Gül Şener
Gül Şener

Oyuncu, eğitmen Gül Şener ile harika bir söyleşi

18 Mayıs 2019

Gül Şener, Boğaziçi Üniversitesi, ekonomi;İstanbul Bilgi Üniversitesi, ekonomi yüksek lisans ve kültür-sanat ekonomisi tez çalışması; Şahika Tekand Stüdyo Oyuncuları, Performatif Sahneleme ve Oyunculuk ve Bahçeşehir Üniversitesi İleri Oyunculuk yüksek lisanslarının yanı sıra halen yaratıcı drama alanında çalışmalarını devam ettiriyor.

Gül Şener
Gül Şener

Eğitim kısmının zenginliğinden dolayı ön çalışma yaparak girişi buradan oluşturmak istedim. Çünkü sana çok fazla sorum var.

Çoğu insan seni tanımıyor buna ben de dahil idim. Ancak bir oyunla dikkatimi çekenler listesine girdin. Bu söyleşiyi yapmaya mecbur hissettim denebilir.

Kendini nasıl tanımlarsın?

GÜL ŞENER
GÜL ŞENER

Aslında kendimi anlatmak, tanımlamak çok becerebildiğim şeyler değil. Genelde kaçarım bu sorulardan 🙂 Ailesine ve arkadaşlarına düşkün, boş durmayı pek sevmeyen, kendi halinde biriyim sanırım.

Eğitimlerinde ekonomiden oyunculuğa geçiş kısmı bana sanki çocukluğunda, ‘para kazanılacak bir mesleğin olsun’ düşünce altyapısını hissettirdi. Bu yüzden;

Ekonomi senin tercihin miydi yoksa sanattan para kazanılmaz endişesi miydi? – Çünkü şu an tiyatrodan yol aldığını görüyorum.-

Ekonomi okuyacağım gibi bir hayalim yoktu. Kendimi bildim bileli tiyatro yapmak istediğimin farkındaydım aslında. Orta halli bir aileden geliyorum ve çevremde bu yolda ilerleyen, bana yol gösterip yönlendirebilecek de kimse yoktu açıkçası. E bir de İstanbul ya da diğer büyük şehirlerin birinde değildim; küçük bir şehirde, Manisa’da yaşıyordum. Haliyle etrafımda çok fazla olanak yoktu o dönemde. Biraz kısık bir sesle lisenin sonlarında tiyatro okumak istediğimi dile getirdim ama her aile gibi benim ailemde de bir altın bilezik endişesi vardı. Başarılı bir öğrenciydim, üniversite sınavından yüksek puan alınca da sonuç kaçınılmaz oldu 🙂 Şaka bir yana, tiyatro okuma yönünde yeterince “cesaret” gösteremediğim için, o dönemde, özellikle Ekonomi değil ama Boğaziçi’nde okumak benim tercihim oldu; çünkü sanatı besleyen ve destekleyen bir ortam olduğunu hep duyuyordum. Oraya gidersem hem iyi bir okulda iyi bir eğitim almış olurum hem de yaratıcı yanımı besleyecek ortam bulurum düşüncesiyle tercihlerimi Boğaziçi’nden yana kullandım. Şimdi baktığımda iyi ki öyle olmuş diyorum, o zaman fark etmediğim çok şey atmışım cebime, hakikaten çok beslenmişim.

Şu an için Türk ekonomisinin tiyatro üzerindeki olumlu olumsuz taraflarına yaklaşım nedir?

Bu soruya bilimsel bir yanıt veremem ama aslında tiyatro yapan birçok kişinin farkında olduğu durumlar var elbette. Genel olarak birçok yerdeki pahalılık bizim masraflarımıza da yansıyor. Dekor, kostüm, mekan gibi birçok maliyet kalemimiz var. Ne kadar bilet fiyatlarını belli seviyelerin üstüne çıkarmama kaygılarınız olsa da bir yandan da tiyatroyu ayakta tutabilmeniz gerekiyor ve ister istemez bilet fiyatlarına yansıyor bu durum artış olarak. Öte yandan insanların alım gücünde benzer oranda bir artış olmayınca seyirci daha çok düşünür oluyor bir oyuna bilet almadan önce. Kaldı ki tiyatroya gitmenin tek maliyeti bilet parası da olmuyor aslında, dışarı çıkmanın getirdiği başka maliyetler de var yemek, otopark vs gibi. Düşünülecek şeyler artıyor yani. Bu durum seyircinin ayağını tamamen kesmiyor elbette ama sıklığı azaltıyor. Ayda dört-beş oyun seyredebilecek kişiler belki bir ya da iki oyuna gitmekle kalıyor. Neticede maliyetler bilet fiyatına yansıyınca seyirci sayısı azalıyor ve bir döngü haline geliyor bu. Bilinirliği çok olan tiyatrolar nispeten daha az etkileniyordur bu durumdan belki; çünkü seçme şansı azalan seyirci çok doğal olarak tercihini daha “emin” olduğundan yana kullanacaktır.

