keyifli okumalar.
Sizleri tanımayanlar için kendinizden kısaca bahseder misiniz?
Su – 1987 Mağusa doğumluyum. Lille’de Kültürel Endüstriler ve Ottawa’da Sinema Çalışmaları okuduktan sonra Kadir Has Üniversitesi’nde Sinema ve Televizyon Yüksek Lisansı yaptım. 2014’ten beri SUFILM çatısı altında yapımcılık yapıyorum.
Merve – 1989 Antalya doğumluyum. İstanbul Teknik Üniversitesi’nde Gemi ve Deniz Teknolojisi Mühendisliğini bitirdikten sonra, Galata Fotoğrafhanesi’nde Belgesel Fotoğrafçılık ve Kadir Has Üniversitesi’nde de Sinema & Televizyon yüksek lisans eğitimimi tamamladım. Şu anda yazar ve yönetmen olarak çalışıyorum.
Onun Filmi’nin hikayesi nasıl başladı? Yer verdiğiniz kadın sinemacıları neye göre seçtiniz?
Su – Onun Filmi’nin hikayesi Kadir Has Üniversitesi’nde ikimiz de yüksek lisans derslerine devam ederken başladı. Okuldan kalan zamanlarımızda çeşitli kısa film ve belgesellerin yapım ekiplerinde çalışıyorduk. Akademik kariyer yapma ve sektörde olma seçenekleri arasında gidip geldiğimiz bir dönemdi. Dolayısıyla endüstrideki diğer kadınlar neler yapıyorlar, nasıl yapıyorlar, sinema sektörüne dair beklentileri nelerdir, neler yaşadılar ve yaşıyorlar, bir konuşsalar neler anlatırlardı gibi aslında çok da temel olan bazı sorularımız vardı. Basitçe, merak ediyorduk aslında. Ve sene 2014 iken ve 2000lerden sonra sayıları oldukça artan yönetmen koltuğundaki kadınların sadece yaptıkları filmlere dair röportajların var olup kamera arkasında yaşadıkları üzerine hiç konuşulmuyor oluşuna çok şaşırıyorduk. Cevaplarını merak ettiğimiz soruları kendimiz sormaya karar verdik. Bu merakla, bir film yönetmeye dair kendimizdeki cesaret eksikliğini farketmemiz eş zamanlı oldu. Hatta filmin en başında da olan, “Yönetmenlere bu soruları soralım, sonra da verdikleri röportajlardan bir kitap yapalım” cümlesi halimizi çok güzel özetliyor aslında. Sinema ve Televizyon eğitimi almış iki kadın olarak bir belgesel projesine yönelmeden önce kitap yapma fikrine kapılmamız akademiye daha fazla odaklanmış olmamızdan mıydı yoksa bu cesaret eksikliğinden mi ileri geliyordu, hala merak ettiğimiz bir konudur. Film yapmaya dair kendimizde gözlemlediğimiz tüm durum ve duygu bütününü de filmin içine dahil etmek istedik, dolayısıyla filmin konusunu ve biçimsel yaklaşımını iç içe tasarlamaya başladık.
Merve – Röportaj yapmak istediğimiz isimleri seçerken de akademiden aşina olduğumuz çalışma biçimiyle ilerledik. Sinemacı kadınlar öncelikle bizim için bir araştırma konusuydu. Bu sebeple Türkiye sinema tarihinde yönetmen olarak çalışmış bütün kadınların listesini çıkardık. Bu liste kısa filmcileri de kapsıyordu. Listedeki tüm isimleri de tek tek araştırdık. Hangi filmleri yapmışlar, şu an ne yapıyorlar, Türkiye’de mi yoksa yurt dışında mı yaşıyorlar vs. Sonra dönem dönem gruplara ayırdık ve yaptığımız bu gruplamalara göre listeyi film için son haline getirdik.
Her bir yönetmeni kendi alanında çektiniz. Kameranızın karşısına bu isimleri almak nasıldı? Çekimler esnasında üstünüzde baskı hissettiniz durumlar oldu mu?
