Sevicilik Dramı Sunan “Çıkmaz Sokak” Oyunu Üzerine // Nil Has

Gökhan Erarslan İle Oyunu “Çıkmaz Sokak” Üzerine Söyleşi

Çıkmaz Sokak 1907 yılında Şahabettin Süleyman’ın kaleme aldığı ve sahnelediği, iki kadının aşkını entrikalarla anlatan bir oyun. Oyun bu sezon Gökhan Erarslan tarafından uyarlanan güncel haliyle Şişli Tiyatrosu’nda izleyiciyle buluşuyor. Sahneyi Deniz İnanç, Hafize Başak, Özge Deniz Asyalıoğlu, Sevim Erdoğan, Sezin Mutaf, Şerife Letifoğlu, Şeyda Merve Kölük ve Zeynep Ece Büyüklale birlikte paylaşıyorlar.

Şahabettin Süleyman’ın 115 yıl önce yazdığı ve sahnelenen Çıkmaz Sokak oyunundan farklı olarak, günümüz uyarlamasında erkek rollerini de kadınlar oynuyor. Sahnede erkeklerin baskısını, fiziksel varlığını görmüyoruz. Kadınlar, erkek kostümleri içinde erkek egemenliğine dil çıkartıyor, erkek rollerinin de kadınlarla nasıl yorumlanabileceğine gönderme yapıyor. Bu hali Shakespeare’in Romeo karakterinin kadınlar tarafından da canlandırılmasını akıllara getiriyor.

Çıkmaz Sokak, politik tavrı olan, cinsiyet yönelimlerinin konuşulmak istenmediği, eril kimliklerin her alanda önde olduğu, kadınların kendilerini eril kimliklere bürünmek zorunda hissettikleri (koruma/korunma), başarıları ve statünün cinsiyetle belirlendiği zamanlarda aşka dair bir dram sunuyor.

Oyunun sloganı: Yaşasın Hürriyet, Kahrolsun İstibdat!

Çıkmaz Sokak, Gökhan Erarslan tarafından açık biçim kurgulanmış olup kostümler 1907 modasına göre kadınlarda; dantelli, tüllü ve salkım elbise, erkeklerde; setre pantolon, gömlek, yelek ve fes görüyoruz. Müzik ise maziyi anımsatıyor.. Dekor sade olup oyuncuların seyirci olarak yer değiştirdikleri platformdan oluşurken ışık ise sıcak ve soğuk renklerden mavi ve kırmızı hakim.

Oyuncular zaman zaman koro görevi de görürken, oyundaki çatışmanın da iyi kurgulandığını belirtmek gerekir.

1907’de kaleme alınan oyunun mekânı da Şişli, izlediğimiz oyun sahnesi de Şişli Tiyatrosu.

Gökhan Erarslan
Gökhan Erarslan (alıntı)

1907 yılında Şahabettin Süleyman’ın yazdığı, seviciliği/lezbiyenliği konu alan ve aynı yıl sahnelenen Çıkmaz Sokak oyununu 115 yıl sonra yeniden sahneye koymaya nasıl karar verdiniz?

Bir yanlışı düzeltmem gerekiyor öncelikle. Çıkmaz Sokak Şahabettin Süleyman tarafında 1907 yılında kaleme alınıyor, 1913 yılında Osmanlıca ilk basımı yayınlanıyor fakat sahnelenmesi hiç mümkün olmuyor. Elbette ki girişimler oluyor ama dönem şartları düşünüldüğünde bunun imkânsız olduğu ortada. Yani niyet var ama sonuç yok. Enteresandır Cumhuriyet Dönemiyle beraber tiyatromuzda eskiye dair bazı tırnak içinde ‘sakıncalı’ hemen her şey sanki yokmuşçasına hareket ediliyor. Bu oyun da yıllarca görmezden gelinen eserlerden bir tanesi. Hâlbuki oyun yazarlığımızın önemli mihenk taşlarından bir tanesi bu oyun. İçeriği ve biçimi itibariyle sahnelenmesinin çok zor olduğu düşünülmüş olmalı ki, kimseler niyetlenmemiş bu oyunu yapmaya yıllar içerisinde. Bir tek Jale Karabekir önderliğinde Tiyatro Boyalı Kuş tarafından bir okuma tiyatrosu olarak seyirciye sunulmuş, o kadar. Şişli Tiyatrosu’nun kurucularında sevgili Mustafa Kalkan bana bu oyunu yeni sezonda sahnelemeyi istediğini ifade etti ve yönetmem için teklifte bulundu.

