Plastic, uzun yıllar aktif kalabilmiş gruplarımızdan. Hem kayıtlarıyla hem de sahne alarak müziğin içinde yer alıyorlar. Biz de yeni şarkıları “Her Gün” vesilesiyle güzel bir sohbet gerçekleştirdik.
İyi okumalar…
“Sosyal medyada fotoğraf paylaşır gibi şarkı paylaşılan bir sisteme doğru evrildi müzik sektörü. Tüm dünya adına kesin yargılardan kaçınsak da Türkiye’de bu işin böyle olduğu çok açık.”
Plastic
2000’lerden bu zamana Plastic’in uzun bir yolculuğu var. Grubun kariyeri boyunca müzikal evrimi veya değişimi hakkında neler söyleyebilirsiniz? İlk başladığınız dönemden günümüze kadar nasıl bir yolculuk yaşadınız?
Evet epeyce uzun bir süredir yoldayız. Aslında bir cover grubu olarak başladık. Daha ağırlıklı olarak brit-pop, indie ve alternatif rock türlerindeki parçalara yer veriyorduk. Bunların başında elbette Radiohead geliyordu. Aynı zamanda Oasis, Blur, Muse, Coldplay, Pearl Jam gibi dinlemekten keyif aldığımız grupların şarkılarını çaldık. Bu süreç bizi hem kişisel anlamda hem de grup müziği anlamında hatırı sayılır ölçüde besledi. Zorluk seviyesi yüksek, gitar ağırlıklı progresif şarkılar çalmak teknik anlamda da gelişmemizi sağladı.
Tabii bütün bunları yaparken geçen zaman, yüklenen bilgiler ve idealler kendi şarkılarımızı üretme konusunda bir refleksin de oluşmasını sağladı. Bizi etkileyen gruplar, şarkılar, insanlar ve coğrafya grubun kimliğini de etkiledi elbette. Bir yandan bar müziği yaparken bir yandan da kendi şarkılarımızı tasarladık, kaydettik. Hatta bir dönem İstanbul’ da Pulp’ da çaldığımızda kendi şarkılarımızın olduğu CD’ler yapıp dağıtmayı denedik. Sonradan İstanbul’da underground bir dinleyici kitlemizin olduğunu Adana’ya konsere gelen gruplardaki müzisyen dostlarımızdan işittik.
Bu önemli ve yorucu bir süreç. Grup üyelerinin her birinde tam kararlılığına ve merakına ihtiyaç duyan bir süreç. Tam da bu söylediğimizi kanıtlar biçimde, bir araya geldiğimiz ilk günden bu yana geçen sürede grup içi anlaşmazlıklar, kolay para kazanma hevesi gibi üretim niteliğini doğrudan etkileyen basit etkenler bize bir miktar zaman kaybettirdi. Doğal olarak da grup üyelerinin değişimi, yenilerin adaptasyonu vb. durumlar oldu. Ancak bu grubun kendi şarkılarını üretmesine elbette engel olmadı. Henüz kaydetmediğimiz çok sayıda şarkımız ve derdimizi anlatmaya karşı büyük bir hevesimiz var. Grup tek başına bir bar grubu olma meselesinin dışına çıkmayı, kabuğunu kırmayı her seferinde yeniden denemekten hiç geri durmadı. Aynı düşünceler ile hareket etmeye devam ediyoruz.
Grubun isminin, Radiohead’in “Fake Plastic Trees” şarkısından alıntı olduğunu açıklamışsınız. Bu noktada Türkçe kullanımı yerine İngilizce halini korumanız şarkı göndermesinin orijinalini bozmamak için mi, yoksa daha global olduğu için mi İngilizce bir grup ismini tercih ettiniz?
Evet tam da söylediğiniz gibi, çok sevdiğimiz bir grubun çok sevdiğimiz bir şarkısını orijinal hali ile alıntılamayı doğru bulduk. İngilizce şarkı üretmiyoruz. İlk yıllarımızda çaldığımız grupların etkisiyle böyle bir denememiz oldu ancak kendi şarkılarımızda tercihimiz ana dilimizde şarkı yazmaktan yana. O yüzden grup isminde global olma düşüncesinin önemli bir rol oynadığını söyleyemeyiz.
