Samimiyeti Üretimlerine Yansımış Büyük Bestecimiz Melih Kibar

Melih Kibar Anısına...

Melih Kibar
Melih Kibar

Ezginin kaynağı bilgi ve tecrübe değil, yaşanmışlığın dışa vuruş samimiyetidir.

Bizim ülkede en büyük itici güç, varlıklı bir aileden geliyorsanız, yaşanır. Güçlü akrabalarınız varsa, işinizde usta olduğunuzu ispatlamanız kolaylaşır, hatta belki de işinizde usta olmadan da basamakları atlamanız, söz konusu olur. Hele ki bir de sanatla haşır neşirseniz, sıradan bir aileden gelenin işi çok daha zorlaşır, çünkü her branşta yaşını almış bir köşe başı kişisi vardır, tüm alana hükmeden, onun tasdiki olmadan yürümenin imkansız olduğu, büyük bir ego insanı. Seksenler ve doksanlarda da durum aynıydı, ana akımda arabesk çaktırmadan ilerlemekteydi, popa yön veren bir kaç besteci vardı, onların inandıkları ana akım medyada şans bulur ve bir günde şöhrete koşanlar olurdu. Yüreğinde batıda yapılan müziği yakalamayı arzulayanların, aynı bugün olduğu gibi işleri çok zordu, hatta imkansızdı. İşte onlar için, hatta bizim için diyebilirim ki, tek alan vardı, müzik yarışmaları ve festivaller. Bülent Osma ve Bülend Özveren (rahmet ve büyük bir saygıyla anıyorum.) devlet radyo ve televizyonumuz TRT’yi bu anlamda ayakta tutuyorlardı. Eurovision şarkı yarışmaları, iki kez yapılmış TRT Altın Anten Şarkı yarışması ve bir kaç tatil beldesine özel düzenlenen festivaller. İşte onlar da olmasa bizler, yani şarkılarında batıdaki kıvamda bir çok seslilik yaşatmak isteyenler, şarkı sözlerinde damara kesik attıran acılıkta sözler değil de, hakiki şiir inceliğini taşımak isteyenler, bu organizasyonlar olmasa hakikaten eksik yetişirdik, ötesinde Mahzar Fuat Özkan, Fatih Erkoç, Harun Kolçak, Aşkın Nur Yengi gibi çok özel müzik insanlarını, ya halkımız hiç bilemezdi, ya da çok sonra tanıma fırsatı bulabilirdi.

Ülkemin sadece kötü taraflarını değil, güzel taraflarını da anmayı seviyorum, işte o güzel güzel özelliklerinden biri de, “Abilik & Kardeşlik” yaklaşımıdır. Nedir bu yaklaşım diye merak etmiş olabilirsiniz, engin tecrübeye sahip bir Ağabey, kardeşine sahip olduğu tüm tecrübeyi, muhabbet dolu bir sofrada açar, batıda ise aynı büyüğünüz, size saati paraya endeksli bir danışmanlık verir. Bu yarışmalarda iki ayrı nesil olurduk, tecrübesi engin olan büyükler, bir de benim gibi daha genç nesil olup, ustaların arasına adını yazdırmak isteyenler. Her muhabbetimizde büyük ustalarım Garo Mafyan, Melih Kibar, Turhan Yükseler ve en çok da Timur Selçuk, bize açarlardı büyük tecrübelerini, gelişmemiz için bir an bile tereddüt etmeksizin hatalarımızı düzeltirlerdi. Biz o dönemin genç müzisyenleri için muhteşem tecrübelerdi bu yarışmalar, her ne kadar tüm yarışmacılar arasında ciddi bir de rekabet olsa da, e tabi herkes birbirinin aynı zamanda rakibiydi, o rekabetin soğuk rüzgarını sıcacık hale dönüştüren bir tek kişi olurdu. Kaldığımız otelin uzun koridorunda yürürken, ufukta bir masada bir grup yarışmacıyı gördüğünüzü düşünün, mesafeden zar zor görüyorsunuz, ama kahkahalarının volümü öyle güçlü ki, yaklaştıkça fark ediyorsunuz ki, sohbetin tam ortasında dünyadaki en tatlı, en esprili ve en zeki müzik adamı Melih Kibar var. Çok önemli bir detay vardır benim için, hayatı eğlenceli ve komik hale getiren kişilerin iki farklı yapısı vardır, birincisi kendiyle barışık olMAyanıdır, kendiyle barışık olmadığı için, ortamdaki bir kişiyi ezerek espri yapar bu model ve o kişinin üzülmesine yol açar, bir de kendiyle süper barışık olan model vardır, o kişi esprisini yaparken kişileri hedef almaz, olayları absürtleştirir ve kimsenin kalbini kırmadan, herkesi mutlu eder, işte Melih Kibar tam da bu ikinci gruba ait çok sevdiğimiz bir büyüğümüzdü. Allah’tan rahmet diliyorum kendisine.

