Bir müzisyen öldü!
Aslında çokça kere benzer olay yaşandı: Saldırılara maruz kalan, yaralı olarak kurtulan müzisyenler yanında, olaylı geçen sahnesi sonrası fiziksel olmasa da ruhsal hasarla atlatan ve hayatta kaldığı için evet yaşadığı için şanslı hisseden tahmininizden çok müzisyen var.
Uzun bir süredir müzisyenliğin sahne alanı tam bir karadelik. Biraz içine düştük; çözüm beklentisi ve mantıklı çözüm önerileri de içeren sohbetimize katılan müzisyenlerimizi sunarak başlıyorum:
Sahne deneyimi konusunda geçmişte çokça deneyim edinmiş, müzik konusunda işin mutfağında da bulunarak aktif müzisyenliği yanında kendisine ait Art N Craft Creative Works’de ses mühendisliği yapan Hasan Azze, bir süre sadece kayıtlar yayımladı ve konser çalışması yapmadı. Geçtiğimiz aylarda ise “Salt Müzik” projesi konser serileri ile uzun süredir ara verdiği sahnesine geri döndü.
“Bir müzisyen öldü! Ve Hiçbir şey değişmedi.”
Haybe Grubu hem sahne hem konserleriyle özellikle İstanbul gece hayatının bilinen ve sevilen gruplarından. Turhan Oğuzhan Atay da aktif sahne çalışmasına kısa bir süre önce ara vermiş bir müzisyen olarak bu haftaki röportajımızın konuğu.
Biz de Sanat Okur olarak, müzisyenlerimizle müzik yaşamlarının sahne alanına dokunarak; buluşmamıza neden “Müzisyenin Sahne Güvenliği” konusunda uzun uzun konuştuk. Çözümlere kavuştuğumuz bu konuları değil, müziklerini ve gelecek hedeflerini konuşacağımız günler yakın olsun dileklerimizle iyi okumalar dileriz…
Sahneye ilk ne zaman nerede çıktınız?
Hasan Azze: Orta okul ve lise zamanlarımda dans etmek ve tiyatro etkinlikleri için çıktıklarımı saymazsak, şarkı söylemek için ilk çıktığım zaman sanırım 2006 yılıydı. Antalya’da sahil beach klüplerinin birinde yapılmış bir rap konseriydi.
Turhan Oğuzhan Atay: İlk kez sahneye Çeşme’de çıktım. Heyecanlıydım ve sevdiğim birçok şarkı vardı, arasından seçim yapmak zordu o zamanlar çünkü çok da iyi gitar çalamıyordum.
Haybe’den Enes Kaya: Haybe olarak ilk konserimizi yanlış hatırlamıyorsam 1 Ağustos 2018’de Kadıköy Woodstock sahnesinde vermiştik.
Neler hissettiniz, şu an ne hissediyorsunuz?
Haybe’den Enes Kaya: Neler hissettiğimiz sorusunu aslında çok rahat bir şekilde cevaplayabilirim ki hiçbir hissimiz değişmedi! İlk sahneye çıktığımızda biraz gerginlik, biraz stres ve bolca heyecan vardı. Şimdi tek değişen belki birazcık stres ve gerginliği atmamızdır diyebilirim, çünkü hala çok heyecanlanıyoruz!
Turhan Oğuzhan Atay: Zamanla sahnede deneyimsiz olmamın vermiş olduğu heyecan tecrübem ve gelişen yeteneklerimle beraber yerini mutluluğa bıraktı.
İlk soruya bağlantılı olarak soruyorum; ilk çıktığınız sahne zamanları ile şu an açısından olumlu-olumsuz gözlemleriniz nelerdir?
Hasan Azze: İlk sahneye çıktığım zamanlarda bu kadar fazla müzik yapan yoktu ve daha saygı duyulurdu sahnedeki müzisyene. Fakat şu an seçenekler arttı ve yapılan işin niteliği düştüğü için durum biraz farklı. Dinleyici kalitesi düştü ve mekanların duruşu da kalmadı. Geçmiş zamanlardaki algı ve saygıyı daha çok özlüyorum sanırım kendi adıma. Ancak yeni zamanların da teknolojik açıdan güzelliği var. Daha iyi ekipmanlar mevcut ve daha fazla imkân var.
