Gökyüzü de başka şey
Gün batımından arda kalanları yakalar ya pus, sodyum turuncusu, granit pembesi, saçılmış maviden damıtılan.
İsmini Lavinia Greenlaw’ın From Scattered Blue şiirindeki bir mısradan ödünç alan “Distilled From Scattered Blue” sergisi mavinin en etkileyici tonlarında farklı form, biçim ve renk katmanları kullanılarak hazırlanan ve çok farklı tür ve yapıdaki sanatçıyı bir araya getiren bir sergi. Küratörlüğünü Károly Aliotti’nin üstlendiği Galerist’teki sergi mavinin ötesinde bir anlam arayışına davet ediyor sanatseverleri.
Mavi düşünceler etrafında şekillenen sergide, Abdülmecid Efendi, Semiha Berksoy, Katrien de Blauwer, Hera Büyüktaşcıyan, Nermin Er, Max Ernst, Ahmet Doğu İpek, Şahin Kaygun, Gustav Klimt, Dora Maar, Joan Miro gibi pek çok değerli sanatçının eserleri yer alıyor.
Günlük kıvamında hazırlanmış olan mavi kaplı bir sergi kitabı da meraklı izleyicinin sergi sonrası bitmeyen mavi düşlerini bir nebze olsun giderebilir. Károly Aliotti’nin söylemiyle, “serginin eşlikçisi değil, serginin devamı niteliğinde” kurgulanan mavi kitap, yepyeni çağrışımlara yol veriyor.
Distilled From Scattered Blue sergisinin bilinmeyen içsel yolculuğu uzun yıllardır düşüncede birikmeye başlamış zaten Károly Aliotti için. Yedi yıl önce Galerist’te Károly Aliotti ve Nilüfer Şaşmazer’in eş-küratörlüğünü yaptığı, siyah renge odaklanan “Dark Deep Darkness and Splendor”da farklı duygular ele alınsa da, melankoli her iki sergide de ortak bir hissiyat olarak kendini gösteriyor.
Bir fikrin ortaya çıkması ne kadar ve nasıl bir süreç alıyor? Mavi rengin bu sergideki yansıması nedir? soruları etrafında Károly Aliotti’yle mavinin ötesinde duygu peşinde keyifli bir gezintiye çıktık.
Mevzu mavi renk değil, vesilesi mavi renk
“Tam olarak nasıl başlar bilmiyorum ama bu sergi özelinde biz 7 sene önce Nilüfer Şaşmazer’le burada Galerist’te siyah rengin etrafında konumlanan melankoliyi, kara safrayı, siyahın daha doğurgan ve yaratıcı taraflarını ele alan topraktan, kozmozdan beslenen, duende ile ilişkili olan bir sergi yapmıştık. Dolayısıyla bu serginin yine melankoli etrafında dönmesi benim özel ilgi alanımdan ziyade bir önceki serginin hafızasının bu mekânda var olması ve bundan beslenmiş olması da bir ihtimal. Belki bu mavi sergisini başka bir yerde yapsaydım bu kadar melankoli etrafında dönmüş olmazdı. Bir sergi ne zaman başlar? Bazen bir eser görürsünüz ve size bir fikir açar. Bazen bir eser bir şeyi hatırlatır, o size bir kitaptaki bir bölümü hatırlatır o da bir dakika ya burada filizlenen bir şey var hissi verir. Bu yeri gelir bu sergide olduğu gibi kendini 7 sene sonra doğurur, yeri gelir belki 7 ay sonra da açılabilir. Mesela bu sergi edebiyattan çok besleniyor ve kitapta da o kısım var. Ama burada bütün okumaların edebiyat referansını ben mavi üzerinden okuyorum. Arayıp bulayım gibi bir zihniyetle yapılmıyor. Bu kitapların bazıları 15 senedir kütüphanemde bazıları maviyle alakalı olmayan düz edebiyat bazıları sergide olmayan