Sanatçı Tayyibe Benek1’le sohbetimiz, evinin kitap kokan küçük odasında, sanata yoğun bir şekilde merak ve ilgi duyan ikimizin heyecanlı paylaşımlarıyla başladı. Yara üzerine çalışıyordu o vakitlerde Tayyibe. Yara, hem benim hem de içinden geçtiğimiz zamanlar için fazla yakın bir temaydı… Kanadığımız yerlerden uzun uzun hayata ve sanata baktık. Saatler yanı başımızdan akıp gidiyor, sohbet bitimsizce ısıtıyordu odayı her bir araya geldiğimizde. Sözler, kendi sularımıza ne kadar geri dönülmez biçimde karışıyor olsa da, uçucuydu. Vardığımız kıyıların rüzgârlarını başkalarına da taşımak gayesiyle sohbetlerin belirli bir kısmını yazılı olarak gerçekleştirme fikri doğdu. Böylelikle Tayyibe Benek’in sanat pratiğini daha yakından tanıma fırsatı bulurken, çalışmalarından yola çıkarak yara, iz, sanat ve hayat üzerine yeniden düşünebildik…

İzel Karaca – Şimdi yaraya bakıyorum. Yara üzerine düşünüyorum. Ama bu gerçekten kolay değil, onu önce kendinde tanımakla, diğer izlerden ayırt edebilmekle başlıyor sanırım bütün süreç. Bu sadece hissetmekten öte, hisler üzerine bir düşünme pratiği. Onları akla, dile ve bir başkasına tercüme etmek/edebilmek. Bu, bir yarayı da aşan, yaralanan insanın kendine eğilmek bir bakıma. İlk işlerinden beri çok istikrarlı olarak devam eden bir pratik var, bugün de hâlen süren. Örneğin kullandığın materyaller: kâğıt, kumaş ve iplik. Ortaklaştıkları dilleri ve de. Hem kendini var etmeye çalışan arayışlar görülüyor hem de aldığın yollar. Her şeyden önce neden bu malzemeleri seçtiğini, onlara yöneldiğini merak ediyorum veya onların sana neden yanaştığını. Derine inmeden önce yüzeyi tanımak istiyorum aslında, senin için yerini, önemini ve anlamını.
Tayyibe Benek – Çok güzel bir soru. Benim için de çalışmanın sürekliliğini sağlayan şey de tam bu yüzeysel olmayan ancak yüzeyden, bir yüzeye bakış. Yüzey üzerinde bir çalışma dizisinden bahsettiğimizi düşününce üstelik, bunu düşünmek kaçınılmaz. Bana kalırsa işin en keyifli yanı malzemeyle düşünmek, işlemek… Bu yüzeyler olmasa bu konulara bu kadar eğilebilir miydim bilmiyorum. Çok önemli ve kıymetli araçlar bunlar. Hem bir basamak oluyor hem de bir gösteren. Bir yaranın da derinini duyumsamak için onun yüzüne ihtiyacımız var, görüntüsüne. Bu hafızamda çocukken babamın bacağında izlediğim yaradan itibaren varlığını koruyan bir görüntü. Bunun dışında hiçbir şey bilip düşünmediğim zaman da aynı yarayı çiziyordum. Yani öyle başladım. Şimdi yara benim yaram oldu, hakkında daha çok şey biliyorum ve yüzeyi değişiyor onun da, bazen değişmiyor. Yineleniyor. Bir kapıyı açmak ve bazen de aynı şekilde kapatmak için edindiğim bir araç belki de.