Grup üyeleri arasında şarkı yazımı, beste yapma ve müziğin yaratılması sürecinde nasıl bir iş birliği ve yaratıcı etkileşim var?
Hemen herkesin önemli ölçüde payı var. Ağırlıklı olarak Eren sözleri yazıyor ve pilot kayıtla geliyor. Bir süre herkes üzerinde düşünüp, dinleyip, tartışıyor. Ardından her üye önce kendi partları ile ilgileniyor. Ve son aşamada ortaya çıkan şarkıda ortak karara varılabildiyse önce birlikte çalma sonra da kayıt işleri yapılıyor. Şarkı kayıtlarını, mix & mastering işlerimizi de sağolsun Aykut hallediyor. Şu ana kadar yayınlanmış olan şarkıların tamamı neredeyse bu işleyişle elde edildi. Herkesin etkilendiği farklı türler, tarzlar var. Bunların da kompozisyon sürecinde oldukça olumlu katkıları oluyor.
“Her Gün” şarkınızın liriklerindeki teknoloji ve aşırı tüketim temaları, günümüz toplumunun yaşam tarzı ve insanlığın geleceği hakkında düşündürüyor. Onca farklı gibi görünen hayatlarımızda hepimiz aynı döngünün içindeyken şarkının yazarı olarak yorumlamanızı rica etsek; bu “Aynılık döngüsü”nden çıkış yolu hiç mi yok?
Galiba tekrar kaçınılması zor hatta imkânsız bir olgu. Farklı olduğunu düşündüklerimizin de kendi içinde kaçınılmaz tekrarları var. Çalışma saatleri, yemek yeme saatleri, hafta sonları, tatiller neredeyse kanunlaşmış kavramlar. Her birey bu durumu farklı zaman dilimlerinde tecrübe ediyor olsa da aslında kendi içlerinde birçok eylemi tekrar ediyorlar. Kapitalist düzenin enjekte ettiği bir tür virüs de diyebiliriz ama o konulara girmesek şimdi belki de daha iyi. J Elbette bu düzen içerisinden sıyrılmayı başaranlar vardır. Fakat tam da bu noktada bir klişe devreye girer; “istisnalar kaideyi bozmaz”. Tabii bu mesele üzerine çok düşünmenin kışkırtıcı bir tarafı da var. Ayın karanlık tarafı ile ilgilenmek gibi. Bunu düşünmek bir süre sonra insanı çıldırtabilecek bir meseleye de dönüşebilir. Ya da bu tür konularla aşırı meşguliyet, bireyi sisteme karşı bir tür -kişisel- başkaldırıya da sürükleyebilir. Dolayısıyla aynılık döngüsünden (şimdilik) çıkış yok gibi görünüyor.
Sizce müzik, sanat ve kültürün bir arada bulunduğu bir dünyada sanatçıların rolü nedir? Plastic olarak bu rolü nasıl tanımlıyorsunuz? Özellikle grup üyelerinin kişisel sosyal medya hesaplarındaki paylaşımlarının müzik dışında gerek siyasi ve gerekse yaşamsal konularda duyarlı bulduğumuz için bu soruyu sormak istedik.
Sanatsal pratiğin insanın yüksek benliğini değişken bir süreç sonrasında başka bir boyutta var eden bir olgu olduğu düşünülür. Sanatsal faaliyet özetle bir yaşantı halinin yorumlanması ve onun dışavurumudur. Politik, sosyal, evrensel, toplumsal veya siyasi gelişmeler karşısında, sanatı icra eden kişi ya da topluluk tarafından gösterilen bir tür reflekstir. Bu çerçeveden bakınca bir sanatçının omzunda taşıdığı yük de kolayca anlaşılabilir. Tabii bu ideal koşullar altındaki tanım.
Bize gelince, biz müziğin bir kitabın, filmin, resmin veya tiyatronun ulaşabilmekte zorlandığı kitlelere oldukça rahat bir şekilde ulaşabildiğinin ve elimizde bu kadar etkin bir aracın olduğunun bilincindeyiz. Herhangi bir parçayı düzenleyip onu çalmak, sahnede sadece eğlence amaçlı performans sergileyen bir grup olmak yerine, üzerinde yaşadığımız dünyanın her bir parçası ile, her birimizin birer bireyi olduğu toplumla ve onun sorunlarıyla da ilgileniyoruz. Bu meseleleri de her fırsatta dile getirmeye çalışıyoruz.