Haybe’den Enes Kaya: Tabii ki çok fazla şey değişti. Başta grup üyeleri olmak üzere müzik tarzımız değişti, hedef kitlemiz değişti. Artık vokalde Tahir Çiftçi ve davulda Eren Erdal Yılmaz ile Rock’n Roll çalıyoruz! İlk başlarda düşündüğümüz şey piyasada daha çok dinlenen şarkılar üretmek üzerineydi. Ama daha sonra bunun bizim için hiç de iyi bir fikir olmadığına karar verip özümüze döndük!
Sahneye ara vermiş bir müzisyen olarak Turhan’a sormak istiyorum; özledin mi sahneyi?
Turhan Oğuzhan Atay: Bu sıralar senin de bahsettiğin gibi sahneye ara verdim. Özlemek biraz eksik kalır ama daha nasıl tarif edebilirim bilemiyorum. En kısa zamanda doğru müzisyenlerle çalışarak sahneye dönmeyi planlıyorum.
İlk sahne aldığınız zamanlara dönecek olursak; emeğinizin karşılığını alabilmiş miydiniz? Şu an alabildiğinizi düşünüyor musunuz?
Hasan Azze: Sanırım ilk sahne deneyimim ve onun sonrasındaki belki birkaç yıl hiç emeğimin karşılığını alamadım. Çünkü sahne tecrübesi edinene kadar hiçbir mekân ve etkinlik sana ücret vermiyor.
Haybe’den Enes Kaya: İlk sahnemizden bu yana elbette bir şeylerin karşılığını aldık ama almamız gereken karşılığı mı aldık? Bizce hayır. Günümüz şartlarında “rock star” olmuş birkaç isim harici hiçbir müzisyenin hak ettiği karşılığı aldığını da düşünmüyoruz. Ama bunlar bizi asla küstüremeyecek sebepler, bunlar olmasa baş kaldıracak bir şeyler bulamazdık! mı acaba?
Turhan Oğuzhan Atay: Her sahnemde emeğimin karşılığını aldığımı düşünüyorum ama bu her zaman maddi bir karşılık olmadı. İlk sahne yıllarımda çok düşük ücretlerle sadece sahnede olabilmek için elimden gelenin en iyisini yaptım. Hatta geçtiğimiz yaz sırf elimden geleni yaptığım için aynı sahneyi paylaştığım bir müzisyen tarafından istenmedim. Daha da sahneye çıkmadım. ( Yine konuyu doğru müzisyenlerle çalışmaya bağladım. : ) )
Bu da güzel bir konu derinlemesine konuşulması gerekenlerden aklımda olsun Turhancım. Peki emeğinizin karşılığını maddi olarak da alma konusunda neler yapılabilir önerin var mı?
Turhan Oğuzhan Atay: Birçok mekânda müzisyenler sigortasız sahne almak zorunda, mekân sahipleri sigorta yapmıyor. Sadece sahneden para kazanıp geçinmeye çalışan birçok müzisyenin bir sağlık sigortası dahi yok. Ülkede ve dünyada herhangi bir olumsuzluk olduğunda önce müzik susuyor. Müzik sadece eğlence için yapılan bir şey değil. Sanat gözüyle bakılmalı -ki öyle de.
Parasal anlamda; ufak çaplı sahnelerde teklif edilen ücretler çok komik olabiliyor. Emeğin karşılığını veremeyecekseniz ya da ödemeleri aksatacak mekânlar müzik yapmayı bırakmalı.
Yine ortak sorulara döneceğim ama biraz da özel sorularla sohbetimize devam edelim. Bu bağlamda emek ve karşılığını almak üzerine konuşurken Haybe’ye hemen sorayım; grup üyeleri geçimini tamamen müzikten mi sağlıyor yoksa başka iş dallarında da çalışıyor musunuz?