İzel Karaca – Evet, her şey yüzeyden, deriden geçiyor öncelikle, yani aslında bedenden. Çalışmalarında deriyi ve deri üzerinde var olan izleri okuyabiliyoruz. Ama benim gerçekten ilgimi çeken, tam da bu malzemelerle oluşturduğun derinin dokululuğu ve değişkenliği. Her çalışmanda neredeyse yüzey değişiyor ve çoğu zamanda pürüzlü bir yapıya sahip. Derinin kendi pürüzlülüğünü de düşünüyorum buradan. Değişen, dönüşen, hatalarıyla, çelişkileriyle pürüzlü bedenler oluşumuz dünyada. Ve senin de işlediğin gibi, üzerinde dinamik ama hiç geçmeyen, dinmeyen yaralar, izler… Bedene dikili oluşların bunların… Bu da bir şey söylüyor; yani dünyaya gelmekle aldığımız yaralar var ve onların dönüşen izleri. Bunların üzerine işlendiği dinamik bir deri… Bu bağlamda deri, beden hakkında ne düşünüyorsun? İşlerinde nasıl bir yeri var?

Tayyibe Benek – Aslında dünyaya da izler ile beraber geldiğimizi, bazı izleri taşımaya devam ettiğimizi düşününce konu daha da genişliyor, haklısın. Tam, kusursuz bir varoluş ve beden içerisinde değiliz ve her şey bunun üzerine tam da bu yüzden yazılıyor. Yaralar geçer elbet ama bazen bazı izler kalıyor bize. İzin anlattıklarına kulak verebilirsek kumaşımız hakkında çok şey söylüyorlar. Bunun önemli bir bilgi olduğunu düşünüyorum. Yaralanmaya açık bedenler ve varoluşlar olduğumuzu hatırlıyorum söylediklerinden, tam da bu yüzden yaraları tanımamız gerek sanırım. Deriye; canlı, dönüşen deriye kulak vermek, izleri izlemek bir bakıma yapmaya çalıştığım. Elbette içinde, aşina olduğum ama yabancısı da olduğum, tanıştığım kendim var. Bir şeyler temas ediyor ona; bazı şeyler sıyrıklar açabiliyor. Sanırım bu bir bakış ve yaklaşım geliştirme çabası. Çünkü kendimizi tamamen koruyabilmemizin mümkünâtı yok ancak bir bakış, tavır ve kendi derilerimize has bilgiler edinebiliriz. Birbirimize bu duyuştan itibaren belki iyi de gelebiliriz.
İzel Karaca – Çok güzel ifade ettin. Bir yaklaşım geliştirme çabasındayız. Bu bize öğretilenin aksine daha duygusal, duyusal, açık, kapsayıcı bir yerde duruyor. Son yıllarda üzerinde çalıştığın Yara ve ardından gelen İz serileri bence bu bağlamlar içinde çok daha anlamlı bir yere oturuyor. Onlara bakmak, dokunmak, onlar hakkında konuşmak bir nevi iyileştirici bir eyleme dönüşüyor. Yara defterleri, tuval resimleri, çeşitli kumaş üzerine dikiş veya baskılar, yazıların… Aslında dediğin gibi bunlar hayatının bir uzantısı gibi, bir araştırma süreci gibi yaklaşıyorsun sanata. Gündelik hayat ve sanat arasındaki ilişkiyi nasıl tarif edersin? Belki yara defterlerinin sürecini de anlatırsın, bunlar sanatsal kaygılardan ziyade yaşamsal kaygılardan çıktılar sanırım?
Tayyibe Benek – Ne güzel söyledin, kesinlikle sanatsal kaygılardan ziyade yaşamsal kaygılardan ve sorulardan ortaya çıktılar. Yani ihtiyaç gereği, temel bir ihtiyaç gereği ortaya çıktılar. Aksi ya da başka türlüsü zaten pek olamıyor bende. Dilde, yazıda tercümesini henüz yapamadığım bir soru ya da ihtiyaç kendini yüzeylerde belli etmeye başlıyor ve sanki bana bir şey anlatıyor yaptıklarım, yaparken, sonrasında… Sonra işte burada olduğu gibi üstüne konuşabilmeye başlıyorum ki bu da çok sevdiğim bir aşaması. Gündelik hayatın hiç beklenmedik, tasarlanmadık anlarından, hatta belki ara zamanlarından, aradan dereden bir şeyi görüp uzanıp almakla ya da bir fikrin aklımda altını çizmekle başlıyorum çoğu zaman. Kendiliğinden denebilir. Israr, merak ve tekrarlarla o bir hatta dönüşüyor zamanla. Anahtarı devam etmek gibi geliyor bana. Bir yarayı kayda değer bulduğum, duymaya, anlatmaya değer bulduğum andan itibaren başladı diyebilirim bu süreç ve hala cesaret gösterebildikçe yürüyor aslında. Her şey gibi bunun da bir zamanı var.