Tiyatrolar gerçekten para kazandırmayan kurumlar mıdır?

Tiyatro hiç para kazandırmaz denemez elbette; ancak bir kurum tiyatrosunda kadrolu olmayan birçok kişinin hayatını sadece tiyatro yaparak idame ettirebilmesinin mümkün olmadığını düşünüyorum. Koşullar her yaptığınız işte birçok farklı etkene bağlı olarak değişebilir. Hangi salonda, nasıl bir yapının içinde, hangi türde oyun yaptığınız ve başka birçok faktör etkiler bu durumu. Hiç kazanamadığınız da olur, nispeten iyi kazandığınız da.

Oyunculuğun sana kattıkları ve hayatındaki tanımı nedir?

Oyunculuk bir yönüyle yalnız kalmayı, bir yönüyle kollektif hareket etmeyi gerektiriyor. Dolayısıyla aslında yaratım sürecinde ne zaman kendine dönmen gerektiğini, ne zaman birlikte çalıştığın ekipten veya başka insanlardan beslenmen gerektiğini öğreniyorsun zaman içinde. Oyunculuk çok okumayı, çok seyretmeyi, görmeyi, duymayı, farkında olmayı gerektiriyor. Duyargalarınızın hep açık olması gerekiyor. Bunları yapmaya çalışırken de sürekli öğrenmeye çalışıyorum aslında. Hayat boyu öğrenci oldum galiba bu sayede.

Bu zamana kadar rol aldığın oyunlar neler?

İlk olarak İBB Şehir Tiyatroları Genç Tiyatro Birimi’nin ön ayak olduğu ve ucundan yazarlığı da deneyimlediğim bir süreç sonunda Yiğit Sertdemir’in yönetmenliğinde sahnelenen Yarın ne Oldu? oyununda oynadım. Ionesco oyunlarından hazırlanan bir kolajda Kel Şarkıcı bölümünde, Dario Fo ve Franca Rame’nin Kadın Oyunları’nın sahnelemesinde ise Tecavüz oyununu oynadım. Halen Tiyatro Boyalı Kuş’ta Kendine Ait Bir Oda oyununu sahnelemeye devam ediyoruz.

Ben seni Virginia Woolf’un o meşhur ‘Kendine Ait Bir Oda’ adlı kitabının, Tiyatro Boyalı Kuş uyarlamasında, Virginia olarak tanıdım. Bu rol senin için ne ifade ediyor?

GÜL ŞENER
GÜL ŞENER

Virginia Woolf ve Kendine Ait Bir Oda ayrı ayrı benim için çok özel yerlerdeler. Bir kadın olarak aksi çok mümkün değildi diye düşünüyorum. Kadının yüzyıllar öncesinden beri yaşadıkları-yaşayamadıkları, mücadelesi… ve her şeye rağmen bugün yapabildiklerimizin yolunu açan kadınlar… Virginia’nın anlattıklarının izleri aslında hepimizin hayatında var. Belki bugün bazı şeyleri o zamanki kadar sert ve direkt yaşamıyoruz ama ne kadar azadeyiz engellenmelerden, yargılardan, önyargılardan…? Virginia Woolf metinde yüz yıl sonrayı işaret ediyor ve yüz yıl sonra kadının himaye edilmekten çıkacağını, mahrum bırakıldığı hayatın bir parçası olacağını söylüyor. 1928’de söylüyor bunu. Bugün 91. yıldayız ve ne kadar ilerledik acaba? Önümüzdeki 9 yılda çözülür mü onca şey? Aslında bu rol benim için bütün bunları ve daha fazlasını ifade ediyor ama devam edersem sayfalar sürebilir.

Oyun içinde çok iyi bir anlatıcı ve metne güçlü hakimiyetin ile bende oyunculuğun konusunda etkileyici izlenim bıraktın. Elbette bu rolü taşımak zaman ve emek aldı. Bu süreçten bahseder misin?

Çok teşekkür ederim. Gerçekte yaşamış bir insanı, hele ki Virginia Woolf gibi birini sahneye taşıma fikrinden başlangıçta biraz korktuğumu itiraf etmeliyim. Her şeyin başında metni çok fazla okudum. Defalarca… Her okuma tabii ayrı bir keşif alanı açtı. Bir konuşma metni olması gerçeği varken bilinç akışıyla da yazılmış bir metin aynı zamanda. Bunu sahneye taşımak oldukça zor bir şey ama orada da yönetmenimiz Jale Karabekir’in rejisiyle bu güçlüğü aşabildik sanıyorum. Metin elbette her oyunda önemli; ancak bizim oyunumuzda bir nebze daha kritik bir yeri var. Neredeyse bütün oyun boyunca bu metni aktaracak olmanın sorumluluğu ciddi bir tedirginlik yaşattı başlarda. Karakteri yapılandırırken metni en etkili ve anlaşılır şekilde aktarabilmenin yollarını araştırdım prova süreci boyunca.