Haybe’den Enes Kaya: Aslında bas gitaristimiz Yusuf Can Çapar bir hemşire, davulcumuz Eren Erdal Yılmaz ve gitaristimiz Enes Kaya uçak bakım teknisyeni, vokalimiz Tahir Çiftçi ise doğuştan müzisyen! Ancak şu an müziğin yanında Tahir ve Enes birer müzik mağazasında çalışıyor ve Yusuf ise birden fazla ek işle uğraşıyor. Eren ise okuduğu mesleği yapabilen şanslı kişilerden!
Hasan’cım sen sahne yerine konseri tercih ederek yakın zaman önce “Salt Müzik Konser Serileri”ne başladın. Bu konser konseptini biraz daha açabilir misin?
Hasan Azze: Ben 2015 yılında İstanbul’da yaşarken hem ses mühendisliği okuyordum hem de sahne yaparak hayatta kalıyordum. En son 15 Temmuz 2016 yani darbe olduğu gün Yalova’da Shot Bar sahnesindeydim. İnsanlar telaşlı bir şekilde masalarından kalkmaya başlayınca bir şeylerin olduğunu anladım. Sanırım en son fiziksel sahnem oydu. 2022 yılına kadar da hiç sahne yapmadım. Antalya’ya taşınma ve stüdyoyu kurma dönemleri de araya girince uzunca bir süre sahne yüzü göremedim.
O dönemlerde sahne alırken ki en hoşuma gitmeyen durum da zaten istek şarkıları çalma zorundalığıydı. Ben dinleyici olarak gittiğim hiçbir mekânda istek şarkı yapmam grup ya da kişi ne söylerse onu dinlerim. Şu an kendi bestelerini yapan bir müzisyenin de zaten bir yerlerde düzenli çıkma gibi bir durumu mümkün değil. Birilerine kendini tanıtman için sahne yapman gerek, ama sahne yapman için de tanınman gerek. Sanırım saçma bir paradoks var bu konuda. O yüzden bu durumdan sıyrılmak için kendi konserlerimi düzenleme kararı aldım. Salt Müzik konserleri de bu şekilde ortaya çıktı. Mekâna gelen ve tabiri caizse müzisyeni bir Spotify ya da Youtube gibi kullanarak istediğini çaldırıp söyleten insanlardan uzak bir konsept. Gönlümüzden geçen neyse onları çalıp söylüyoruz. Herhangi bir mekandaki 200-300 niteliksiz izleyicidense kendi konserlerimize gelen 20-30 kişilik nitelikli dinleyiciyi tercih ediyoruz.
Kendi bestelerini çalarken cover çalman da bekleniyor mu, yanıtın hayır ise geçmişte aldığın sahnelerde böyle bir beklenti var mıydı?
Hasan Azze: Kendi konserlerimde cover şarkı çalınması beklenmiyor. Çünkü zaten insanlar beni dinlemek istediği için benim şarkılarıma eşlik etmek istediği için geliyor. Geçmiş sahnelerimde çok fazla bununla alakalı istekler geliyordu. Hatta eleştiri olarak öneri olarak da çok fazla söylendiği olmuştu. Ama bu biraz motivasyon kırıcı oluyor. Benim amacım kendi şarkılarımı daha fazla insana duyurmakken insanlar daha fazla bilinen şarkıları söylememi istiyorlar. Ben aslında sanatçı değil bir zanaatçı pozisyonuna geçmiş olurum bunu yaparsam. Geçmişteki sahnelerimde çok fazla müşteriyle kavgalar edildi, işletmeye bizi şikâyet edenler oldu hatta bazı mekanlardan müşteri memnun değil diye kovulduğumuz bile oldu. Bu yüzden tüm mekanlara ve işletmelere inat kendi konserlerimde kendi eserlerimi söylemeye devam edeceğim.
Enescim; siz şu an aktif olarak sahne almak yanında, dönemsel konserler de veriyorsunuz. Müzisyen açısından sahne almak ve konser vermek arasında ne gibi farklar var, dinleyicinin beklentisini de aktarabilir misiniz?
Haybe’den Enes Kaya: İlk başta ikisini şu şekilde ayırabilirim; sahne yapmak bütçe odaklı, konser vermek kitle ve isim odaklı diye düşünüyoruz. Yaptığımız bar sahnelerinde tamamen oraya gelen insanların dinleyebileceği yıllardır herkesin ağzında olan şarkıları çalıyoruz ve bazı zamanlar insanlar bizim adımızı bile sormuyorlar çünkü oradaki kitlenin amacı sadece bir şeyler dinleyip evine gitmek.
