Mete Güner
Mete Güner

Mete Güner ile İlk Kitabı “Kopukluk” Üzerine

Kopukluk: Hayal Gücünüzü Tetikleyen ve Duygulara Hitap Eden Bir İlk Eser
22 Aralık 2024

Mete Güner, edebiyat dünyasına etkileyici bir başlangıç yaparak, ilk kitabı Kopukluk ile okuyucularını sıradan bir kitap deneyiminden çok daha fazlasını sunmaya davet ediyor. Kitap, okuyucularına adeta bir sinema filmi izler gibi hayal dünyasına dalma fırsatı tanıyor. Gülmekten hüzne, dostluktan aşka, askerlikten çocukluk anılarına kadar yaşamın en önemli dönüm noktalarına değinen eser, bireysel ve toplumsal duyguların derinliklerine iniyor.

Birbirinden farklı 12 öykünün bir araya geldiği Kopukluk, sade anlatımıyla okuyucunun hayal dünyasını zenginleştiriyor. Aynı zamanda, erkeklerin içsel dünyasına dair yeni perspektifler sunarak dikkatleri üzerine çekiyor. Her bir hikaye, karakterlerin yaşadığı dünyaları gözünüzde canlandırmanıza olanak tanırken, kendi hayatınıza ayna tutacak izler taşıyor.

Bu etkileyici çıkış kitabının yazarı Mete Güner ile edebiyata olan tutkusunu, hayata dair gözlemlerini ve Kopukluk aracılığıyla aktarmak istediği hikayeleri konuştuk. Söyleşi, hem yazarın kişisel hem de edebi yolculuğunu keşfetmek isteyenler için keyifli bir başlangıç noktası sunuyor.

Mete seni ilk kitabın Kopukluk ile okumaya, görmeye başladık. Kimdir Mete Güner, neler yapar, nelerden hoşlanır, ilham kaynakları nelerdir? Felsefesi, amacı gibi seni sen yapan şeyler ve yazarlık sürecine kadar geçen dönemlerinden bahsedecek olursak hikayeni nasıl aktarırsın?

Boşnak göçmeni bir ailenin ikinci çocuğu olarak 1990 yılında İstanbul’da dünyaya geldim. Abim ve beni annem ile rahmetli anneannem büyüttü. Çok geniş imkanlarımız olmasa da genel olarak mutlu bir çocukluk geçirdim. Çalışkan bir aile içinde büyüdüm ve kendimi bildim bileli yaz tatillerinde çalıştım. Pek çok farklı işte ter döktüm. Bu sayede hayatı erken yaşta tanıdım. Beni şekillendiren şeylerin başında sanırım bu gelir. Erken yaşta çalışmaya başlamak, ne yapmak istediğimi anlamama neden olmamış olabilir ama ne yapmak istemediğimi anlamam konusunda kesinlikle çok yardımcı oldu.

Bir keresinde annem beni depo gibi bir yerde işe sokmuştu. İlk gün işe gittim, gerçekten korkunç bir yerdi. Asla bana göre bir yer olmadığını saniyesinde anladım ve ilk günden işten tüydüm. Bütün gün sokaklarda dolaşıp, akşam eve döndüm. Anneme tabii söylemişler işten kaçtığımı, akşam beni karşıladı ama geri dönmem için hiç ısrar etmedi. Anlayışla karşıladı çünkü biliyordu bana göre bir iş olsaydı işten kaçmazdım. Bu benim kısa bir özetimdir. Yapabileceğim hiçbir işten kaçmadım ama zorlamanın ve manipülasyonun olduğu yerde de durmadım.

Mete Güner, Kopukluk
Mete Güner, Kopukluk

12 öyküden oluşan ilk kitabın Kopukluk’ta erkeklerin iç dünyasına, duygu durumlarına mercek uzattığın hikayelere tanık oluyoruz. Seni bu temayı sahiplenmeye iten sebepler neler oldu?

Bu kesinlikle bilinçli yapılmış bir tercih olmadı. Öyküleri yazarken kendi açmazlarımın, duygusal dalgalanmalarımın yazdıklarıma sızdığını biliyordum ama kitabın erkeklerin iç dünyasına dair olduğunun farkında değildim. Yayınevindekiler arka kapak yazısını yazdığında bunu fark ettim diyebilirim. Erkek nasıl olunur öğrenmek için gösterdiğim çaba, organik olarak böyle bir temayı sahiplenmeme neden olmuş diyebiliriz. Fena da olmamış açıkçası.

Kitapta öyküsüne tanık olduğumuz ‘kopukluk’ kavramından bahsedebilir misin?

Yıllar önce ilk defa bir kız arkadaşımla tatile gitmiştim. Tatile gittiğimiz yerin nasıl bir yer olduğunu hiç bilmiyordum, ilk defa gittiğim bir yöreydi ama kız arkadaşım orası hakkında bir sürü şey biliyordu. Gittiğimiz yer hakkında nasıl bu kadar şey bildiğini sorduğumda, çocukken babasının tüm aileyi oraya tatile götürdüğünü anlatmıştı. Kitaba adını veren ‘kopukluk’ kavramı tam olarak budur. Diğer insanların çabasız ulaştığı, olağan tecrübeleri ıskalamış olma halleridir. Öykülerdeki karakterlerin de benzer dertleri var ve bu kopukluğu gidermek için uğraşıyorlar.

Yazı yazmaya ne zaman başladın? Bir kitabı hayata geçirmeye nasıl karar verdin? Kopukluk’u ne kadar sürede tamamladın?