Su – Çok uzun bir süre Türkiye sinema sektöründe yönetmen kadının deneyimlerini sadece bulabildiğimiz bir iki kaynaktan; kitap, makale ve söyleşilerden okuyarak araştırdığımız için, yönetmenleri konu olarak kameranın karşısına almak ve sorularımızı direkt muhataplarına yöneltebilmek her şeyden önce büyük bir özgürlük hissettirdi. Her biri üç dört saat süren çok uzun konuşmalar oldu. Baskı hissettiğimiz durumlar çok az olmakla beraber yaşandı, ki filmin içinde de var bu anlar.
Merve – Filmi çekeli epey oldu tabii ama şimdi düşününce her bir röportaj öncesi büyük bir titizlikle çalıştığımızı anımsıyorum. Çünkü bize verilen kısıtlı süre içerisinde merak ettiğimiz bütün soruları sormak istiyorduk. Çekimlerden önce röportajını yapacağımız kişinin tüm filmlerini izleyip, birlikte analiz ediyor, birbirimize sorular sorarak kafamızdaki düşünceleri derinleştirmeye çalışıyorduk. Bu nedenle röportaj anı gelip çattığında çalıştığım bir sınavın içinde gibi hissediyordum çoğunlukla. Kısaca heyecanlanmaktan ziyade sakin kalıp elimdeki materyale odaklanıyordum ama ek olarak Su’nun da bahsettiği gibi çok uzun süren röportajlarımız oluyordu ve bir noktada farklı bir samimiyet gelişiyordu. Sanırım en tatlı ve öğretici bulduğum anlar da onlardı.
Bugün Onun Filmi’ni tekrar çekecek olsanız nasıl bir kurguda, hangi isimleri ve soruları ekleyerek çekmek isterdiniz? Erkek sinemacıları da görür müydük?
Su – Bu konuyu aramızda da konuşuyoruz zaman zaman. Dünyanın her yerinde sinema sektörü çok hızlı değişim geçiriyor. Dolayısıyla bir sene sonra da bambaşka bir film yapılabilirdi, on sene sonra da. Kadınlarla konuşulabilecek konular o kadar sınırsız ve anlatabilecekleri o kadar çok şey var ki, sonsuz çeşitlilikte Onun Filmi kurguları hayal edilebilir. Ben kendi adıma biraz daha kurmacaya yaklaşan bir biçim hayat ederdim gibi geliyor. Tür sınırlarının daha belirsiz olduğu yerlere aklım kayıyor. “Konuşan kafalar” yönteminden de tamamen kopardık. Konuları daha sınırlayıp, en çok odaklanmak istediğimiz birkaç konuya daha derin yaklaşırdık. Erkek sinemacıları yine görmezdik, çünkü neden görelim? Zaten her yerdeler. Onun Filmi’nde erkek sinemacıları da görmeyi bekleyenler; ki var onlar, kadın sinemacıların konuşmadıkları, duyulmadıkları, görünmedikleri, bilinmedikleri bütün o zamanlara sayabilirler.
Merve – Erkek sinemacılar konusunda ben de yüzde yüz Su’ya katılıyorum. İsimler ve sorular da tabii ki çok değişirdi. Biz çekerken henüz Me Too hareketi başlamamıştı. Ne dünyada ne Türkiye’de sinemadaki cinsiyet eşitsizliği çok fazla dile getirilmiyordu. Bence hala bu anlamda bir şeyler yavaş değişiyor ama en azından artık eskisine kıyasla daha görünür halde. O yüzden şu an bu filmi çekiyor olsam çok daha farklı sorular sorardım ve kesinlikle farklı bir kurgu yapardım. Sanırım işin içine daha fazla mizahi öge koyardım. Çünkü bütün saçma durumlar karşısında mizahın farklı bir gücünün olduğuna inanıyorum.
Çekimlerde en çok eğlendiğiniz, en çok gerildiğiniz, en çok bitmesin istediğiniz ve sizi en çok düşündüren isimler kim oldu?