sanatçıların yazdığı denemeler. Bunlar süregelen ve sizin hayatınızda yer alan bir şeyler. Bazı şeylerin demlene demlene olması daha sağlıklı. Sergi nereden beslenir dersek, benim için edebiyattan, felsefeden, duygu dünyasından çok beslenir.Ben türler, zamanlar ve konular arası diyalogları çok önemsiyorum; dönemler, toplumlar, ülkeler, malzemeler arası ilişkilenmeleri. Yeri gelir bir kitap olabilir bazen bir obje, bir kumaş parçası ya da sanat eseri olabilir, bu tür ilişkilenmeleri seviyorum çünkü yeni duygular, düşünceler ve yeni tetiklenmeler sağlar. “
Siyah ve Mavinin hissettirdikleri…
“Siyahı daha çok evrensel bir kederin sizdeki etkisi gibi görüyorum bugün, mavi ise daha çok şahsi ve kişisel bir kederin sizdeki yansımaları gibi hissediyorum. 2 sene sonra belki bambaşka bir şey düşünebilirim. Bu sergiye mavi sergisi demek sakıncalı çünkü eserler mavi veya her şeyi birbirine bağlayan o ince çizgi mavinin duygu durumları ama aslında bu serginin renkle bir alakası yok, sergi mavi sergisi değil. Bu bir çeşit duyguların peşine giden bir sergi; siyah sergisinde de olduğu gibi. Dolayısıyla bu serginin bir yerinde tarihsel, sosyolojik, akademik ve benzeri çağrışımların peşinden katiyen gitmedim, gitmiyorum da. O da bambaşka bir sergi türü olur.”
Bu sergide bir şiirden ödünç aldık, duygular bütününü sanıyorum.
“Bu sergiyi çok yakından etkilemiş olan iki, üç tane kitap var. Bir tanesi Maggie Nelson’ın Mavibent adlı kitabı, bir tanesi Rebecca Solnit’in Kaybolma Kılavuzu’ydu. Öteki de Fransız bir şair Jean-Michel Moilpoix’nın Mavi Meselesi adlı kitabıydı. Bunlar gerçekten bahsettiğim maviyi anlamama çok yardımcı olmuş kitaplardı. Ama sergi kitabında da görebileceğiniz gibi sonsuz bir okuma listesi de var. Bu serginin adı Distilled From Scattered Blue ‘saçılmış maviden damıtılan’ şeklinde bir çevirisi var, buradaki mevzu şu; dağılmış bir şeyi damıtmak benim için sergi demek zaten. Serginin yaptığı şey de o. Birçok şeyi bir araya getiriyor, bir konu, bir fikir, bir duygu ekseninde. Onların beraberinde getirdiği bir sürü soru var cevap arayan. O eserlerin arasında bir damıtma yaparak bütün bu sorulara bir cevap aramak aslında mevzu. Bu sergi özelinde nedir sorular? ‘Nedir bu melankolinin mavisi? Nedir bunun kökü, sebebi? Nasıl başa çıkılır bununla? İyileşir mi bu yara mı? Kalıcı mı, geçici mi? Bu bir his mi? Bunun yankıları nedir? Ne öğrenmeliyim ben buradan? Ne yapıyorum ben bu maviyle?’ gibi soruların cevabını arıyordum. Kimisinin cevabını buldum, kimisinin bulamadım.”
Buradaki rolüm serginin oluşmasına vesile olmak daha çok.
Károly Aliotti çok yalnız çalışmayı bilen biri olmadığını ve bu sergi hazırlama sürecinde çok insanın katkısı olduğunun da altını çiziyor.
“Ben bu yolculukta yalnızdım diyemem. İnsan tabii ki bütün duygu yolculuğunda yalnızdır ama çok fazla insana çok fazla borcum var bu doğrultuda bu sergi için. Sergiye katılan sanatçılar büyük çoğunluğunu oluşturuyor. Galerist ekibinin de bana sonsuz kalpten bir desteği oldu.”