Özellikle son yıllarda tematik bağlamda eşcinsellik ve eşcinsel hakları üzerine pek çok oyun sahnelendi, hatta Osmanlı’da eşcinsel ilişkiler üzerine de oyunlar izledik ama bu oyunu farklı kılan nüve şuydu: dönemin içinden ve o yıllarda yazılmış olması. Bugünden geçmişe bakmıyor yani. Şahabettin Süleyman’ın oyunu yazdıktan sonra yaşadığı baskılar, memuriyetinden uzaklaştırılması, oyununu sahnede hiç izleyememiş olması da bir yazar olarak bana içtenlikle dokundu. Onun yerinde olmayı istemezdim. 115 yıl sonra hiç sahnelenmemiş bir oyunu ait olduğu yere kavuşturma sorumluluğu da benim bu oyuna sarılmamda önemli etkenlerdendi.

Çıkmaz Sokak nasıl bir oyun ve seyirciye ne anlatıyor? Sahnede nasıl bir akış izliyoruz?

Oyun Şişli’de, yani tesadüfe bakın ki Şişli Tiyatrosu’nun da bulunduğu muhitte, eski bir konakta geçiyor. Nesip Paşa iktidar yanlısı, yaşlı bir adam. Oğlu Cavit ile her daim bir kuşak çatışması içerisinde. Eşi öldükten sonra da yeniden evlenmiş ve konakta yeni eşi genç, güzel Refika Hanım ile yaşamaya başlamış. Çıkmaz Sokak temelde bu evde yaşayanların bitmek bilmeyen yalnızlıklarını ve bu yalnızlığı bertaraf etmek için sarf ettikleri beyhude uğraşı anlatıyor. Ben oyuna açık biçimsel bir form kazandırdım. Yani en baştan biz bunun oyun olduğunu biliyoruz. Seyirciye yüz yıl önce yazılan bir hikâye olduğunu anlatıyoruz ama kullandığımız sahne biçemiyle bu öykünün aslında zamansız olduğunu da aktarmaya gayret ediyoruz. Seyirci bir film izler gibi oyunu izleyip hikâyeyi takip ederken fikirden başka bir fikre kapılıyor. Duygudan başka bir duyguya geçiyor. Oyuncular da hem anlatıcı, hem aktaran, hem de seyirci konumunda bu oyunda. Yani dramatik olanın temelindeki topluca katılım hadisesini o akşam salonda olan herkesle beraber paylaşıyoruz.

Çıkmaz Sokak oyun ekibi
Çıkmaz Sokak oyun ekibi

Şahabettin Süleyman ile sizin Çıkmaz Sokak yorumunuz arasında ne tür farklılıklar var? Sizin uyarlamanızda erkek karakterleri de kadınlar oynuyor. Erkek rollerini kadınların oynamasına karar vermenizde etkili olan ne oldu?

Esasen iki tane Çıkmaz Sokak var. İlki yazarın yani Şahabettin Süleyman’ın Çıkmaz Sokak’ı, ikincisi de yönetmenin yani benim Çıkmaz Sokak’ım. Yazarın Çıkmaz Sokak’ı daha çok yasak aşk kavramı üzerinden ilerleyen bir çatışmaya sahip. Aile ve birey kavramları önde. Benim Çıkmaz Sokak’ım da ise toplumsal bir tavır ve politik bir sorgulama var. Meşrutiyetle beraber hürriyet nidaları atılırken, kişisel haklar ve özgürlüklerin tartışıldığı, günümüzden pek de bir farkı olmayan, bir ortam söz konusu. Aradan geçen yıllara rağmen hala aynı şeyleri tartışıyor olmak hem şaşırtıcı, hem de üzücü. Yazar bu tartışmanın kapısını aralamış ama içine girmeyi tercih etmemiş. Ben rejisör ve dramaturg olarak bir asır süren bu tartışmanın hesaplaşmasını yapmak ve mevcut durumun değişmediğini izleyiciye göstererek sorgulatmak istedim. Aşk politik bir tavırdır benim için ve oyundaki Refika karakterinin aşkı da benim nezdimde politik bir tavır. Onun karşısında özgürlükçü gibi görünen ve politik doğruculuk adına oportünist davranan Cavit karakteri de bir siyasi duruş sergiliyor. Her iki kutup hala çatışıyor. Yaşıyoruz bunu biz. Gündelik hayatımızda yaşıyoruz. Ya da yaşayamıyoruz bazı şeyleri ve sığ siyasi tartışmalar yahut sözüm ona ahlaki yargılar sebebiyle kendi benliğimize ket vuruyoruz. Oyun bize bunu hatırlatıyor. İki kadının sahnede öpüşmesi değil, bu yoz sistemde sıkışmışlığımız bizi oyunda rahatsız ediyor. Oyundaki erkek karakterlerin kadınlar tarafından oynanmasına gelecek olursak; elbette ikili cinsiyet sınırlamasının önüne geçmek var bu tercihte. Bu çok net bir tavır zaten. Bununla birlikte tek bir fikir ya da tek bir bağlamda değil, pek çok nedenden ötürü oyunun tamamında kadın oyunculara yer vermeyi seçtim. Oyunun bir derdi vardı öncelikle ve bu dert kadınsal bir dertti. Bu nedenle oyunu açık biçimsel bir anlatı formuna dönüştürürken, hikâyeyi tamamen kadın oyuncuların ağzından dinleyerek aktarmayı tercih ettim. Bunun seyirci nezdinde de daha samimi bulunabileceğini düşündüm. Oyunda bir erkek sesi, bedeni, tavrı, bakışı olsun istemedim. Sahnede bir erkek görmek bu oyunda beni rahatsız ederdi. Erkeği taklit eden ama erkek olmadığını zaten bildiğimiz aktarıcı kadın oyuncular kullanarak asal amaca ulaşabileceğimi kurdum kafamda. Her bir oyuncunun karakter yaratımında da onları olabildiğince özgür bırakmaya çalıştım. Elbette bazı rejisel isteklerim oldu ama her biri karakter oluşumunda kendi öz varlıklarından bir şeyler ortaya koydular ve ben onların o özgün yaratımlarını sahneye getirdim.

