displaced
displaced

Performans Sanatında Göç ve Direniş Örneği: displaced

“displaced” Üzerine Ertürk Erkek ile Söyleşi
12 Mart 2025

“…Pedala uyguladıkları her kuvvet, özgürlük demekti. Bedenlerinde gezinen adrenalinle pedala daha da sert basıyorlardı… Özgürlük ve hayatta kalma arasında ince bir mücadele sergiliyordu bir kadın ve bir erkek… Kadın ve erkeğin özgürlük mücadelesi iki tekerin sessizliğindeydi.”

32 dakikanın etkisiyle “displaced”den ilhamla böyle bir giriş yapmak istedim…

Bisiklet, hepimizin bildiği gibi çocukluğumuzdan bu yana özgürlük, hareket ve spor aracıdır. Çoğumuz için günlük hayatın bir parçasıdır. Bazen bir mesafe için bazen de eğlence içindir. Rusya ve Norveç arasında yer alan Storskog sınır kapısıyla ilişkisi ise onu tamamen bir direnişin, göçün ve hayatta kalmanın sembolü haline getirmiş bulunuyor. Buradaki trajediden yola çıkarak disiplinlerarası bir performans olarak tasarlanan displaced ise bu yazının konusunu oluşturuyor.

displaced, metaforik olarak merkezinde bisikletle göçü temsil etse de göçmen olma gerçekliğinin sahnedeki güçlü temsilcisi. Norveç ve Rusya arasında yer alan Storskog sınırından bisikletle geçmeye çalışan iki göçmeni merkezine alıyor. displaced, gerçekçi bir göçmenlik olgusunu tek bir perspektiften derin, çarpıcı ve düşündürücü olarak izleyiciye yansıtıyor. Ertürk Erkek ve Ezgi Adanç’ın sahneyi paylaştığı performans, araç olmanın dışında göçmenler için güçlü bir sembol haline gelen “bisiklet”i metaforik olarak ele alıyor ve göçmenlik olgusuna bir de böyle! bakılması arzu ediliyor.

Bu etkileyici ve düşündürücü displaced performansı üzerine sorularımı projenin yönetmen ve oyuncusu Ertürk Erkek yanıtladı.

displaced, izleyiciye ne tür bir performans sunuyor? Alt metninden bahseder misin?

“displaced” disiplinlerarası bir enstalasyon performansı. Dans, tiyatro, fotoğraf sanatlarının kesişim kümesinde yer alması ve bu disiplinlerin birbirleri içinde eriyerek var olması dolayısıyla disiplinlerarası performans olma niteliğine kavuşuyor. Verili sahne mekânında performe etmeyi reddedip sergi, galeri, müze gibi kendi belleği ve ritmi olan alanlarda icra edilmek üzere tasarlanıp tüm sahnelemelerin buralarda gerçekleşmesi sebebiyle bir enstalasyona/yerleştirmeye dönüşüyor.

2023 yılı kasım ayından beri tüm sahneleme pratiklerimiz de bu şekilde gerçekleşti. Kasım 2023’ten bu yana Karşı Sanat’ta düzenli olarak sergilediğimiz “displaced” adlı performansımız, bağımsız tiyatroların uluslararası tiyatro profesyonelleriyle buluşmasını amaçlayan Theatreİst 2024 seçkisine davet edilmiş ve 15 Mart 2024’te Beykoz Kundura’da sahnelenmiştir. Ayrıca, Avrupa Birliği tarafından finanse edilen ve Kadın Eserleri Kütüphanesi tarafından düzenlenen Kadınların Göç Hafızası Sergisi kapsamında, 23 Mart’ta Depo’da izleyiciyle buluşmuştur.

Performansımız, Tepebaşı Belediyesi Gençlik Tiyatrosu (Eskişehir) tarafından düzenlenen Tiyatro Günleri kapsamında Karikatürlü Ev ve Belediye Sergi Salonu’nda sahnelenmiş, ayrıca ODTÜ Çağdaş Dans Günleri kapsamında ODTÜ Mimarlık Amfisi Bahçesi’nde gösterilmiştir.