Oyun öncesi ritüel(ler)in var mı?

Ritüel olarak nitelendiremem belki ama oyun günü sahneye giderken yolda mutlaka müzik dinlerim. Belli bir tarz ya da şarkı değil de o an ne bana iyi gelecekse. Her zaman aynı uyanmıyorsunuz güne malum, daha enerjik olmaya ihtiyacım varsa hareketli şeyler, sakinliğe ihtiyacım varsa ona uygun bir şeyler dinleyerek geçiriyorum yolda zamanımı. Bir de tabii ki her oyuncunun yaptığı gibi bedenen ve zihnen hazır olmaya yönelik egzersizler ve ses çalışmaları yapıyorum.

Oyunculuğun konusunda kişisel eleştiri yapar mısın?

Çok fazla yaparım hem de. Hatta o kadar çok yaparım ki bu benim ayağıma dolanan bir şey olabiliyor zaman zaman. Kendimi düşürebiliyorum kafamda kendime söylenmekten. Kendini eleştirmek güzel bir şey bence ama bununla yüzleşip geride bırakıp yola devam etmeyi bilmek gerekiyor, işte ben bazen orada tökezleyip kendime fazlaca yüklenebiliyorum. Öğreniyorum ama zamanla.

Bazen günde iki kere oynadın. Oyunun bel kemiğinde olan bir oyuncu olarak ikinci oyundaki performansını nasıl değerlendiriyorsun?

Aslında ikinci oyuna başlamadan önce mümkün olduğunca kendimi sıfırlamaya çalışıyorum ilk oyundan diyebilirim. Seyirciyle iç içe, göz gözeyiz oyun boyunca ve etkileşim halindeyiz. Her oyunda seyirci değişiyor, enerji ve alışveriş de değişiyor. Ben oyuncu olarak her oyunda bir şeyler atıyorum cebime, öğrenerek ve gelişerek ilerlemeye çalışıyorum. İkinci oyunda daha yüksek ya da daha düşük performans gibi bir genelleme yapamam, öyle bir şey var mı ondan da emin değilim aslında. Tek söyleyebileceğim, ben oyuncu olarak kendi performansımı hep korumaya, mümkünse önceki oyunlardan öğrendiklerimle yukarı taşımaya çalışıyorum.

Günde iki sahnenin, oyunculuk için avantaj ve dezavantajları var mı?

Güne iki katı heyecanla başlamaya sebep olabiliyor 🙂 Teknik vs nedenlerden dolayı bir zorluk yoksa ortada bence dezavantajlı bir durum da yok. Oynadıkça performansınıza kattıklarınız ise avantajınız olarak değerlendirilebilir. Bunlar tabii çok kişisel deneyimler, herkes için değişiyordur elbette.

Bir oyuncu ve çeşitli alanlarda eğitmen olarak, günümüzde oyunculuğa azalmadan daha da artarak gelen talepleri sen de çok net görenlerdensin. Sence dışarıdan görüldüğü gibi iş sadece eğitimle bitiyor mu? Önerilerin ne olabilir?

Ben işin tek başına hiçbir şeyle bitemeyeceği kanaatindeyim. Aslına bakarsan iş hiç bitmiyor. Eğitim olmazsa olmaz elbette. Eğitim sadece okulda olan bir şey de değil, usta-çırak ilişkisi de başlı başına bir eğitim. Burada iş asıl kişinin kendine kalıyor. Siz bir şey almak istiyor musunuz, öğrenmeye, gelişmeye gönlünüz var mı o önemli. Okul ya da kurslara sadece ben bunu yaptım, şurayı bitirdim demek için gidildiğinde ne alabilirsiniz ki oradan? Bildiğim bir şey var ki anlamak, yorumlamak, çözümlemek çok önemli ve mutlaka geliştirmemiz gereken şeyler. Bunlar olmadan sırf oyunculukta da değil, hayatta yaptığımız birçok şeyin yüzeysel olmasının önüne geçemeyiz. Bu meziyetleri geliştirmenin yolları da çeşitli tabii ama en temeli okumak sanırım. Tek taraflı, tek yönlü, tek türde değil; mümkün olduğunca çeşitleyerek. İyi filmler seyretmek, sergileri görmek, dolu sohbetler etmek, seyahat etmek, farklı insanları, kültürleri tanımak ve daha da uzar gider. Maksat algı dünyamız beslensin. Kendini tanımak keza çok önemli, kendini geliştirebilmek için. Nihayetinde ben bu yola girdim diyen kişi bir süre sonra kendi rotasını oluşturup yolunu çizmeyi öğreniyor.

