Bilimkurgu Sineması ve Edebiyatının Küfürbaz-Sert Türü: Cyberpunk

27 Kasım 2019

Birkaç gün önce, aynı zamanda dostum olan bu saygıdeğer sanat dergisinin editörü Hasan Nazif Yılmaz, ilgimi çekeceğini düşündüğü bir haberi benimle paylaştı. Doğru da düşünmüş, çünkü ilgimi neyin çekeceğini nokta atışlarıyla iyi bilir kendisi. Haber; Elon Musk’un yeni bir aracı tanıtmasıyla ilgiliydi. Herhalde çoğu kişi Elon Musk’un kim olduğunu biliyor diye düşündüğümden onun hakkında uzun uzun yazma gereği görmüyor ve haberin içeriğine direkt dalıyorum. Los Angeles’ta, neon ışıklar altında, synthesizer müzikler eşliğinde tanıtımı yapılan, Elon’un ekibinin tasarımı olan yeni araç bir kamyonet, ama öyle alelade bir kamyonet değil; hırçınlaşacağı düşünülen geleceğin kamyoneti. Asıl olay ise, kamyonetin adı ve tasarımının nasıl olduğu, nelerden ilham alındığı… Bu kurşungeçirmez, dayanıklı ve gümüş gövdeli kamyonetin adı CyberTruck, tasarımı ise oldukça sivri hatlara sahip, hatta üçgen görünümünde. Bilindiği üzere tasarım da bir sanattır ve adından da anlaşılacağı üzere Cyberpunk edebiyatı ve sinemasından ilham alınıp geleceği tasvir ederek bilimkurguya selam eden bir araç çıkmış ortaya tasarım sanatçılarının elinden. 1980’lerin bilimkurgu hikâyelerindeki vahşi atmosfere, karizmatik kıyafetlere, keskin hatlara sahip saç modellere, sythwave müziklere hayran olan ve aynı zamanda bu türün edebiyat yolunda mücadele veren savaşçı bir yazar olmam sebebiyle, ama duygusal ama mantıksal sebeplerle de, ortaya konulan araca hayran kaldığımı söylemeden geçemeyeceğim. Sanki bir DeLorean’i, kamyonete çevirerek modifiye etmiş, onu uzak geleceğe uyarlamış, adeta yeni bir Blade Runner aracı yaratmışlar. Tanıtımın yapılması Kasım 2019’a denk gelince de, bunun bir tesadüf olmadığı, sinema ve edebiyatla haşır neşir kitle tarafından rahatça anlaşılıyor. Neden mi? Çünkü Kasım 2019 tarihi, Cyberpunk türüne gönül verenler için kutsal bir tarihtir; hatta sürprizlerin yapılması beklenen bir tarih. İşte o sürprizlerden birini yaptı Elon. Şimdi doğal olarak bilmeyenler olacak ve “Şeyda nedir Allah aşkına bu tarihin önemi?” diye soracaklardır. Konuyu, kafamdaki milyon konu gibi bir o yana bir bu yana batırıp dağıtmadan hemen anlatayım. Cyberpunk sineması ve edebiyatının en kadim eserlerinden adeta en başı çeken Blade Runner’ın hikâyesinin başladığı tarihtir Kasım 2019. Yani 1982 yapımı sinema filminde geçen hikâyenin zamanıdır; filmdeki olaylar Los Angeles’ta, Kasım 2019 tarihinde geçmekteydi. Dolayısıyla üçgen tasarımlı CyberTruck’ın halka açıklanması da hususi olarak bu tarihte yapıldı. Belki aklınızdan geçiyordur, “Hani konu Bilimkurguda Cyberpunk’tı, bunu anlatmayacak mısın Şeyda?” diye. Bunları size neden anlattım onu da açıklayayım. Cyberpunk türünün sadece sinema ve edebiyat değil; geleceğimizi oluşturacak tasarımlara ilham verecek olmasını daha iyi görebilmeniz, durumun ciddiyetini kavramanız içindi buraya kadar anlattıklarım. Merak etmeyin, şimdi size bir portal açıyor; neonların, hologramların, devasa gökdelenlerin oluşturduğu, karanlık ve yağmurlu bir dünyaya sizi fırlatıp, “Cyberpunk nedir?” sorusuna verilebilecek en iyi cevaplarla başlıyorum anlatmaya. Dünyaya gözünü açtıktan bugüne değin bilimkurgu ile yaşayan, üniversite diploması Bilgisayar Programcılığı olan (artık düşünün), yazdığı romanlar ile tescilli “Geek” bir bilimkurgu yazarı olarak anlatmaya başlıyorum hem de. Uçan ya da kayar gibi giden aracınızda kemerlerinizi bağlayın, başınız dönebilir, mideniz bulanabilir, dikkat edin. Çünkü bundan elli yıl sonra çocuklarımızın yaşayacağı gelecek belki de bu. Bu sadece bir türden ziyade bir akım, bir felsefe olsa da, internet çağını hiç görmemiş olan eski yazarların öngörülerinin tümü, sanallaşan hayatlarımızı kontrol etmek üzere kapımızda bekleyen siber karanlık çağ olabilir mi?