Ermenistan’ın Yerevan şehrinde bulunan Uluslararası Çağdaş ve Deneysel Sanatlar Merkezi (NPAK) tarafından düzenlenen Installation Art Festival’e, festivalin o yılki küratörü Giorgio Granata’nın davetiyle katılan “displaced”, Hrant Dink Vakfı Seyahat Fonu’nun desteğiyle Kasım 2024’te Yerevan turnesine çıkmış ve festivalin açılış akşamında sahnelenmiştir.

displaced
displaced (Ertürk Erkek & Ezgi Adanç)

Sahnede bir bisiklet, 3 tuğla, duvarda dönen fotoğraflar ve bileklere bağlanmış halatlar görüyoruz. Üçünün birbirleriyle kurduğu bağlamdan bahseder misin?

İçeriğe dair çok fazla bilgi verip seyircilerin izleme deneyimini etkilemek istemem ancak “displaced” Rusya ile Norveç’i birbirine bağlayan Stroskog sınırında 2014-2017 yılları arasında yoğun gerçekleşen göç hareketinden ilhamla tasarlandı ve söz konusu bu göç hareketinde, göçmenler, sınırı geçebilecek en ekonomik ve ruhsatsız olma özelliğine sahip araç olan bisikleti kullanmaktalardı. Eserimizde bu göç hareketinden bir takım fotoğraflar bulunmaktadır.

Tuğla ve halatlar ise fiziki ve psikolojik tüm göç süreçlerine bir takım referanslar içermekte.

Sahnede bir kadın ve bir erkek görüyoruz. Cinsiyet kimlikleri üzerine bir atıf yapmadığından bahsetmiştin. Peki bu iki kişi kim?

Bu iki kişi göçmen olan ya da bir gün göçmen olma ihtimaline sahip tüm bireyleri temsil etmekte. Zira 2025 dünyasında savaş, sömürü, iklim krizi ve bunlara bağlı barınma, beslenme, kendini özgürce ifade edememe, kimlik, yönelim gibi sebeplerle ötekileştirilen ya da baskı altında hisseden her birey birer göçmen veya göçmen adayı.

Performansa Ermenice ve İngilizce iki metin eşlik ediyor. Dil üzerine de kaygı taşıdığını düşündüğüm displaced, iki yabancı dil üzerinden izleyiciye ne veriyor? Oyunla nasıl bir bağ kurmamız bekleniyor?

Dil bireyin evidir, birey dilden ve dille beslenir, sosyalize olur. Ermenice ve İngilizce’nin performanstaki varlığı göçmenin evi olan menşe coğrafyasından hedef coğrafyaya ulaşma sürecine dil üzerinden bir bakış açısı sunmakta. “displaced”ın üretildiği coğrafyanın kadim dillerinden olan Ermenice’yi, günümüzde, yine bu coğrafyaya ait kulaklar artık tanıyamıyor/algılayamıyor. Seyircinin bu hazin gerçekle karşılaşması mühim. İngilizce ise evrensel olanı, evden uzaklaşan bireyin içinde eridiği yeni alanı ifade etmekte. Daha detaylı yorum ve paylaşımlar her sahneleme sonrasında gerçekleştirdiğimiz söyleşide açığa çıkabiliyor. 🙂

*Her performans sonrası ekip ile söyleşi gerçekleşmektedir.

displaced
displaced

Göçmenlerin bisikletle sınırı geçiş hikâyesini bir performansa dönüştürme fikri sorumluluktan mı zorunluluktan mı doğdu? Performansı gerçek bir trajediden uyarlamak ekibe ne tür zorluklar ve sorumluluklar getirdi?