İzel Karaca – Çatlaklardan sızanlar veya bizim bakmamız, uğraşmamızla aralardan, kesiklerden, yarıklardan çıkanlar… Evet. Ama bu sadece bir yansıtma değil elbette, bizlerin de onlara kattığı şeyler var. Duyum, yorumlama, aktarma süreçleri, amaçlarımız ve niyetlerimiz ile birlikte ilerliyor gibi geliyor. Onlarla, ortaya çıkanlarla nereye gitmek istediğimiz sorusuyla da tabii. Daha önce yaraya yaklaşmanın iyileşme olanağından bahsettin. Bunun gibi, iyileşmek, iyileştirmek, dönüştürmek aslında senin ‘ona’ kattığın bir şey. Daha başka birçok şey olabilir bu ama aslında belirleyici olan şey ufkumuz oluyor. Sesi, sözü hangi yöne yönelttiğimiz, elimizdekilerle hangi yöne baktığımız yani. Bunu çok önemsiyorum. Ortaya çıkan şeyin, ne olursa olsun bir eylem de olabilir bu, önemli bir parçası. Peki, sen buradan nereye gitmek istiyorsun? Doğrulduğun ufuk(lar) neresi?
Tayyibe Benek – Kesinlikle. Bununla, bizde olanla, bu bir yaraysa, onunla ne yaptığımız. Belki de esas belirleyici ya da yolu çizen, oluşturan bu. Yaklaşım. Nasıl yaklaştığımız, neyin ışığıyla yaklaştığımız. Bütün işi yara yapmıyor yani. O yaraya bakan göz nereden bakıyor? Bir bakışı inşa etmek ya da bakan yeri inşa etmek diyebiliriz. Nasıl konumlanıyoruz?
Bu yaradan bir bilgi elde etmek istiyorum ya da istekten ziyade bu yola şahit olmanın hikâyesi. Hikâyeler pek çok şey gösterir ve birçok yol açar bana kalırsa. Bu sebeple sabit bir ufuktan ya da varış noktasından ziyade zaman vererek, kendi zamanında ona şahit olmak ve beraber yol almak diyebilirim. Nereden açıldıysa bu yara, ne diyorsa, onunla beraber, onu duyarak yürümek. Buna düşmek de dâhil çiçek açmak da. Birini diğerinden dışlamadan, bir duyuş geliştirmek. Yani sanırım buna net bir cevap vermek pek inandırıcı olmaz.

İzel Karaca – Bu yaklaşım aslında bizi farklı bilgi türlerine götürüyor. Sanat ile yaşam içindeki farklı duyusal alanları yokluyor ve bildiğimiz kanonik bilgi ve deneyim biçimlerin dışında bir alana açılıyoruz. Senin örneğinde yara ve izler, onlardan utanmadığımız, onları bastırmadığımız, inkâr etmediğimiz tam tersine onlardan öğrendiğimiz, birlikte var olduğumuz dinamik bir bilgi üretimi ve pratik etme süreçlerine dönüşüyorlar. Sanatçı olarak bu yolla bir yaklaşım önerisi de sunuyor oluyorsun. Bu birçok açıdan heyecan verici, sanatı böyle yumuşak, açık uçlu, yeniye, değişime, dönüşüme teşne bir bütün olarak kavramak…
Son olarak önündeki projeler neler? Bu sene 2. Türkiye Tekstil Bienali’nde de yer alıyorsun. Bienalin teması “Dalga Kumaş”. Ne hissediyorsun? Neler bekliyor olacak bizi? Bahsetmek ister misin?