Tiyatroya ara vererek günlük hayatına dönmek istiyorum 🙂

Oyuncu olarak dikkat ettiğin ve gün içinde yapmazsam olmaz dediğin alışkanlıkların var mı?

Aslında halet-i ruhiyeme bağlı ama günüme bedensel bir egzersiz katmaya özen gösteriyorum. Yoga veya yürüyüş tercih ediyorum mümkün oldukça, kısa da olsa daha çok kendimle kalabileceğim şeyler. Müzik dinlemeden bir günüm geçmiyor sanırım, gün içinde hiç fırsat bulamamışsam en azından bir iki sayfa kitap ya da ilgilendiğim herhangi bir konuyla ilgili bir yazı okumaya çalışıyorum uyumadan önce. Bütünüyle evde geçirdiğim bir günse film seyretmeden bitirmiyorum pek. Sabahları kahvemi öğütüp demleyip bütün evi buram buram kahve kokutmaya bayılıyorum. Bir de son zamanlarda çok kısa da olsa günü meditasyon yapmadan geçirmemeye çalışıyorum.

Beslenmene dikkat eder misin?

Ben bu konuda şanslıyım aslında. Özellikle dikkat etmeliyim diye yapmıyorum hiçbir şeyi ama annemden bana geçmiş alışkanlıklar, zaten sevdiğim birçok şey sağlıklı şeyler. Karbonhidrat krizim tuttuğunda ya da canım sağlıksız şeyler istediğinde de kendimi pek engellemiyorum açıkçası. O an onu istiyorsam yiyorum. Pek kurallı yaklaşmıyorum beslenmeye.

Evcil hayvanın var mı?

Maalesef yok. Şu anki yaşam biçimim o sorumluluğu alabileceğim şekilde değil ama ileride şartlarım uygun olduğunda çok istiyorum.

Yaz yaklaşıyor ve tiyatro sezonu kısa süreliğine ara verecek. Yazı nasıl değerlendireceksin?

Pek planlı biri değilimdir ve yaz için de netleşmiş bir planım yok açıkçası. Bol bol okuyacağımı ve film-dizi seyredeceğimi düşünüyorum. Belki kısa bir tatil yaparım zihnimi boşaltmak için. Bir yandan kafamda tiyatro ve dramaya dair dağınık fikirler var, onlar üstünde çalışmak istiyorum. Umarım verimli bir yaz olur.

Yazın vazgeçemediğin alışkanlıkların var mı?

Genelde çok kısa da olsa bir deniz tatili yapmaya çalışıyorum ama hep aynı yere gitmek gibi bir alışkanlığım yok. Sakin, kafamı dinleyebileceğim herhangi bir yer olabiliyor. Birkaç gün zihnimi arındırıp kaldığım yerden hayatıma devam ediyorum.

Bu sezon için oyun bitti. Ancak gelecek sezon da, kişisel görüşüm, daha çok sahnede daha çok kadına ve kız çocuklarına ulaşması gerekir. Bu konuda sevgili Jale Karabekir’in planları olduğunu düşünüyorum.

Önümüzdeki sezon için okuyuculara ve izleyicilere müjden var mı?

Ben çalışmaya, üretmeye devam etmek için elimden geleni yapacağım. Şu an aklımda belli belirsiz fikirler var ama somutlaştırmadan ilan etmek istemem açıkçası, zaman ne getirecek bilemiyorum çünkü. Kendine Ait Bir Oda ile devam edeceğimizi söyleyebilirim, şu an için belli olan o var. Umarım uzun süre de buluşuruz seyirciyle.

Senden eğitim almak isteyenler sana nereden ulaşabilirler?

Diem Akademi ile kurumsal yapıda eğitimlerde çalışıyoruz birlikte. Diem Akademi’nin (@diem_akademi) ve benim sosyal medya hesaplarımız üzerinden haberdar olabilirler.

Instagram: gulsener

Gül Şener’e bu keyifli samimi söyleşi için teşekkür ederim.

Kaçırmayın!

Yasemin Şimsek Tüzün İzmir Bağımsız Tiyatrolar İnisiyatifi’ni SanatOkur’a Anlattı

İzmir B.T.İ. dönem sözcüsü, Yasemin Şimsek Tüzün, İzmir Bağımsız Tiyatrolar
İstanbul Sinema Müzesi

İstanbul Sinema Müzesi “Avrupa Yılın Müzesi Ödülleri”ne Aday

İstanbul’un kalbi Beyoğlu’nda, 200 yıla yaklaşan eşsiz barok mimarisiyle göze