Göç küresel ve sürekli bir sorun, dünyanın en kalabalık ülkesi göçmen ülkesi. Storskog sınırındaki göç hareketi sanırım 2016 yılında 45 saniye süren bir haber içeriği olarak karşıma çıkmış ve bende yer etmişti. Şahsi olarak da bisiklet kullanıcısıyım. MSGSÜ Güzel Sanatlar Enstitüsü Modern Dans Yüksek Lisans Programı’nı bitirmek için bir eser üretip tezini yazmam gerekiyordu. İçinde var olduğum coğrafya hem göç veren bir coğrafya hem de göçmenler için bir geçiş güzergahı. Ayrıca Beyoğlu’nda, Tarlabaşı’nda doğdum. Çocukluk, ergenlik yıllarımda da akranlarım ve komşularım göçmenlerde ya da “öteki”lerden oluşmaktaydı. Yetişkinliğimde ise ya kendimi öteki buldum ya da kendimi ötekilerle birlikte buldum. Dolasıyla göç kavramını merkeze alan bir eser üretmek hem bir tarihsel sorumluluk hem de bir zorunluluk olma özelliğini taşıyor.

Yaratıcı süreçte birlikte hareket ettiğimiz ve performansta birlikte sahne aldığımız Ezgi ile hayata benzer pencerelerden bakıyoruz. Sorumluluk ve zorunluluğu benzer perspektiften üstlendik. Fakat göç kavramı, göç meselesi üzerinde çalışırken en önemsediğimiz şey söz konusu bu alanın ajitatif olma riski barındırmasıydı. Sahneleme tercihimiz, üslubumuz ve eserin tüm yapısını bu minvali gözeterek olgunlaştırmaya gayret ettik.

displaced, hem gerçekliğin hem de kurmaca sanatın sınırlarında bir denge kuruyor. Bu dengeyi nasıl sağladınız?

Teşekkür ederiz! Bu dengeyi kurmak için göç alanında üretilmiş eserlerin incelenmesi süreçte önemli yer kapladı. Resim, heykel, fotoğraf, enstalasyon alanındaki üretimleri incelediğimizde eserlerin çoğunda duygu sömürüsü bulunduğunu fark ettik, bundan uzakta kalmak için çabaladık. Gerçek ve kurmaca sanatın sınırlarındaki dengeyi sağlayabilmekteki temel yardımcımız üzerine çalıştığımız meselenin hassaslığıydı. Bu hassasiyeti kaybetmemek adına üretim sürecinde ortaya çıkan malzemelerinden rahatça vazgeçmeyi, yeni malzemeleri aramayı bir ilke edindik.

displaced, göçmenlik meselesi üzerinden bireysel hikâyeler ve toplumsal gerçeklikler arasında nasıl bir köprü inşa ediyor?

Köprü, diyalog, zemin… Bunlar göç ve göçmenlik meselesinde özneler tarafından durup düşünmeye, üzerinde vakit geçirmeye imkân bulunamayan şeyler. Bu sebeple “diplaced” ile ajitatif olmayan bir noktada durmayı, seyircinin özdeşlik kurmadan eseri izlemesini, eserin ardından seyircinin merkez konu hakkında konuşabilmesini sağlamak istedik. Her sahneleme sonrasında gerçekleştirdiğimiz kimi söyleşilerin oldukça uzun sürmesi, bir takım konularda yüzleşmelerin açığa çıkması, o güne kadar birbirleriyle tanışmamış olan seyircilerin diyalog kurması bu konuda fena bir köprü olmadığımızın işareti sanırım.

Performansı oluştururken önceliğiniz göçmenlerin gerçek deneyimlerini yansıtmak mı, yoksa daha evrensel bir mesaj vermek mi oldu?

Göçmenlerin gerçek deneyimleri gerçek, gerçek ise son derece hazin. Gerçeğin yeniden inşası bir üretimin eser olup olmaması noktasında son derece önemli zannımca. Üretim süreci boyunca göçmen deneyimlerini, göç hikâyelerini çokça ele aldık tabii ki. Fakat ortaya çıkan şeyin bir eser olabilmesi için evrensel olabilmesini esas aldık.

displaced
displaced

Göçmenlerin sınırları bisikletle aşması, bir tür sessiz direniş olarak okunabilir… Oyunda bu direnişin estetik ve politik anlamı üzerine neler söylersin?

