"The Burg in Bruges", painted c. 1691–1700 by Jan Baptist van Meunincxhove
"The Burg in Bruges", painted c. 1691–1700 by Jan Baptist van Meunincxhove

Brugge – Uğruna Savaşılan Köprüler

14 Ağustos 2022

Brugge – Başlarken dinle: Pierre Felere & His Orchestra : At a little street cafe



Ceci n’est pas une pipe, René Magritte
Ceci n’est pas une pipe, René Magritte

‘Bu bir pipo değildir’. Bu tabloda gördüğünüz ‘ceci n’est pas une pipe’’ın anlamı. Evet. Bu bir piponun görüntüsüdür. Bir pipo değildir. Sanatın bir başka tasviri. 1928 yılında René Magritte isimli Belçikalı ressam tarafından çizilen bu tablo var olan ile çizilenin ayrımını felsefik olarak bize ilk gösteren eser olmuştur. Yapıldığı dönemde değerlendirildiğinde ise geleceğe nasıl bir köprü* oluşturduğunu bugün daha iyi anlıyoruz. Doğduğu toprakları denize bağlayan Brugge gibi.. Flemenkçe ‘köprü’ anlamına gelen Brugge, kuzey Avrupa’nın denizlerle bağlantısı kanalları aracılığıyla olan ve en yeni binası 1910’larda yapılan, kısacası görüntüsü itibariyle tam anlamıyla bir Ortaçağ şehri. Duruluğu, zerafeti ve asaleti her sokak arasında karşımıza çıkar. Ancak bu güzel şehre gitmek için öncelikle çikolataları, manneken pis* heykelleri, waffle seçenekleri, nakış misali işlenmiş heykelli binalarıyla Brüksel’e uğramalıyız. Brugge ise 2. günümüzde..

Brüksel uçağına bindiğimiz andan itibaren Salvatore Adamo ve Jacques Brel gibi Belçika ile özdeşleşen iki tanıdık ismi dinlemeye başlayabiliriz. Önceliği ‘Tombe la neige’ ve ‘Ne me quitte pas’ klasiklerine vererek tarafımızı belli edebiliriz. Brüksel, gezmek için -naçizane fikrim- Mayıs ayına uygun bir şehir. Seyahatimizde yanımıza alacağımız kitap ise yine bir Belçikalı olan Maurice Maeterlinck’in Mavi Kuş adlı eseri.

Brüksel havalimanından şehir meydanında konaklayacağımız bölgeye -ki kalmak için farklı alternatifleri barındırması ve 2. gün trenle gideceğimiz Brugge şehrine erişilebilirliği açısından en doğru nokta- Grand Place ‘a yaklaşık 20 dakikalık bir tren yolculuğu ile varabiliriz. Konaklayacağımız yere eşyalarımızı bıraktıktan sonra ilk rota Comics Art Museum. Çoğumuzun ilk görüşte tanıyacağı Belçikalı genç gazeteci Tenten’in maceralarında koşturduğu gibi biz de 2 şehri arşınlayacağız. Belki biz de Tenten’in aya seyahatini gölgede bırakabiliriz. Müzedeki diğer Belçika’da renk bulmuş karakterleri* gördükçe keyifleneceğinize ben kefilim. İçimizdeki çocuğu yaşattığımız müddetçe mutluluğumuz baki nihayetinde.. Sıradaki durak ‘Müzik Enstrümanları Müzesi’. Malesef ki tanıtım dilleri Flemenkçe ve Fransızca lakin müziğin evrenselliği ile aşina olduğumuz enstrümanların farklı biçimleri birleşince keyifli bir ziyaret oluyor.

Bir şeyler yemek ve sonraki duraklarımıza uğramadan evvel bir mola vermek için şehir merkezi/Grand Place en uygun nokta. Ara sokaklarındaki küçük Yunanistan’da tanıdık tatlar bulabileceğimiz gibi meydana kalabalığının aktığı hemen çevre sokaklarda Belçika mutfağını deneyimleyebiliriz. Deniz mahsulü severlere Brüksel usulü midye denemelerini öneririm.

Waffle ile de yemeğimizi de taçlandırıp, İşeyen Çocuk’u (şehir halkının kullanımından esinlenerek bu tabir kullanılmıştır) kısa bir ziyaretten sonra bu sefer de her gün aynı noktada işini gördüğü için ölümsüzleştirilmek istenen ‘Het Zinneke’’ye doğru yola çıkalım. İçinizden ‘acaba bu kadar alıp veremedikleri ne?’ diye sorabilirsiniz ancak bunun cevabı şehir efsanelerinde gizli.