Konser olayına gelirsek; bizim asıl odağımız, asıl ait hissettiğimiz sahne ve buluşmak istediğimiz kitlenin olduğu yer deriz. Konserlerimizde çoğunlukla kendi albümlerimizden şarkılar çalıyoruz, kendi tarzımızı yansıtan giysilerle orada bulunuyoruz ve kendi tavrımızla insanlara yaklaşıyoruz. Orada bulanan kitle de bizim şarkılarımızı dinlemek ve bizi seyretmek için orada bulunduğundan bizim için çok daha samimi geçen sahneler oluyor. Elbette bar sahnelerinde de çaldığımız her parçada rock ruhumuzu dinleyicilere aktarıyoruz bunun aksini zaten başaramadık şimdiye kadar. Ama konser bizim asıl olayımız.
Turhan’cım, senin sahnen cover ağırlıklıydı değil mi?
Turhan Oğuzhan Atay: Eskiden evet cover ağırlıklıydı ancak pandemi döneminde bir süre İstanbul’da kaldım. O süre zarfında anlaştığım bir grupla kendi şarkılarımızdan oluşan playlist ile konser verdik.
Kendi bestelerini çalarken sen de Hasan’ın anlattıklarına benzer mekândan ya da dinleyiciden cover baskısı hissediyor muydun?
Turhan Oğuzhan Atay: Kesinlikle evet. Herkes kendi derdinde. Açıkçası belli bir konsepti olmayan mekanlarda bu durumla daha sık karşılaştım. Kimi mekâna müzik dinlemek isteyen dinleyiciler gelir, ne çalarsanız onu dinler ve mutlu olurlar. Kimi mekâna ise eğlenmek ya da efkâr dağıtmak için müşteriler gelir. Bu mekanların işletmecileri de para kazanma derdindedir. Ona göre repertuar hazırlamak gerekir. Tabi bu da müzisyen üzerinde bir baskı oluşturuyor ister istemez.
Sizce cover ağırlıklı çalmak konser mi sahne yapmak mı?
Hasan Azze: Cover ağırlıklı müzik yapmak konser değil sahne yapmaktır. Konser daha çok kendi eserlerinden oluşan kendi sahne şovlarının ve konseptinin olduğu bir şey gibi geliyor bana.
Cover ağırlıklı çalmak mı kendi bestelerinizi çalmak mı?
Turhan Oğuzhan Atay: Kesinlikle konser. Ben duygularımı paylaşmak için sahne almak isterim. Duygularımı ya da mesajımı içermeyen şarkıları çalarken mutlu da hissetmiyorum kendimi.
Sahnede yaşadığın olumsuz anıların da vardı değil mi? Birkaçına değinmen mümkün mü?
Turhan Oğuzhan Atay: Sahne bence ciddi bir yer. Sahnede grup üyelerinin şarkı çalınırken yapılan bir hata yüzünden gerilip birbirleriyle atışmasından hiç hoşlanmam. Hata yapılır nedir ki keyfinize bakın ne bu gerginlik?.. Sonuçta dinleyici bizi görüyor ve bu etkileşimi olumsuz yönde etkileyen bir konu. Duygu paylaşımının önüne bu tarz şeylerin geçmesi bence hiç hoş değil.
Bir de sahnedeki müzisyenleri müzik kutusu sanıp “parasıyla” her istediğini çaldırmak isteyenler var. Lütfen, biz makina değiliz ve her şarkıyı bilmeyebiliriz…
Emeğinizin karşılığını alma ve can güvenliğiniz konusunda neler yapılabilir, önerileriniz var mı?