Bir önceki köşe yazımda sizlere Distopya ve Ütopya’yı anlatmıştım. Aslında bilimkurgunun Distopya türünün alt türü sayılan Cyberpunk türünü, üzerinde çok durmadan o köşe yazısının içinde harcayarak anlatmak istemedim açıkçası; ayrı bir köşe ayırarak özel bir saygı duruşu yapmak istedim. Evet, açıkça belirtmem gerekirse Cyberpunk; bilimkurgunun distopya türü ile birebir bağlantılı, zeki, isyankâr ve argo dili kullanan sert bir alt türdür. Bu türün felsefesi genellikle, “İleri teknoloji seviyesi ve düşük yaşam kalitesi” şeklinde açıklanır. Bu kısa açıklama ile tasvir edilen dünyanın neye benzediğini, hiç bilgi sahibi olmayan bile aklında canlandırdığında az çok nelerin şekilleneceğini tahmin ediyorum. Etrafı saran robotlar, makineler; insanların üzerinde biyomekanik organlar; gençleşme ve ömrü uzatma teknolojisi; bilgisayar korsanları; kapitalist bir düzen ya da düzensizlik; sibernetik şirketler, inorganik gıdalar; kirli, karanlık ve ıslak bir atmosfer; asimetrik kıyafetler, punk tarzı saçlar; hologram yayınları, mor renkten yeşilin tonuna neon ışıklar; karanlık synthesizer müziklerin gümbür gümbür çaldığı gece kulüpleri; devasa gökdelenlerden oluşan yapay zekâlı şehirlerde uçan veya kayar gibi giden 1980’lerden ilham alınmış sivri hatlı araçlar; küçücük yaşam alanları; tuhaf silahlar, iyi-kötü polisler, vahşi cinayetler, suç çeteleri, küfürler, uyuşturucu, seks… Ve tabii sistem mağduru kaybedenlerden olsa da, ille de yine de yerinde olmak için özenilen karizmatik anti-kahramanlar… Cyberpunk kelimesi, “Cyber” yani Türkçedeki adıyla “Siber” ve “Punk” kelimelerinden oluşmaktadır. Buradaki “Cyber” tam anlam bakımından hızla gelişen teknolojiyi, “Punk” da bu gelişimin hızına sosyolojik ve kültürel açıdan uyum sağlayamamış, yozlaşan ve sentetikleşen serserivari insanlığı ifade eder.