Bazen Manneken Pis'e benzetilerek Zinneke Pis olarak da adlandırılan Het Zinneke, Brüksel, Belçika'nın merkezinde 1998'de dikilmiş bronz bir heykeldir. Tom Frantzen tarafından yaratılmıştır, Manneken Pis ve onun türevi Jeanneke Pis ile aynı çizgide idrar yapan bir köpeği temsil eder.
Bazen Manneken Pis’e benzetilerek Zinneke Pis olarak da adlandırılan Het Zinneke, Brüksel, Belçika’nın merkezinde 1998’de dikilmiş bronz bir heykeldir. Tom Frantzen tarafından yaratılmıştır, Manneken Pis ve onun türevi Jeanneke Pis ile aynı çizgide idrar yapan bir köpeği temsil eder.

İnanmak ya da inanmamaksa size kalmış..

Sıradaki nokta yürüyerek 1 saat, raylı sistemle 40 dk. uzaklıktaki Kraliyet Sarayının seraları ve küçük Avrupa. O kadar yolu göze alamayacak gezginler içinse bisiklet turu ya da lokal publar, sokak araları ve sembol binaları gezmek alternatif bir rota.

Akşam saatleri ise sanatseverler için ‘La Bellone’’ye uğrama vakti. Brüksel’in tiyatro ve sanat etkinliklerinin tarihi adresi. Karanlıkla birlikte, Grand Place’in ortasında durup başınızı yukarı kaldırın.. Başımız semada bir tam tur atalım. Gördüğünüz her heykel bir yaşamış, yaşanmışlık. Kitapta da dediği gibi..

“Mavi Kuş’u ararken yolda bulduğunuz gri kuşları sevmeye kendinizi alıştırın, sevgili çocuklar.”

"The Burg in Bruges", painted c. 1691–1700 by Jan Baptist van Meunincxhove
“The Burg in Bruges”, painted c. 1691–1700 by Jan Baptist van Meunincxhove

2. Gün, erken saatlerdeki Brugge treni için biraz koşturmayla başlayacaktır. Brugge’e ilk gittiğimde etrafa boş boş bakındığım anda 60-65 yaşlarında bir bisikletli hanım durup, ’nereye gideceğini bilmiyorsan logar kapaklarının üzerindeki amblemi takip et’ demişti. Logar kapağındaki sembolde bulunan tacın baktığı yön, kanalları gösteriyormuş. Tabi ki daha sonraları bu bilgiyi daha genç yaş gruplarıyla paylaştığımda yüzüme bakışları görmenizi istemem. Ancak o gün o kapaklar beni gitmek istediğim yere çıkarmıştı.

Brugge, eller cepte kulaklıklarımızla sessizce yürüyerek dönüş treni saatine kadar hiçbir yere, hiçbir şeye ve en önemlisi de zamana bağlı kalmadan gezilmesi gereken bir şehir. Hani olur da kanal turuna katılmak isterseniz ‘Charles Aznavour / Yesterday when i was young’ şarkısını dinlemenizi öneririm. Ne köprüler kurduğumuzu, ne savaşlarda belki zaman zaman kaybettiğimiz bu köprüleri ve üstünde bizim bile hatırlamadığımız anıların kilitlere vurulduğu günleri gençliğimizde yaşamamız dileğiyle.

Şarkıda da dediği gibi; “Geçmişi görmezden gelmek, gelecekte birleşmek..” Köprü gibi. Brugge gibi.

İyi yolculuklar.


manneken pis: işeyen çocuk
Tombe la neige: Türkçe versiyonu ‘Her Yerde Kar Var’ olan kült eser
Ne me quitte pas: Türkçesi ‘beni bırakma’ olan adlı kült eser
Tenten: Aya seyahat eden ilk çizgi film karakteri özelliği taşımaktadır
Kahramanlar: Asterix, Red Kit ve Şirinler gibi nicesi.

Nermin Ülker
Önceki

4. Uluslararası İstanbul Trienali’nin Ardından – Kuşlar, Nermin Ülker

Sinan Demir
Sonraki

Portfolyo: Sinan Demir

Kaçırmayın!

Animasyonun 12 prensibi: Modern animasyon için eskidi mi?

Animasyonun 12 prensibi: Modern animasyon için eskidi mi?

Animasyon sanatının evrimi, yaratıcı ifadenin sınırlarını sürekli olarak genişleten bir
Leyla Gencer

Opera Dünyasının Yıldızları İstanbul’dan Yükselecek!

İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV), Borusan Sanat ve La Scala