Sebastian Lelio’nun 2017 yılı son filmi. 2017 yılın da pek çok Lgbt içerikli fim izlemiş olsam da oyuncularından dolayı ve din baskısı altında bir konu oluşu yüzünden merakla beklediğim film idi. Yönetmeni yakından takip edenler için ve veya oyuncularını sevenler için merakla beklenen bir filmdi. Belki de sadece Lgbt savunucuları tarafından yılın filmi olabilir mi diye bekleniyordu. Hangi kesim güçlü beklenti içindeydi bilemiyorum. Ancak bekleneni karşıladığını zannetmiyorum.
Öncellikle her iki başrol oyuncusunu (Rachel Weisz ve Rachel McAdams) başka filmlerde de izlemiş ve Lgbt filmleri farklı gözle takip ettiğimden belki izlemek için fazla heyecanlıydım. Ama filmin ilerleyen sahnelerin de o kadar da heyecana gerek yokmuş diye düşündüm.
Ancak filmi sadece din merkezli ve sıkışık duygularla yaşamaya çalışan bir kadının hayatı diye yansıtsaydı yönetmen o zaman ‘evet bu’dur’ diyebilirdim.
Ancak konu çok fazla din merkezli ve din çerçevesinden çıkmaya ne zaman yaklaşsa konu o zaman eşcinsel karakterlerden çok dine odaklanıyordum. Bu şu demek; kadınlar arası ilişkiden çok dinin baskını gördüm. Evet çok net, Yahudi hayatı ve Hahamların yaşantısını işleyen bir film ama böyle bir film içine lezbiyen iki kadın koyulduysa sert ve acımasızca iki öğeyi daha çok çarpışırken görmek isterim. Yönetmenin asıl isteği belki buydu yani Yahudi hayatın da eşcinsel hayat. Ancak ben izlerken Rachel Mcadam’sın canladırdığı, Esti karakterini biraz daha yılların dolmuşluğu ve özlemiyle yırtık görmek istedim. Evet kendi için de ciddi kaçamaklar yaşasa bile yeterli gelmedi. Sonuçta yıllar önce koptuğu bir kız arkadaş var ve yıllar sonra o evliyken cenaze de karşısına çıkıyor. Ve tekrar için de ki asıl duyguları harekete geçiyor. Bu durum da filmin bazı sahneleri yetersiz ve hava da kaldı. Belli bir kesim için sevişme sahnesi yeterli olsa da olayın sadece sevişmek olmadığını ve bu film de duyguların din yüzünden askıya asıldığını görmezden gelemem.
Film Londra da geçiyor. İç mekan ve dış mekanlar tamamen klasik İngiltere havasın da ve görüntüsünde. Karanlık, kasvetli ve ıslak. Ben bu hayatı seviyorum. Benim için fazla iç karartıcı olmadı. Hatta Londra da yaşadığım dönem çok kez Yahudilerin çoğunlukla yaşadığı bölgelerde bulundum. Filmde de görüldüğü gibi biraz izole hayatları var. Onların bu tarz yaşama biçimleriyle Londra havası o kadar uyumlu ki bir bütünlük yaratmış halde film de karşımıza çıktı. Kadınların yakınlaşmak için seçtikleri dar, boğucu ve ıslak yerler tam da Esti karakterinin ruh hali gibiydi. Bu bakıştan Ronit karakteri de bize farklı hayatların olduğu renklerin ve zevklerin olduğu tarafı temsil ediyor.
Hayatta her ikisinden de var.
Bütün dinler eşcinsel insanları ve hayatları reddederken birilerinin böyle bir iş yapması ve biz Müslüman toplumunda belli bir kesim tarafından izlenebilmesi fazla hoş bir durum.
Filmin beğenmediğim kısımlarını çıkartırsam elim de sene için de izleyebildiğim Lgbt temelli bir yapım var. Bu tarz filmlere ulaşmak ve izleyebilmek zor. Çok aramak fazla aramak gerekiyor. Eşcinsel dizi yapımları filmlere göre daha fazla ve her geçen zaman da artıyor. Keşke daha çok filmler çekilse daha çok platform da yayınlansalar. Çok eminim ki bu filmi izleyen ve aynı durumu yaşayan çok kadın ve genç kız vardır. Kendileriyle ortak olan sorunu perde de görmeleri eminin ki içlerin de bir umut ve hüzün yaratmıştır.
Bir yandan aynı sorunla kalakalmak ama bir yandan da dünya da onlar gibi sorunu yaşayan insanların varlığını düşünebilmeleri ve sadece Müslümanlığın değil diğer bütün dinlerin de katı ve keskin kurallara sahip olduğu gerçeğini öğrenmeleri birçoğumuz için önemli olduğunu düşünüyorum.
Bir kesim için eşcinsellik yakılıp atılması gereken bir konuyken bir kesim için hayat biçimi. Tercih değil yaşam şeklidir.
Bu film din baskısı ve kuralları altında yaşamayı ve eşcinsel insanların nasıl aynı ortamı paylaşamadıklarını anlatıyor.