Bir edebiyat eseri eğer size ben Cyberpunk bir eserim diyorsa, bu anlattıklarım o eserin olmazsa olmazıdır ve defalarca aynılarını dallanıp budaklandırarak tasvir etmesine, betimlemesine gerek yoktur -ki zaten okuyucu da bunun bilincindedir. Bu tip eserler gerek sinemada, gerek edebiyatta; suçu, öteki olanı, insan olmanın amacını, insan ruhunu, kalbini ve bir mücadeleyi anlatır. Çünkü insan artık, karamsarlığın içine çekilerek acımasızca yozlaşmaya, makineleşmeye, anti sosyal bireyler olarak sentetik bir dünyada yaşamaya alışmıştır; duyguların, insani hislerin yerini de ketumluk ve zalimlik almıştır. Bu kaba insanın yaşadığı dünya, üstün polis veya asker kontrolündeki distopik bir dünyadır; her şey üstün bilgisayarlar tarafından kontrol edilir; gözlenir. Kendini biyolojik açıdan yetersiz gören insanın yeterince parası varsa kendi bedenini yapay organlar şeklinde modifiye eder. İnsan zamanla, yarı insan yarı robot bir görünüme bürünür. İnsanın robotlaşmasını, duygusuzlaşmasını vurgulamak için polisiye hikâyeler içinde aşk hikâyelerinin işlenmesi kesinlikle olmazsa olmazdır bence. Bununla beraber büyük şirketler ile devletin birlikte kurduğu kapitalizm; insanı köleleştiren, ötekileştiren bir düzensizliğe sahiptir. Daha önceki Distopya konulu köşe yazımda anlattığım sebeplerle de herkes birbiriyle bir savaş, bir çatışma, bir kavga halindedir. Başkahramanlar daima sisteme karşı savaşan, iç sesleriyle konuşup sistemi sorgulayan anti-kahramanlardır. Bu eserlere Blade Runner haricinde en iyi iki örneği vermem gerekirse, Değiştirilmiş Karbon, Kabuktaki Hayalet gibi eserlere öncelikli olarak bir göz atmanızı öneririm. Kitap olarak da Hugo, Nebula ve Philip K. Dick ödülünü almış William Gibson’ın Neuromancer kitabını öneririm ki en iyi Cyberpunk romanı olarak gösterilmektedir. Yok ben oyun oynamayı da seviyorum diyorsanız size önerim elbette ki Cyberpunk 2077 olacaktır.

Cyberpunk eserlerin genelinde karşınıza sık sık çıkabilecek bir simge de üçgendir. Üçgen ters de olabilir, düz de. Bunun anlamı da felsefi açıdan oldukça derindir; okuyucu veya izleyici eğer bu işareti eserin üzerinde görüyorsa üçgen sembolünün anlatmak istediğine kesinlikle hâkim olmalıdır. İnsanın varoluşunun ruhani açıdan üç seviyesini; ruh, zihin ve bedeni simgelemektedir. Bazı yorumlara göre de kutsal birleşme ve doğan çocuktur. Günümüz bilimine göre ise Tanrı, insan ve evren üçlüsünü anlatır. (Bu üçgene Kabuktaki Hayalet afişlerinde veya akımın müziği olan sythwave müzik albümlerinde rastlamışsınızdır.) Eğer üçgenin tek açılı kenarı aşağı doğruysa; yani ters bir üçgen ise, (Benim son roman olan Parçalanmış Yansımalar’ın kapağında olduğu gibi) bu kutsal dişiyi, kalbi simgelemektedir. Ruhu, reenkarnasyonu, yeniden doğuşu da anlatmaktadır. Bazı Cyberpunk eserlerde de üçgenin, “sağlamlık”, “değişmezlik” ve “dayanıklılık” kavramlarını simgelediği de görülmüştür. Yukarıda anlattıklarımı göz önünde bulundurup, hikâyelerdeki üçgen sembolünün verdiği mesajları tam olarak anlamak veya felsefesini analiz edip doğru yorumlamak aslında size kalmış.