Sık sahne alan gruplardansınız. Sahnede kendi şarkılarınız dışında kimlerin şarkılarını yorumlamayı seviyorsunuz?
Az evvel de biraz bahsettik aslında ama brit-pop ve alternatif rock türündeki şarkıları çalmaktan daha çok keyif alıyoruz. Örnek vermek gerekirse, Radiohead, Pearl Jam, Oasis, Coldplay, Placebo, Muse, Pink Floyd, Incubus, Kaiser Chiefs gibi grupların parçaları ağırlıkta oluyor.
Önceki sorumuzla bağlantılı olarak; geçtiğimiz yıllarda Cemali’nin 90’ların ortasında söylediği ve günümüze kadar sevilen şarkılardan olan “Duymak İstiyorum”u coverladınız. Yeniden bu tarz bir cover çalışmanız olsa hangi şarkıya yapmak isterdiniz?
“Duymak İstiyorum” çıktığı yıllardan bu yana çok sevdiğimiz bir parça. Cemali’nin zamanının çok çok ötesinde bir iş yaptığı ortada. Bunun aksini kimse söyleyemez sanırım. Biz de böyle bir parçayı çalmaktan daima keyif aldık. Aslında sahnede orijinal halinden çok bizde hissettirdiği duyguyu yansıtarak çalmayı denedik. Dolayısıyla aslından epeyce farklı bir yorum oldu. Niyetimiz bu parçayı kaydedip yayınlamak değildi ancak dinleyicilerin yoğun baskısı bizi bu yöne sürükledi desek yalan olmaz. Buna benzer bir durumu yıllar evvel Yaşar Kurt’ un “Hırsızlar” şarkısında da yaşamıştık. Galiba bizde tıpkı bu şarkılar gibi yoğun hissiyatlar bırakan bir parçaya daha denk gelirsek yeniden bir cover yapmayı düşünebiliriz. O yüzden şu an somut olarak şu şarkı diyemiyoruz açıkçası.
Çok sık şarkı yayımlamıyorsunuz. Bu grup olarak tercih mi şartlar mı böyle gerektirdi? Daha sık şarkı yayımlama konusunda neler düşünüyorsunuz?
Evet aslında bunu çok sık yapabiliriz fakat bir süre sonra bu işin de kaçınılmaz bir biçimde tüketim kültürünün tam da kendisine dönüşeceğine dair düşüncelerimiz bizi durduruyor. Sosyal medyada fotoğraf paylaşır gibi şarkı paylaşılan bir sisteme doğru evrildi müzik sektörü. Tüm dünya adına kesin yargılardan kaçınsak da Türkiye’öde bu işin böyle olduğu çok açık. Çoğunluğu içerik ve nitelik bakımından cılız hatta kaba tabirle sığ işler ve müzisyenler üzerinden yürütülen ürkütücü bir endüstri. Biz On Air Music ile anlaşana kadar bağımsız kalmayı ve bu tuhaf ekosistemden uzakta durmayı tercih ediyorduk. On Air Music’ in kolektif ve bağımsız müzik üretim ruhunu taşıyor olma durumu bizi çok rahatlattı. Nicelikten değil nitelikten yana durmayı seviyoruz. Becerebildiğimiz sürece istediğimiz (doğru) zamanda, gerektiği işleri üretmeye devam edeceğiz.
Söyleşimize katıldığınız için çok teşekkür ederiz. Son sorumuz şarkı çıkarma sıklığınız ve hedeflerinizle ilgili olsun; yakın gelecekte Plastic’i daha çok dinleyebilecek miyiz? Daha sık şarkı yayımlama gibi planlarınız var mı?
Bizi konuk ettiğiniz ve düşüncelerimizi ifade edebilme fırsatı sunduğunuz için asıl biz teşekkür ederiz. Şu aşamada bekleyen 3 şarkımız daha var. Fakat bundan sonraki hedefimiz tek tek parça tamamlamak yerine belirli bir tema çerçevesinde bütün bir albüm kaydetmek. Bu albüm için süreyi de mümkün olduğunca kısaltmayı hedefliyoruz.