Mavi rengi tanımlarken gerçeklik, hüzün, derinlik, bilgelik kelimeler vurgulanıyor. Peki bu kadar mavi tonlarında eserin kullanıldığı bu sergide maviyi kullanırken hangi kelimelerin peşine düşülür? Peki tek bir kelimeyle ifade etseydik…
“Açık mavi çok daha hafif, umut dolu ama koyu mavi derinlik, gece, okyanus gibi çok daha ağır ve yüklü bir ton. Zannederim tek bir kelimeyle ifade etseydim ‘dürüst’ kelimesi diyebilirdim. Bu sergiden bana kalan kelime dürüst. Bu serginin peşine giderken mavinin peşine gitmedim, maviyi daha çok peşinden gittiğim o kavramların yol göstericisi olarak gördüm. Daha derin ve melankolik bir mavi tonun peşinde gittim. Melankoli, yalnızlık, mesafe, özlem, kayıp, söylenmemişler, yas, ulaşmak…”
Sergide çok özel isimler ve eserler var.Bir araya gelen bu isimler ve eserleri sanki çok uzun zamandır tanışan bir sentez duygu yaratmış gibi. Doğu, batı, modern, eski, yeni ve maviye dokunmuş tüm anlar, sanatçılar, formlar, resimler, fotoğraflar etkileşimde gibi. Gezerken çok bütünlüklü bir his yakalayabiliyor insan.Bu kadar ismi bir araya toplamak o temaya uygun bütünlüğü sağlamak müthiş. Sanatsever açısından bakarsak çok etkileyici bir sunum ve hikâye anlatımı var. Bu isimleri bir araya getiren tek olgu mavi renk değildir sanıyorum.
“Oradaki anahtar kelime süreç, serginin daha fikri bile ortada yokken gündelik hayatınızda birçok görselin, eserin, objenin, cümlenin, kitabın, alıntının zaten sizin hafızanızda yer alması ve onları taşımaya devam etmeniz. Sergi fikri etkileşime geçtiği zaman içinizde biriken o kavramlar kendi yankılarını buluyor. Sergide hiçbir ismin diğerinden daha farklı bir yeri yok gözümde. Küratörlüğü bir hikâye anlatıcılığı olarak görüyorsak eğer bu sergi dahilinde, bu hikâyeyi anlatırken ki yapı taşlarıdır. Hepsi çeşitli duygulara vesile olan eserler. Ayrıca bu sergide hiç satışa açık olmayan eserler var. Bu da bence Galerist açısından çok şık bir tavır.”
Serginin bağımsız bir aklı olduğunu ve kendi bağlarını kurmaya başladığını fark ediyorsunuz.
“Her eser bana sirayet etmiş işler. Sergiyi kurgularken tabii alt başlıklara bölüyorsun, bence iyi bir sergide kurulum aşamasında serginin kendi başına bir aklı oluşmaya başlıyor. Sizden öte, sizin hiç akıl etmediğiniz ya da belli ki akıl etmiş olduğunuzun farkına bile varmadığınız bir sürü etkileşim oluşuyor, eserler ve konular arasında. Bu sergide de çok oldu ve şaşkınlıkla izledim. Katrien de Blauwer’in eserindeki bir fotoğrafta bir eserde üstü çizilmiş olan bir kısım var ve bu çağrışımla beraber Defne Tesal’ın ‘Kusurlar Manzara’ isimli eserine baktıkça nerdeyse bir mektup gibi görmeye başladım. Ama Semiha Berksoy’un hemen 2 duvar yanında olan eserde mezardan gelen bir mektup diye bir yazı olduğunu eserler asıldıktan sonra fark ettik. Sergiden geriye hafıza ve kitap kalıyor.”
Tüm bunların neticesinde bir sergiden ulaşmasını istediğimiz bir sonuç, izleyicide yaratması beklenen bir his ve bir duygu var zannediyorum.
“Bu dönem ve çağ özelinde şunu hissediyorum, insanlar çok çabuk geziyor ve tüketiyor. Çok çabuk elleri fotoğraf makinesine gidiyor. Bakmak da bir süreç. Görülen ve hissedilen açısından. Bu sergi özelinde değil ama genel anlamda gerçekten bakmanın yavaş bir süreç olduğunu ve bir sergiyi tekrar tekrar gezmek gerektiğine inanıyorum. Bir kitabın da tekrar okunabileceği gibi. Gezen insanlar kendilerine bir duygu, bir düşünce, ilham, cesaret, anlaşılmış olma hissi, bir fikir çıkarıyorsa o zaman bence daha kalıcı bir etki bırakabilir.”