Göç eyleminin tamamı bir tür sessiz direniş aslında ve her yolculuğun hikayesi biricik. Uluslararası yasalar gereği sınırı taşıtsız geçmek mümkün değil. Storkog’da yaşanan ise bu yasalara karşı bulunmuş mükemmel bir çözüm. Bu yolla, her yıl artan sayılarla, birkaç yıl boyunca Storskog sınırı geçilmiş. Sonrasında taraf devletlerce yasalar düzenlenip o sınırdan bisikletli geçiş engellenmiş.

Bisiklet, varlığı gereği, bireyin kendi gücüyle yol alabildiği bir araç. Göç yoluna eşlik etmesi bu yönüyle ilgi çekici geliyor.

Karşı Sanat işbirliğinde sahnelenen displaced’in mekân tasarımı oyunun temasına nasıl hizmet ediyor?

Karşı Sanat mükemmel bir yer. İstiklal Caddesi’nin orta yerine, Galatasaray Meydanı’na yukarıdan bakılabilen acayip bir konum. İstiklal Caddesi’nin kalabalığına, kaosuna ve en önemlisi de belleğine bakılabilen bir yer. Ayrıca Karşı Sanat yıllardır sürdürdüğü ve koruduğu çizgisiyle bu bellekle yakından ilgili.

Yaklaşık olarak her ay farklı bir sergiye ev sahipliği yapıyor Karşı Sanat. “displaced” ise her sahnelemede, hem Karşı Sanat’a hem de Karşı Sanat’ın ev sahipliği yaptığı sergiye ilişiyor. Bence bu; coğrafyamızın kültürel, siyasal ve politik belleğine ilişmeye benziyor… tıpkı günde milyonlarca kişinin geçtiği İstiklal Caddesi’nin, Şanzelize Caddesi’nin, Oxford Caddesi’nin içine ilişen ya da ilişmeye çalışan ve görünmezleşen göçmenler gibi. (Bu kısım biraz romantik oldu sanırım)

displaced Afiş
displaced Afiş

Son olarak bize bu performansı ortaya çıkartan ekipten ve yaratıcı süreçten bahsetmeni istesem…

Künyemizde yazdığı üzere ben, Ezgi, Ayşegül, Tara,Yeğya, Oğuzhan Sena, Ozan ve Barış’ın emekleri var işin üzerinde. Performansın hareket aksını Ezgi’yle birlikte araştırdık haftalarca, Ayşegül sahne tasarımına dokundu, Tara ve Yeğya muhteşem sesleri ve varlıklarıyla katkı sundular, Oğuzhan seslerimize dokundu, Ozan eser üretimi ve tez yazım sürecinde danışmanlığını üstlendi, Barış’la uzun bir yol yürüdük ve Sena ise Karşı Sanat’ın biricik insanlarından mükemmel biri ve birlikte yol yürümekteyiz.

Belki yarın başkalarına değeriz, başkaları bize değer… Yolumuz uzun, yol her şeye rağmen önemli.

Nil Has

1988, İstanbul doğumlu. Sanat ve Kültür Yönetimi mezunu. Editör ve sanat yazarı.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

Giuseppe Verdi
Önceki

Giuseppe Verdi Eserleri 16 Mart’ta AKM’de

Kaçırmayın!

Batı Ekspresi

“Batı Ekspresi” 17 Aralık’ta İlk Kez Ortaoyuncular Tiyatrosu’nda!

Elvin Beşikçioğlu’nun yönetmen koltuğunda oturduğu “Batı Ekspresi” İstanbul’a geliyor! Tatbikat
On İkinci Ev - Melek Ceylan

Melek Ceylan ile Oyunculuğu Üzerine Söyleşi // Nil Has

“Sonra… Ellerim var. Gözlerim, dudaklarım, nefesim var. Şarkılarım var. Sesim