Kibir, özgüven olmadığı gibi tevazu da eziklik değildir ve sanat nezaket ister.
Önce kendine nazik olacaksın. Kendi kapını açacak, deliğe girmeyen anahtardan çıkarmayacaksın öcünü, yumuşakça çiğneyeceksin lokmalarını.
Yol vereceksin. Yol vermeyene de yol vereceksin. Trafikte. Eşyalara, ağaçlara, benliklere, en çok da seni sevenlere nazik olacaksın. Onları kırmayayım diye daha çok kırarak değil; nasılsa onlara bir şey olmaz diye daha çok kırarak da değil. Hakikatle nezaketi harmanlayacaksın. Bir sehpa bilecek durduk yere ayağın takılır da çarparsan, ana avrat ona küfretmeyeceğini. Ya da kendine. Önce kibar olacak; kibirdeki son -i yi -a ile değiştireceksin. Sonra sanat gibi yaşayacak ve sanat gibi var olacaksın. Bozulmuşluk içinden değil de alçak gönüllülük mertebesinden açığa çıkıveren sanat kalıcılıkla eşdeğer bir unsur olacak yaşamında.
Sen, yaşamın, sanatın bütün olacaksınız. Tek.
Tam da bu yüzden kibir duygusundan açığa çıkmayan bir sanat parçası, kibirli bir sanatçının anlatımıyla vuku bulmayacak. Üstünlük kaygısı gütmeden yüksek bir değer olabileceğini anlatmadan gösterecek insanlığa. Kıymeti bilinecek.
Sanat saygı gerektirmeyecek; sanatı-n SAYGInın ta kendisi olacak çünkü.
Ete kemiğe bürünecek kavramlar :
SAYGI, NEZAKET ve DEĞER.
Duyumsayacaksın.