İllüstratör, sanatçı Gökçe İrten, Şişli sokaklarını kapsayan ve Paper Street proje kitabı olarak hayata geçirilip kamusal alana taşan, “Bana Hikayeni Anlat” grup sergisindeki işi ve Mixer’de açılan ikinci solo sergisi “Kişisel Katmanlar” ile dikkat çekiyor.
Bir tarafta katmanları ortadan kaldırarak bellekleri tazeleyen “Bana Hikayeni Anlat” sergisi, diğer tarafta ziyaretçisine kişisel katmanlar yaratarak benliğin değişiminin izini süren ve kişisel deneyim imkanı sunan “Kişisel Katmanlar” sergisi… Bana Hikayeni Anlat, 31 Ocak tarihine kadar Şişli sokaklarında, Kişisel Katmanlar ise 27 Şubat tarihine kadar Mixer’de görülebilir.
İllüstratör sanatçı Gökçe İrten, “Bana Hikayeni Anlat” ve “Kişisel Katmanlar” sergileri üzerinden yönelttiğim sorularımı yanıtladı.
Kolaylaştırıcı desteğiyle Burcu Dimili’ye teşekkür ederim.
Gökçe İrten kimdir, kendinizi nasıl tanıtıyorsunuz?
Yazar, çizer, inceler 🙂
10 Türkiyeli ve 10 İsrailli sanatçının karşılıklı diyalog kurma ve paylaşma arzusundan ortaya çıkan Bana Hikayeni Anlat yayını şimdilerde kamusal alana taşmış durumda. Bana Hikayeni Anlat sergisindeki çalışmanız ne anlatıyor?
Tüm proje farklı iki ülkeden iki sanatçının çocukluk anılarını çizmek üzerine, keyifli bir kültür alışverişi. Benim çalışmam da eşleştiğim çizerin aktardığı anılarından ilhamla yola çıktı.
Bana Hikayeni Anlat, açık havada, kamusal alanda sergilenen, sanatçıların çocukluk anılarından yola çıkarak oluşturdukları ve her biri sanatçısının hikâyesini anlatan işlerden oluşuyor. Sergi, günde binlerce insanı diyalog kurmaya ve eserler üzerinden bellekleri tazelemeye davet ediyor. Bu noktada kamusal alan-sanatsal üretimler-insanlar arasında nasıl bir diyalogdan söz edebilir?
Sanat ve etkileşim kimi işlerde çok ön planda oluyor. Burada da aslında ülke, konum, şehir, zaman farketmeksizin hepimizin bir yerlerde bir çocukluğunun olduğu. Hepimizin aynı noktadan başladığı üzerine. Bunu işlerimizle izleyiciye hatırlatabilmek çok keyifli.
Anılarımız arasında kamusal alanın varlığı çok. Bunda çocukluğumuzda oyunlar oynadığımız mahallemiz, sokağımız, belki rengarenk önünde toplar asılı olan bakkal veya okul yolu bize sürekli alan algısını hatırlatır. Zaman zaman rüyalarımızda da anılarımız canlanır ve o gördüklerimiz o gün bir hikâyeye dönüşür. Sizin çocukluk anılarınızdan bugünlere kalan ve işlerinizi de etkileyen bir hikâye var mı?
Kağıt kesmeyi çok severdim. Özellikle de şu hediyeli gazete kuponları hep benim önüme yığılırdı 🙂 Bakkaldan aldığım her paketi saklar, gazete parçalarıyla birleştirirdim. Anılarım genellikle bir bütünü yeniden oluşturma üzerine. Oynadığım oyunlarda da hep bunun temel olduğunu hatırlıyorum. Yapı blokları, yapbozlar, Legolar. Şuanda da işlerimde benzer bir temadan devam ediyorum. Sanat pratiğim tamamıyla çocukluğumdan geliyor diyebilirim 🙂
Anıları hikâyelere dönüştürmek ve bunları sanat parçası haline getirmek daha sonra kalabalığa yayma arzusu nereden geliyor? Kamusal alana taşma isteğinizin sebebi nedir? Yaşamlarımızda unutmaya, üstünü örtmeye karşı bir duruş mu var?
Sanat hatırlatmak için iyi bir iletişim aracı. Belki sözle yazıyla politik olabilecek şeyler, bir çizimle farklı bir yoldan izleyene geçebiliyor. Ya da içimizde biriktirdiğimiz herhangi bir duyguyu yaptığımız işle aktarabiliyoruz. Kimseyi kırmadan, utanmadan, çekinmeden kendimi dile getirmemin en rahatlatıcı yolu 🙂
Eşleştiğiniz sanatçıyla birbirinizin çocukluk anılarını resme dönüştürürken aranızda nasıl bir paylaşım oldu? Anılarınızın bir sanatçının elinde hayat bulduğunu görünce neler hissettiniz?
Aslında hepimiz benzer hisleri taşıyoruz. Ne oluyorsa sonra oluyor, büyüyünce. Yetişkinlik oldukça zararlı bir oluşum aslında 🙂 İlk bunu hissettim sanırım. Çocuk anıları temiz, ırksız, algısız, zararsız.
Birbirimize hikayelerimizi yazarak gönderdik. Fotoğraflar paylaştık. Çok keyifli bir süreçti.
Bu sıralar Mixer’de de devam eden “Kişisel Katmanlar” adını verdiğiniz bir serginiz var. Orada daha çok kişisel işlerinizi görüyoruz. Bu serginin hazırlık süreci ve seçkide yer alan çalışmalarınızdan bahsedebilir misiniz?
Evet Kişisel Katmanlar ikinci kişisel sergim. Orada da yine anılardan, geçmişimizden, karşımıza çıkan insanlardan, farklı kesişimlerden bahsediyorum. Hayatımızın, hayatımıza giren insanlarla nasıl geliştiğini, değiştiğini/değişmediğini sorguluyorum. Kişiler bize kendimiz olmamızda yardım mı ediyor, yoksa bizi istemediğimiz bir sıkışmaya mı sürüklüyor? Siz de 27 Şubat’a kadar Mixer’i ziyaret ederek bu hislerinizi tartabilirsiniz 🙂
“Bana Hikayeni Anlat” ile 20 sanatçının izleyiciyle olan temasını kolaylaştırıyor, mesafeyi azaltıyor ve görünmeyen o katmanları mekansal anlamda kırıyorsunuz. Anıları bellekten gün yüzüne çıkartıyorsunuz. “Kişisel Katmanlar”da ise bu durum tamamen size ait. Solo bir sergi ile mekanda, işlerinizde izleyiciyle aranızdaki katmanları gösterir gibisiniz. Her iki sergiye bu çerçeveden nasıl yorumlarsınız?
Bana Hikayeni Anlat, görünmeyen ama varlığını bildiğimiz bazı ayrıştırıcı katmanları kırmak üzerine.
Kişisel Katmanlar ise bireyin kendini keşfi üzerine bir katman araştırması. Belki hangi katmanda, neden/nasıl/niçin olduğunun keşfi, kabulü. Solo sergimde çevremizde olanları kabullenip, kişisel bir deneyim ve keşif yaşamanızı hedefliyorum.