Feminist sanat akımını 1960 ve 70’lerdeki kadın hareketlerinden ayrı olarak incelemek mümkün değildir. Kadın hareketlerinin başlangıcını 19. yüzyıla kadar indirmek mümkündür. Kadınların toplumsal eşitsizliğe isyanları ve görünür olma çabalarıyla başlayan kadın hareketleri 1960 sonlarına doğru şiddetini arttırmıştır. Sanat ve kuramcılıkla birlikte ilerleyen feminist sanatta politik aktivizm ile kolektif tutumlar, Judy Chicago ile Miriam Schapiro’nun 1972 yılında California Institute of the Arts’da Feminist Sanat Programı’nda başlattıkları Womanhouse projesiyle birlikte hız kazanır. 1973 yılında Rozsika Parker ve Griselda Pollock’ın İngiltere’de Women’s Art History Collective’i kurması, 1976’da Linda Nochlin’in Ann Sutherland Harris ile kadın sanatçıların eserlerinden oluşan Women artists: 1550-1950 sergisi, 1980’lerde kendilerini feminist aktivist sanatçılar olarak tanımlayan isimsiz bir grup olan Guerrilla Girls (politika, sanat, film ve popüler kültürde cinsiyet ve ırk ayrımcılığını ortaya çıkarmak için gerçekleri, mizahi görselleri kullanarak ifade eden bir gruptur) gibi sayılan tüm bu oluşumlar kolektif yapılanmaların bir ürünüdür.
1960’lardan bu yana bütün deneyim ve üretimlere rağmen feminist sanatın ne olduğu veya feminist sanatı neyin oluşturduğu sorusunu tam olarak cevaplamak mümkün değildir. Çünkü feminist sanatın belirli bir üretim tarzı, stil veya içeriği yoktur. Göz ardı edilmemesi gereken en temel noktalardan biri ise sanat tarihinin farklı dönemlerinde pek çok alanda pek çok kadın sanatçı var olmuştur ve kadın sanatçılar bireysel olarak var olma mücadelesi verdikleri gibi üretim yapmaya da devam etmişlerdir. Kolektif bir yapılanmada kolektif bir bilinç ile olmasa bile bir mücadele içerisinde tekil olarak feminist sanatın bir parçası olarak eklenerek çoğalmışlardır. Feminist sanatın diğer kadın üretimlerinden ayrıldığı nokta, sanattaki hakim eril hegemonyaya, değerlere ve üretime meydan okuyan feminist politikadan beslenmesidir. Öte yandan feminist sanata hâkim olan tek bir feminizmden de bahsedilemez. Feminist sanat, kadınların sanat dünyasında var olma çabasının çok daha ötesindedir. Belirli farkındalıklar feminist sanat üretimi belirler, temelinde kadınların figür olarak sanattaki temsiliyetine karşı çıkma vardır. Sanat dünyasında yaratılan kadın görünmezliği en temel mücadele konularından biridir. Toplumsal cinsiyet eşitsizliğine, kadına karşı şiddete ve dışlayıcı, yok edici, baskılayıcı, küçük düşürücü tüm söylem ve eyleme itiraz edilir.
Feminist sanat benimsediği görüşlerden dolayı feminist teori ile iç içedir. Avrupa ve ABD’de 1970’lerde feminist sanatın yükselişe geçmesinde sanatçılar kadar kuramcılarında etkisi büyüktür. Sanat dünyasının sanatçı kadınlara üst perdeden konuşan tavrını ilk eleştirenlerden biri, Linda Nochlin olmuştur. Nochlin, “Neden hiç büyük kadın sanatçı yok?” isimli araştırmasında erkek egemen bakış açısına ve kadının imgeleştirilmesine karşı çıkmaktadır.
Kadın bedeninin metalaştırılması, kadının güzelliğe ve cinselliğe dayalı bir nesne olarak konumlandırılmasına eleştiri getirmek ve bu konuda farkındalık yaratmak feminist sanatın öncelikli amaçları arasındadır. Feminist sanat, mekân ile sanatın siyasi ekonomisine ilişkin tartışmaları gündeme taşır. Hatta bu tartışmaları bizzat kendisi yapabilen bir gücüde elinde barındırır.
Amerika’da Feminist Art Coalition ya da Institute of Contemporary Art Los Angeles gibi oluşum ve kurumlar örgütlü bir şekilde feminist çalıştaylar yapmaya ve sanat ile feminist aktivizm arasındaki bağı güçlendirmeye yönelik girişimler yaparken, Türkiye’de bu gibi girişimler sanatçıların bireysel inisiyatif almaları şeklinde mümkün olabilmektedir. Siyasal aktivizm hedefli örgütlenmeler ile sanatın kesişimi, çoğunlukla gönüllülük esasına dayalı ilerlemektedir. Türkiye’de sanatçıların radikal ve sınırları zorlayan işler üretirken kendi aralarında ve farklı feminist oluşumlar ile temasta olmaları durumu bariz şekilde ancak son yıllarda değişmeye başlamıştır.
Türkiye’de kategorik olarak feminist sanattan 1990’lardan sonra söz edebilmektedir. Türkiye’de son on yıldır iyice daralan kamusal alanda sanatçı kadınların mücadelesi ise Türkiye’de sürekli hayatta kalmaya çalışan tüm kadınların mücadelesi gibi çağ dışı ve korkunç şekilde ilerlemektedir. Lakin sadece kadın sanatçı bağlamında bir mücadeleden değil Türkiye’de genel olarak sanat ve sanatçı problemlerinden ve mücadelesinden cinsiyetten bağımsız olarak bahsetmek mümkündür. Anlaşılmak, üretmek, var olmak oldukça güçtür.
Feminist sanat ne değildir? sorusunun cevabı ise günümüz pratiğinde sürekli yanlış algılandığı ve aktarıldığı gibi “erkek fikir ve bu fikirler doğrultunda yönetim karşıtlığı üretim” yapmak değildir. Yalnızca kadınların tekelinde ise asla değildir. Sorunun kökenini anlamış erkek sanatçılar feminist düşünce sistemi içerisinde eser üretebilir bu eser pek tabi feminist sanat akımı içerisinde sayılabilir. Feminist olmak için kadın olmanın gerekliliği olmadığı gibi feminist sanat akımı içerisinde değerlendirilecek bir eser sahibinin de kadın sanatçı olması ön koşul değildir. Sanat evrenseldir tıpkı yaşama ve üretme hakkı gibi!