Şimdi anladınız mı neden Elon Musk’ın yeni aracını ve tasarımını anlattığımı? Karamsar bir geleceği hayal etmiş olacaklar ki, enerjiyi olabildiğine az kullanan, yolcularının can güvenliğini önemseyen, kurşungeçirmez, ergonomik ve üçgen bir Cyber araç yapmış; bunu da geleceğin aracı olarak sunmuşlardır. Bilimkurgu yazarlarının öngörülerinden, hayallerinden şekillenen sibernetik geleceğin dünyası oluşmak üzere ve yukarıda belirtmiş olduğum gibi belki de önlemler alınması gereken siber bir çağa doğru sanallaşarak yürüyoruz. Prizi yakında ensemize veya amigdalamıza takmamız olası. Bu ürkütücü ve haşin geleceğe adım atmadan hemen önce asıl önemli olan, internetin olmadığı zamanlarda geleceği kaleme alan yazarların anlatılarından ne kadar dersler alındığı, onların uyarılarına ne kadar dikkat edildiği… İzlemeyi, okumayı, yazmayı sevdiğimiz siber karanlık bir çağ bizlere; uzun yaşamı, gelişmiş teknolojiyi, sinematik bir evrenin macera dolu ve göz alıcı atmosferini vaat etse de, nihayetinde duyguların yok oluşundan tutun daha birçok sebep gösterilerek özenilecek bir çağ olmadığının kolaylıkla kanıtlanması aşikârdır, öncelikle buna dikkat etmek gerekiyor. Dilerim gelecekte; akımın sevdiğimiz tarafları gerçek hayata; kötü tarafları da okuduğumuz kurgulara kalır. Dilerim gelecekte; sadece kitaplar, filmler, oyunlar, müzikler, moda anlayışı ve tasarımlar hayatımızda olur. Bu yazıyı Blade Runner’ın hikâyesinin başlangıcı tarihinin şerefine yazdım kasım ayı bitmeden -ki zaten son romanımda benim hikâyemin bitişinin kasım ayına denk gelmesi, gerek bu akıma bir saygı duruşu, gerek şahsi sebeplerle ince ince düşünerek yazmış olduğumu da söylemeden edemeyeceğim.

Sanatın yok edilmediği, insanların ve duyguların sentetikleşmediği; sinema, edebiyat, müzik ile dolu, kültürel açıdan zengin, evrensel bir gelecek sizin olsun.

Saygılarımla
Şeyda AYDIN

Şeyda Aydın

ŞEYDA AYDIN ya da yurt dışında bilinen adıyla Sheida Aiden, 1981 İzmir doğumlu yazardır ve Dokuz Eylül Üniversitesi mezunudur. Aynı zamanda Türkiye'nin ilk Siberpunk/Solarpunk Queer yani Kuir Bilim-Kurgu romanlarının/hikâyelerinin yazarıdır. Queer Aşk, Ütopya, Distopya ve Paralel Evrenleri esas alan ve yayınlanmış olan eserleri sırasıyla şöyledir: “Diğer Evrenin Senaristi”, “Diğer Evrendeki Kadın”, “Parçalanmış Yansımalar” ve bir spin-off özelliği taşıyan "Kadınların Öldüğü Yer"
Nisan 2021'den itibaren SANAT OKUR platformunda yayınlanan ve başka bir spin-off olan "Veera'nın Seyahatnamesi" adlı edebiyat/hikaye dizisini ayda bir bölüm olmak üzere yazmakta/okurlarla buluşturmaktadır. İsim benzerleri ile karıştırılmadan güncel bilgiler almak için resmi internet sitesine seydaaydin.net adresinden erişebilirsiniz. 

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

Önceki

‘Bir Delinin Hatıra Defteri’ Londra’da / Umut Ulaş Er ile söyleşi

Sabahattin Ali
Sonraki

Sabahattin Ali’nin en güzel sözleri

Kaçırmayın!

“Evsel Şeyler” Sergisi Haliç Sanat Fener Evleri’nde

Tufan Baltalar’ın “Evsel Şeyler” başlıklı sergisi İBB tarafından restore edilip
Samed Arda Selim

Portfolyo: Samed Arda Selim

1990’da İstanbul’da doğan sanatçı, 2012 ‘de Anadolu Üniversitesi Güzel Sanatlar