Haybe’den Enes Kaya: Emeğimizin karşılığı konusu aslında çok derin ve dallı budaklı bir konu ancak kısaca şunu söyleyebiliriz ki, mekân sahiplerinin bütçe arttırıp iyi müzisyenlere yer vermektense bütçe düşürüp yeni-tecrübesiz müzisyenlere yer vermesi olayı devam ettiği sürece karşılığımızı almakta çok zorlanacağız gibi duruyor. Yeni müzisyenleri kötülediğimiz için değil tabii ki bu sözlerimiz, mekân sahiplerinin daha çok para kazanma hırsından dolayı bu durum söz konusu. Günümüzde malesef insanların iyi müzik değil, bildikleri müzikleri dinlemek gibi bir hastalıkları var ve bu şarkıların nasıl çalındığı görüyoruz ki insanların büyük bir kısmı için bu da çok önemli değil. Bu yüzden bizim gibi sahne prodüksiyonu için bütçe ve zaman ayıran gruplar insanların gözünde hak ettiği seviyede görülmüyor. Tabii ki asla tüm dinleyiciler böyle değil. Bizi bizden çok önemseyen ve müziğimize kulak veren insanlar var ve iyi ki varlar!
Can güvenliği konusunu ayrıca ele almak istedik. Gerçekten canımıza tak eden bir konu çünkü. Eğer ki bir mekânda yeterli güvenlik önlemi yoksa ve oraya gelen kitle müziğin hiçbir harfinden anlamayan tiplerse o mekânın önünden bile geçilmemesi gerek bizce. Ancak geçim sorunları gelecek kaygıları vb. sebepler yüzünden müzisyenler bir noktada her şeye razı olabiliyor. Belki mekanlarda zorunlu bir güvenlik personeli kuralı ya da bunun gibi bir şey olsaydı bu tarz olaylar azalabilir ve bir nebze içimiz rahat olabilirdi.
Hasan Azze: Müzik yaptığımız mekanlarda emeğimizin karşılığını almak konusunda bence müzisyenlerin birlik olması ve belki bir sendika kurması gerekiyor. Bunun haricinde gerçekten mekân sahipleri de bilinçlendirilmeli. Hem vizyon konusunda hem de gerçekten mekanik problemleri giderme konusunda. Çoğu işletmenin içinde ses sistemleri çok kötü, akustik düzenleme olmadığı için bir sürü ses sorunuyla karşılaşıyor müzisyen arkadaşlar. Birçok mekânda ses mühendisi yok ve müzisyen kendi kurulumunu yapmak zorunda kalıyor. Ve birçok mekânda tarihi eser sayılabilecek ekipmanlar var hâlâ.
Güvenlik konusuna gelecek olursak bence bunu zaten müzik yapılan mekânın sağlaması gerekiyor. Ancak birçok mekânda güvenlik görevlisi bile yok; belki çoğu zaman garsonlar bu görevi üstleniyor. Zaten bilinçli mekân sahipleri ya da işletmecileri olsa bu problem bence kökten ortadan kalkacak.
Sohbetimizin sonuna geldik. Böylesi önemli bir konuyla ilgili görüşlerinizi bizimle paylaştığınız için çok teşekkür ederim.
Umarız ki sözlerimiz anlaşılmıştır ve kendimizi ifade edebilmişizdir. Bize bu röportajda yer verdiğiniz için teşekkürler!
Emeklerinize sağlık çok güzel ve gerçekleri yansıtan bir söyleşi olmuş. Müzisyenler sendikası için rahmetli Mehmet Çırıka çok çaba sarf etti. 9. Cumhurbaşkanımız Sayın Süleyman Demirel den destek de gördü ama maalesef kurulamadı. Temel sorunumuzun eğitim eksikliği olduğu bir gerçektir. Eğitim düzeyi yüksek toplumlar sanata ve sanatçıya hak ettiği değeri vermektedir.Eğitim ve öğrenim karıştırılan iki kavramdır. Adına diploma denilen belgeler sadece öğrenim derecesini gösterirler. Yüksek öğrenim görmüş ama eğitim düzeyi çok düşük olan çok kişi vardır. Eğitim çocuk doğduğu anda aile içinde başlar, içinde yaşanan sosyal çevre ve öğrenim hayatı boyunca elde edilen kazanımlarla gelişir. Sonuç bahsedilen sorunların aşılmasının tek yolu eğitim düzeyinin yukseltilmesidir. Eğitim düzeyi düşük toplumlarda sendikalaşma bile çözüm değildir. Maden işçileri sendikalı ama maden kazalarının ardı arkası kesilmiyor.