Mukbile karakterinin ara ara su ile temas ettiği sahneler dikkat çekiyor. Su metaforundan bahseder misiniz? Suyun rolünü nasıl okuyabiliriz?

Oyunun başında Mukbile büyük aşkı Refika’ya ait olduğunu düşündüğümüz bir mektubu yahut yazışmayı ateşe veriyor ve suya atıyor onu. Bu da Mukbile’nin finalde Refika’yı kendi elleriyle ateşe atacağını bize en baştan veren bir ipucu aslında. Su kullanımının çeşitli tematik çözümleri mevcut. Birbirinden farklı kullanım sebepleri var. Su bir arınma metaforunu çağrıştırıyor hemen. Gerçekten de günahkâr olduğunu düşünüp kendini temize çekmeye çalışan Mukbile her defasında suya sarılıyor. Ama hisleri ve arzuları onu kıskıvrak yakaladığında yaşadığı iç çatışma bu arınmayı yarım bırakıyor. Oysa Refika suya yaklaştığında ona dokunmuyor. Çünkü Refika yaşadıklarını bir günah olarak kabul etmiyor ki neden etsin? Sevmek neden günah olsun? Neden arınsın? O yüzden suyla temas etmek istemiyor. Suya dokunan diğer iki karakter ise erkek. Biri Mukbile’nin kocası Şekip. Öyle alelade bir dokunuş ki bu, o esnada da Mukbile ile ilgili sorunlarını anlatıyor, elinin kirini temizliyor sanki. Tam bir eril tavır. Bir diğer kişi de Cavit. Zincire Vurulmuş Prometheus’ta Aiskhylos ‘Gücü yeni elde eden zorba olur’, der. Cavit Meşrutiyet ile beraber gücü elde ediyor. Ama özgürlük de ona göre bir yere kadar. Sanki abdest alır gibi suyla ilişkisi. Bir kurban arıyor kendine. O kurban da Refika tabii. Özgürlükçü adamın içinden yerleşik dogmaları muhafaza eden bir düzen sevici ortaya çıkıyor.

Zaman zaman sanat işlerinde cinsellik, toplumsal meseleler, biçilmiş roller karşımıza çıksa da Türk tiyatro sahnesinde sık izlediğimiz bir konu değil, sevicilik/lezbiyenlik. İçinde olduğumuz dönemde lezbiyen iki kadının hayatını sahneye koymakla bir duruş sergilediğinizi düşünüyor musunuz? Cesur metni ve cesur sahneleriyle oyunu siz nasıl yorumlarsınız?