Tayyibe Benek – Bazı izleri bir şeylere benzetmeye benziyor sanırım bu süreç. Hakkında belirgin ve net bir şey söylemek pek mümkün değil ancak bir şeylere benziyorlar. Herkesin kendi bagajından bir şeylere benziyorlar. Sanat bu aşamada, bu benzerlikleri ve ayrılıkları işleme aşamasında olmazsa olmaz bir alan benim açımdan.
Evet, çok sevindim ve heyecanlandım böyle bir davet alınca. Su, deniz, dalgalar, kıyı ve taşlar zihnimde dönen betimlerdi. Hazır hissettiğim bir alan içerisinde temkinli bir şekilde ilerlemeye çalıştım diyebilirim. Çalışma süreci boyunca kaçınılmaz olarak yeni sorular, çözümler, yöntemler, karşılaşmalar yaşadım. Yara ve dalganın birbirleriyle konuşan izlekler oluşu açısından da soluk alan ve bağlamın içinde yol almamı sağlayan bir kanal açıldı. O bakımdan da önemli buluyorum. Orada, mekânda olmak da eminim benim için büyüleyici bir deneyim olacak.
İzel Karaca – Yani daha önceki çalışmalarınla da içe içe geçen yeni bir çalışma bekliyor bizi. Kavramları böyle bağlaman kulağa ilginç geliyor. Kişisel bir yerden yara ve izlere bakarken şimdi doğadaki yara ve izlere, onların duraklarına, hareketlerine, devinimlerine bakacağız.
Sanat aracılığıyla düşünce ve duygu deryalarında bir gezintiye çıkabildiğimiz için çok mutluyum. Seninle birlikte yüzey hareketlerinin yaratıcı derinliklerini keşfetmek oldukça keyifliydi. Teşekkür ederim. Yeni yolculuklarda yeniden karşılaşmak ve birlikte keşfedebilmek dileğiyle.
Tayyibe Benek– Ben teşekkür ederim.
- Tayyibe Benek Hakkında: ↩︎
1995 yılında Aydın’ın Nazilli ilçesinde doğdu. 2020 yılında Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü’nden mezun oldu. 2021 yılında İstanbul’a taşındı ve 2022 yılında ilk kişisel sergisi Çözülme, Simmbart Projects, İstanbul’da gerçekleşti. Tuval ve kâğıdın yanısıra ağırlıklı olarak kumaş ile çalışıyor. Kumaşa resim, dikiş ve yine kumaş ve kâğıda çeşitli baskı teknikleri ile üretimler yapıyor. Yazı, resim günlükleri gibi farklı medyumları da kullanıyor. Çalışmalarına İstanbul’da devam ediyor.
Katıldığı bazı grup sergileri:
2023, New Project, Julio Artist Run Space, Paris;2022, Hikâyeler Yürür, Kasa Galeri, İstanbul; 2022, Iraksama, Nue Galeri, Ankara; 2021 C+ International Exchange Exhibition, Jangsu Jeollabuk-do, Güney Kore; 2019 BASE, Akaretler, İstanbul; 2019 Eşlik, K2 Rezidans, İzmir. Online gösterimleri: Bir Sanatçı Bir Defter, Tayyibe Benek, Labirent Sanat; Manifold.press, Kadraj, “Artıkalan” Defter; Moero Fanzin, 3. Sayı, Görsel İşler/Boşluk; Fiber Art Turkey, Röportaj ve Çalışmalar, 15 Ağustos 2021. Ve bazı basılı çalışmaları: Photozine 16 Volume Box Set #3, Curated bu FAZ Collective, Designed and Published by Fail Books, May 2021; Psikeart, 77. sayı – Yolculuk; Yeni e dergisi 77. Sayı – Selma Gürbüz için üç yazı. Gerçekleştirdiği atölye çalışması: Park_ist İstanbul, 11.08.2024 Monobaskı Atölyesi.
Güzel olmuş; başarılar.. 🙂