Bu yazımda Melih Kibar’dan bahsetmek istiyorum, ona değinirken yine bir ölçüde müzik tarihimize dokunmak. Alman lisesinde okumuştur Usta’m, muhabbet esnasında Sevgili Melih Abi genellikle bu durumun, yani Alman liseliliğin altını çizerdi, çünkü Alman tedrisatı olan kolejler, öğrencilerine verdikleri disiplinle bilinirler ve Melih Kibar bu disiplini hayatına çok güzel yansıtmıştır. Müthiş bir babaya sahiptir, Sami Kibar yaşamı boyunca oğlunun kariyerinin her basamağında en büyük desteği olmuştur, Lise sonrası Boğaziçi Üniversitesi’nde kimya mühendisliği de okumuştur. Bu da çoğu konuşmasında Melih Abi’nin önemsediği başka bir özelliğidir, o zamanlarda da ülkemiz bugünkünden farklı değil, krizler kapımızdan hiç uzaklaşmamış ve yine her zorlu süreçte müzik sektörü en kötü nasibi yaşamış (aynı bugün olduğu gibi), işte o kötü süreçlerde Melih Kibar, “gerekirse önlüğümü giyer kimya mühendisliğine dönerim.” derdi. Melih Kibar enstrümantal ve şarkı formunda yazdığı eserlerde genellikle Türk müziği makamlarını ve usüllerini batı müziğiyle harmanlayarak kullanırdı, bu karışımı oluşturmadaki ustalığını hocası yine rahmetle andığım Timur Selçuk’dan aldığı müzik eğitimine borçludur. Hepimizin bildiği gibi Erol Evgin efsanesinin oluşmasında, yazdığı eserlerin çok büyük rolü olmuştur, tabi o eserleri anarken Çiğdem Talu gibi bir şairi atlamak da imkansız. O yıllarda belki de en güçlü takım olmuşlardır, Erol Evgin’in yorumculuk gücü, Çiğdem Talu’ nun duygu dolu sözleri ve Melih Kibar’ın daha ilk dinleyişte yüreğimize kazınan müthiş ezgileri. Ötesinde ana akım pop müzik haricinde “Hababam Sınıfı” na yazdığı o müthiş film müziğini de hatırlamanızı isterim, yine dehasını ve duygusunu o kadar güzel yansıtmıştır ki bu filmin müziğini bilmeyenimiz, ilk duyuşta ıslıkla eşlik etmeyenimiz olamaz diye düşünüyorum.

Sadece büyük bir müzik adamı değildir Melih Kibar, aynı zamanda ileriyi gören bir vatanperverdir. 1986 yılında dönemin en önemli kayıt stüdyosunu kurmuştur, Mel_ki ‘yi. O dönem kayıt teknolojileri adına dünyanın çok gerisinde seyreden ülke standardını bu stüdyo ile çok ileri çekmiştir. Sadece stüdyonun sahip olduğu teknolojik donanımla değil, İngiltere’den getirttiği İngiliz kayıt teknisyenleri sayesinde de dünya kayıt standartlarını Türk müzisyenlere sunmuştur.

Daha önce de söylediğim gibi, esprileri, iyi niyeti ve dehasıyla hepimizin yanındaydı, dosttu, yol göstericiydi Sevgili Melih Kibar. İşin enteresan tarafı şu ki, bu benim üçüncü yazım, saygı ve rahmetle andığım üçüncü müzik adamı Melih Kibar, bu üç müzik adamı da çok ciddi eğitimlerden geçmişler ve üçü de müzikle orta okul yıllarında tanışmışlar, üçü de müzik alanında tarih yazmışlar ve üçü de salt anlamda müzisyen değiller. Üçünün de hayatı sadece 7 notadan oluşmamış, farklı disiplinlerde pişmişler, kolej eğitimiyle dünyayı tanımışlar ve batıyla, doğuyu çok içselleştirerek birleştirmişler ve ölümsüz birer sanatçı olmuşlar. Sanki çocukluktan konservatuarla gelişen eğitimin veremeyeceği bir güçleri olmuş, okudukları okullar, aldıkları güçlü eğitim ve onu Türk müziğiyle çok özel kendilerine has duygularla harmanlamışlar. İnanın o dönemi onlarla yaşamış bir müzik adamı olarak, bugüne tam bir giriş yapamıyorum, onlara “Sanatçı” sıfatı yüklerken, bugün bu sıfatı kolaylıkla ağzıma alamıyorum, o kültürel gücün varlığı bence, müzik bilgisi ve kabiliyeti kadar önemli, inşallah eğitim sistemimiz tekrar toparlanır, tekrar belli bir standarda kavuşur ve yeni Barış’lar, Cem’ler, Melih’ler yetişir…. İnşallah 🙂


Melih Kibar


Eser Taşkıran, Müzisyen, Prodüktör.