Bahsettiğin gibi cinsellik temasının yoğun olduğu işler son dönemlerde sahnelerde sıkça karşımıza çıkmakta. Tabii ki bu oyunların özünde ‘birey olma’ durumu hâkim. Yani bireyin yalnızlığı, toplumsal baskılar karşısındaki sıkışıklığı, cinsiyet dayatmaları, ahlaksal değerler karşısındaki tavrı hep ön plandaki tartışma konuları oldu. Çıkmaz Sokak oyununda da bu tartışmalar var. Fakat ben oyunu ele alırken bireysel bir noktadan değil, daha geniş bir perspektiften bakarak yorumlamaya çalıştım. Bir tarafta kişinin bireysel hakları varsa, bir tarafta da bireyin bu haklarını ipotek almaya çalışan bir başka taraf var. Bu taraflar toplumsal bir vakayı bizlere sunuyor aslında. Şimdi biz bu duruma salt kişisel bir mesele olarak bakamayız ki. Ortada net bir politik karşıtlık var aslında. Dolayısıyla sahnede lezbiyen bir ilişkiyi göstermek değil cesurca olan. Biz neden kadın cinayetleri politiktir, diyoruz? İşte bu sebepten ötürü. Tartışma alanı yaratmak ve gelen seyirciyi bu tartışmaya ortak etmek daha cesurca bir hareket benim için.

Çıkmaz Sokak oyun ekibi
Çıkmaz Sokak oyunundan bir sahne

Çıkmaz Sokak’ın kaleme alındığı ve sahnelendiği dönemde lezbiyenlik konuşulan ve oyunlara konu olan bir yönelim iken, günümüzde sansürlenen, ayıplanan ve dışlanan bir konu. Ötekileştirmenin her alanda yaşandığı bu dönemde, Çıkmaz Sokak oyununu sahneye koymakla sansüre karşı risk aldığınızı düşünüyor musunuz?

Oyun provalarına başlarken kimileri sansür tehlikesinden bahsetti. Etmedi değil. Fakat ne diyor Brecht: Savaşan kaybedebilir, savaşmayansa en baştan kaybetmiştir.

Şahabettin Süleyman lezbiyenliği “cinselliği erkeklerle yaşayamamış olmak” olarak yorumluyor, toplumsal mesele olarak görüyor ve bir sorun olarak kalmaya devam edeceğini vurguluyor. Sizin yorumunuz nedir?

Dramaturjik müdahalelerimden birisi bunaydı. Yani bu fikre. Metni okuyanlar ve benim yorumumu izleyenler Refika karakterindeki değişimi, başkalaşımı hemen fark edecektir. Ben yazarla bu noktada farklı düşündüğüm için metne müdahil bir tavırla yaklaştım. Oysa Şahabettin Süleyman Refika’yı yaşadıklarından ötürü olmasa da, aile içindeki bireylere tavrından ötürü kötücül göstermekteydi. Ben o gözle bakamadım Refika’ya. Onun aşkına sahip çıktım. Kendi öz benliğine sahip çıkmasına da teşvik etmeye çalıştım. Bir nevi kendi hikayesini aktarmasına aracılık ettim.

Şişli Tiyatrosu’nun yeni sezon oyunu "Çıkmaz Sokak" tiyatroseverler ile buluşmaya başladı!
Şişli Tiyatrosu’nun yeni sezon oyunu “Çıkmaz Sokak”

Şahabettin Süleyman dışında Osmanlı’dan günümüze, Türk tiyatrosuna bırakılmış eşcinsel temalı oyunlarımız var mı? Bu metinlerin varlığı hakkında neler biliniyor? Tiyatromuz adına bu türde oyunların yazılması ve sahnelenmesinin metinlerde ve sahnede çeşitliliği vurgulamak olduğunu ve tiyatro sanatının yaşamın kendisi olduğunu göstermesi açısından kıymetli olduğunu savunuyorum. Sizin buna yorumuz nasıl olur?

Maalesef başka bir oyun yok Çıkmaz Sokak benzeri. Keşke olsaydı diyor insan. Edebiyatta mevcut. Hançerli Hanım, Hamamcı Ülfet ilk aklıma gelen eserler mesela. Tiyatromuzun pek çok şeyi tartışmaya açması gerekiyor. Azınlık hakları, 12 Eylül darbesi, Sivas katliamı, Hrant Dink Cinayeti vd. pek çok şey. Bizler bunları tartışmaya açmazsak hiç kimse bunu yapmaz. O nedenle bize ait olan, bizim olan sorunlar üzerine sahneye taşınan her oyun değerlidir benim için.

Son olarak oyun Şişli dışına çıkacak mı? Oyunun yeni tarihleri belli mi?

Elbette çıkacaktır. 14-20-28 Ocak 2023 tarihlerinde yine Şişli Tiyatrosu’ndayız. Ama Şubat ayında Kadıköy seyircisiyle de buluşacağız.

1988 doğumlu, Sanat ve Kültür Yönetimi mezunu, sanat ve kültür meraklısı.