Niki de Saint Phalle, ressam, heykeltıraş, deneysel film yapımcısı ve performans sanatçısıydı. Parklar ve kamusal heykeller de dâhil olmak üzere anıtsal eserler üretti. Eserleri, daha kişisel ve bazen dokunaklı düşüncelerle iç içe geçmiştir. Fiziksel zayıflığı ve hayatı boyunca tanık olduğu birçok toplumsal eşitsizlik ve ayrımcılık, onun insanlığını ve en savunmasız insanlara karşı olan duyarlılığını ortaya çıkarır. Özellikle 60’lı ve 70’li yıllardaki feminist harekettin kilit figürlerinden biri olduğu Nouveau Réalisme’e kadar uzanan süreçte, sanatıyla toplumsal cinsiyet kalıplarını en çok sorgulayan sanatçılardan biriydi; kimliğini, kadınlık, şehvet ve bir yaratım olarak yaşama sevgisiyle ifade etmiştir.
Niki de Saint Phalle ilk Tirs veya Atış Resimleri’ni Şubat 1961’de sergilemiştir. Saint Phalle bu proje için oyuncaklar, aletler, bisiklet tekerlekleri, giysiler, tavuk teli ve alçı gibi eşyaları boya dolu plastik torbalarla birlikte tahta levhalar üzerine yerleştirdi. Bu yapıları beyaza boyadı, sonra kendisi ve diğerleri onlara tüfekle ateş etti, torbaları patlattı ve “suikast” ettiği resimleri renk damlalarıyla kapladı. Sanatçı “Kendime, adaletsizlikleriyle topluma ateş ediyordum,” “Kendi şiddetime ve dönemin şiddetine ateş ediyordum.” İfadeleriyle Atış Resimleri’nin altında yatan düşünceyi özetler.
Saint Phalle bir süre sonra bu uygulamayı heykellere ateş ederek genişletti. Milo Venüsü’nün bir reprodüksiyonu ve çoğunlukla kadın temsilleri olan kendi yarattığı formlara uyguladı. Üretimini, Atış Resimleri’nin şiddetinden kadın formunun neşeli bir kutlamasına doğru kaydırarak kızlar için kullanılan Fransız bir argo sözcük olan Nanas serisini yarattı. Bu heykeller kadınların genellikle hareket halinde aktarıldığı parlak renkli ve desenli bir dizidir. Dans ederler, koşarlar, takla atarlar, dalarlar ve sıçrarlar; Saint Phalle’ye göre, bunlar kendi başlarına kışkırtıcıdır. “Önceden kışkırtıcı olmak için dine veya generallere saldırmak gerektiğini düşündüm…Sonra neşeden daha şok edici bir şey olmadığını fark ettim.” Sözleriyle bu heykel dizisinin alt metnini özetlemiştir. Bu heykeller hem toplumun dayattığı “olması gereken” kadın formlarına kafa tutuyor hem de öfkeli ataerkil izleyiciyi kızdıracak kadar neşeli aktarılıyordu.
Kısa bir sonra anıtsal ölçekte neşeli işler planlamaya başladı. İspanya’da tatildeyken Antoni Gaudí’nin mimarisinden ilham aldığı bir Proje geliştirdi. Projede girilebilen Nana evleri ve oyun alanında büyük bir Golem heykeli yer alacaktı. İtalya, Toskana’daki Tarot Bahçesi ismini verdiği projeyi tamamlamak için Saint Phalle’nin 20 yıldan fazla çalıştı. Sonunda 1998’de halka açılan bahçede, bazıları neredeyse 50 fit yüksekliğinde 22 devasa heykel, İmparatoriçe, Baş Rahibe ve Büyücü dahil olmak üzere tarot destesindeki kartlara dayanan figürler, cam, ayna ve taş mozaikleriyle parlak bir şekilde kaplanmış ve boyanmış şekilde yer alıyordu. Saint Phalle, Tarot Bahçesi için “İnsanların gelip mutlu olabileceği bir yer yaratmak benim kaderim: bir neşe bahçesi,” demiştir.
Saint Phalle, HIV/AIDS eğitiminin de erken savunucularından biriydi ve 1986’da virüsün nasıl bulaştığını açıklayan ve enfeksiyondan muzdarip olanlara karşı şefkati teşvik eden AIDS: You Can’t Catch It Holding Hands adlı kitabı yazdı ve resimledi. Bu kitap Beş dile çevrildi ve dünya çapında yüz binlerce okul çocuğuna dağıtıldı.
Hayatının son yıllarında Saint Phalle, küresel ısınma, bir kadının seçme hakkı ve Amerika Birleşik Devletleri’ndeki silahlı şiddet gibi konuları ele alan bir dizi illüstrasyon üreterek sanatını aktivizm için kullanmaya devam etti.
Saint Phalle, hayatı ve çalışmaları hakkında düşüncelerini şu sözleriyle özetler: “Sanatçı oldum çünkü başka seçeneğim yoktu… Sanatı kurtuluşum ve bir zorunluluk olarak benimsedim.” Hayatı ve kariyeri boyunca karşı çıktığı tüm duygular ve konularla mücadele etmiş. Sanatını mücadeleci bir güç haline getirmiştir. Önce Tirs’leriyle, sonra Gelinleriyle, Nana’larla ve özellikle de 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Hon – anıtsal heykelleriyle zirveye taşımıştır. Kadının toplumdaki yerini ve en az komünizm ve kapitalizm kadar eleştirdiği ataerkilliği sorgulamıştır. Saint Phalle, çocukluk yıllarında ailesi tarafından cinsel istismara uğramış bunun etkilerini uzun süre aşamamıştır. 18 yaşında erken bir evlilik yapmış, 22 yaşında geçirdiği şiddetli bir sinir krizi sonra akıl hastanesinde tedavi görmeye başlamıştır. Tedavi gördüğü dönemde resim yapmaya başlamış olan Saint Phalle o dönemle ilgili şunları söyler “Orada duyguları, korkuyu, şiddeti, umudu ve neşeyi resme nasıl aktaracağımı öğrendim. Depresyonun kasvetli derinliklerini ve bunun üstesinden nasıl geleceğimi yaratıcılık yoluyla keşfettim.” Sanat onu kurtarmış, resim ve heykel yoluyla zihinsel travmasını işlemesine ve üstesinden gelmesine yardımcı olmuştur. Tamamen kendi kendine eğitim almış ve arkadaşı Amerikalı-Fransız ressam Hugh Weiss tarafından özgün tarzında resim yapmaya devam etmesi için teşvik edilmiştir. Travmatik bir kişisel geçmiş ve dünyayı iyileştirmeye yönelik politik bir özlemle tüm sanat hayatı boyunca cinsiyet stereotiplerini ve kısıtlamalarını reddetmiştir.