Yazmaya 2008 yılında çizgi romanlar hakkında incelemeler yazdığım ‘Kasa Zaten Hep Boştu’ isimli blog ile başladım. Zamanla yazdıklarım hakkında çok iyi yorumlar almaya başladım ve çizgi roman okuru olan küçük ama aşırı sadık bir kitlem oluştu. Bir noktada sadece çizgi roman incelemesi yazmayı bıraktım ve kendi metinlerimi yazmaya başladım.

Bu kitap da beş altı yıl gibi bir sürede yazdığım sayısız öykü içerisinden seçtiklerimden oluşuyor.

Okuyuculardan ne tür geri bildirimler aldın? Bu geri bildirimler arasında seni en çok etkileyen neydi?

Okuyanlar öykülerin yaşandığı dünyaya çok kolay girebildiklerini ve öykülerin kafalarında bir film gibi oynadığını, olanları hayallerinde çok kolay canlandırabildiklerini söylüyorlar. Buna çok mutlu oluyorum. Yalın bir dille insanların hayal dünyalarını harekete geçirebilmenin önemli olduğunu düşünüyorum.

Bir de içerisinde gerçekten bir şeylerin yaşandığını hissettiren, karakterlerin başlarından geçenlerden sonra bazen iyi bazen kötü anlamda değiştiği öyküler yazmak en başından beri hedefimdi. Karakterlerin sayfalarca sadece sızlanıp, şikayet ettiği durum öyküleri okumaktan benim gibi sıkılan okurlardan bu konuda dönüş aldığımda inanılmaz tatmin olmuş ve hedeflediğim şeyi başarmış gibi hissediyorum.

Öykülerinde arkadaşlık, aile ilişkileri, duygusal ilişkiler gibi çok farklı duygular mevcut. Herkesin kendini bulabileceği hikayeler mi yaratmaya çalıştın?

Duygular öykünün ihtiyacıyla birlikte geliyor. Bunu önceden planlamıyorum ama kitaptaki her öykünün neredeyse farklı bir türde olmasını istiyordum. Kitapta bilim kurgu, fantastik, polisiye-gerilim gibi çok farklı tarzlarda öyküler bulunuyor. Bunları yazarken karakterlerin eksikleri, düzeltmek istedikleri şey de öykünün içeriğine göre değişiyor ve bütün bu duygular kendiliğinden ortaya çıkıyor.

Kitabını okuyan birinin, kitabı bitirdiğinde hayatında neyi sorgulamasını ya da fark etmesini hayal ediyorsun?

Kitabı okuyan birinin cesaret bulmasını isterim. Sanat bizi harekete geçirdiği sürece değerli. Yazdıklarımı okuyan birinin kendisinde manevi bir güç bulmasını ve bu güçle hayatını bir önceki günden daha güzel kılmasını hayal ediyorum.

Yazarlık dışında ilgilendiğin başka bir sanat dalı var mı?

Yazarlık dışında icra ettiğim bir sanat yok ama edebiyatın bir başka kolu olan çizgi romanlarla çok ilgiliyim. Kitapta da bu yüzden her öyküye özel bir illüstrasyon var. Çizgi roman sevgim ve bir gün çizgi roman yazma hayalimden ötürü kitabın sadece düz metinden oluşmasını istemedim. Dövme sanatçısı dostum Mert Baran bu konuda elini taşın altına koydu ve her öyküye özel bir illüstrasyon yaptı. Gerçekten harika işler çıktı ortaya ve kitabı raftaki herhangi bir öykü kitabından ayıran özel bir noktaya taşıdı.

Kitapta kendi hayatından izler var mı? Bu izler bilinçli tercihler mi? Yoksa esinlendiğin kaynaklar neler oldu?

Şu an birebir alıntılayamayacağım ama Albert Camus’nün “Bir yazar yazdığı karakterlerin hem tümü hem de hiçbiridir,” minvalinde bir sözü vardı. Ben bunun doğruluğuna inanıyorum, elbette benim yaşadığım şeylerden izler var ama bu izlerin hiçbiri benim tecrübelerimi birebir yansıtmaya yetecek boyutta değil.

Esin kaynaklarımda da elbetteki en büyük pay çizgi romanlara ait ve sonrasında da Jack London ve Ernest Hemingway gibi Amerikan edebiyatının büyük yazarlarına.

Eklemek istediklerin….

İlk kitabımda gerçekten çok büyük destek gördüm. Şimdiye kadar okuyup, paylaşan herkese çok teşekkür ediyorum. Bu destek gelecek eserler için beni inanılmaz motive ediyor. En kısa zamanda yeni bir kitapla okurların karşısına çıkmak ve üretmeye devam etmek istiyorum.

Pelin Ateş

Marmara Üniversitesi’nde Radyo Sinema Televizyon eğitimi alan Pelin Ateş, 2012 yılından beri kültür – sanat, mekan, moda, kozmetik ve turizm alanlarında iletişim danışmanlığı yapıyor.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

Mali Akpolat
Önceki

Nihayetsiz Arzular’ın İlk Şarkısı: “Bırak Artık Peşimi”

Robert Wiene, Dr. Caligari’nin Muayenehanesi, 1920
Sonraki

Sanat ve Bilinçdışı Çöplük

Kaçırmayın!

Veera’nın Seyahatnamesi – Bölüm 16 – En Derin Yazgı Paradoksu (Final) / Şeyda Aydın

Veera’nın Seyahatnamesi – Bölüm 16 – En Derin Yazgı Paradoksu (Final)

Sevgili Eeva, Seyahatnamemdeki önceki mektubuma noktayı koyar koymaz çıktık yola.
Voyou

Salon İKSV Kapılarını Voyou Konseriyle Açıyor

Fransız multi-enstrümantalist Voyou, ilk Türkiye konseri için 24 Şubat Cumartesi