Su – Sohbetin çok koyu olduğu, konunun konuyu açtığı buluşmalarımız oldu; Zeynep Dadak, Bingöl Elmas, Çiğdem Vitrinel gibi. Işıl Özgentürk daha eski bir kuşaktan sette ilişki biçimlerine dair muhteşem anekdotlar anlattı. Türkan Şoray’ı karşımızda kanlı canlı gördüğümüz ilk an yıldız çarpmasına uğradık ikimiz de. Çok özel bir andı. Onu hem bir Yeşilçam oyuncusu hem de yönetmeni olarak konu almak bu film için çok değerliydi. En çok gerildiğimiz buluşma Yeşim Ustaoğlu’yla olan buluşmaydı, filme de bütün o gerilimi olduğu gibi koyduk zaten. Yaptığımız her röportajdan sonra yönetmenlerle vedalaşıp bir yerde oturup kafa kafaya verip konuştuklarımızı deşmek, neyi nasıl yerleştiririz gibi küçük kurgu fikirleri ortaya atmak, günün muhasebesini yapmak en güzel anlarımızdan.
Merve – Bütün çekimlerden sonra bir şeyler öğreniyorduk aslında. Sadece sohbetlerimizden öğrendiklerimi düşünerek söylemiyorum bunu, kendimizle ilgili de bir şeyler öğreniyorduk. Başından itibaren kameranın hem arkasında hem önünde olan 2 yönetmendik biz. Birbirimizle tartışıp, 2 dakika sonra kayda girdiğimiz zamanlar oluyordu ya da birimizin morali daha düşükken diğeri onu kaldıran kişi oluyordu. Gün sonunda ben Su’nun, Su da benim kontrol mekanizmam haline geliyordu. Böyle olunca kendinize dair çok fazla şey öğreniyorsunuz. Ben o keşfetme halini özlüyorum.
Filminizi izleyen sinemacılardan nasıl yorumlar aldınız?
Film genel olarak iyi yorumlar aldı. Öncelikle bu kadar yönetmen kadın var mıymış sorusu çok geliyordu(aslında çok daha fazla var, biz hepsini çekemedik .) Bir de filmin içerisinde bizim de yer alıyor olmamız insanların çok hoşuna gidiyordu çünkü farklı bir samimiyet kuruyor film bu şekilde izleyicisiyle ki bizim de başından beri istediğimiz şey buydu. Genç kadın sinemacılardan gelen ortak bir yorum oluyordu, o yorum evet bu belgeseli bu yüzden yaptık dedirtiyor bize. O da şu: “Ben de hep kendi filmimi yapmak istiyordum ama cesaret edemiyordum. Sizin filminizden büyük bir cesaret aldım.” Film yapmak zor tabii ki ama bazen en büyük engeli kendimiz yaratıyoruz ne yazık ki. Filmin bu anlamda kadınlara ihtiyaçları olan şeyin içlerinde olduğunu hatırlatıyor olması gurur verici.
Şu an neler yapıyorsunuz? Birlikte yeni bir film projeniz var mı?
Merve – Yeni bir kısa film bitirdim, onun festival başvurularıyla ilgileniyorum. Ayrıca bir uzun metraj üzerinde çalışıyorum yine. Birlikte yeni bir projemiz henüz yok ama neden olmasın? Su Kanada’da yaşıyor. Bu nedenle birlikte üretmek biraz zorlaşıyor ama her konuda birbirimize danışıyoruz, fikir alıyoruz, yardımlaşıyoruz. Aramızdaki ilişki ortak üretim yapmaktan daha ileride bir noktada açıkçası, o yüzden birlikte tekrar bir projenin içinde olsak da olamasak da aslında hep Onun Filmi’ndeki gibi ortak bir yolun içerisinde yan yanayız.
Su – Kesinlikle. Tekrar birlikte üreteceğimiz günler eminim olacaktır. Ben de yapımcılığını yaptığım bir kısa filmin festival sürecinin sonlarındayım. Yeni bir projenin şimdilik sadece fikri ve ön çalışması var. Önümüzdeki dönemde bir yandan akademiye ağırlık vereceğim.