Barış Sarıbaş
Barış Sarıbaş

Barış Sarıbaş, Varlığın Katmanları Üzerine

19 Haziran 2025

Sizleri, Türk çağdaş sanatının önemli isimlerinden Barış Sarıbaş ile buluşturmak istiyorum. 1979 yılında İzmir’de doğan sanatçı, güzel sanatlar lisesinin ardından Marmara Üniversitesi Resim Bölümü’nde eğitimini tamamlıyor. O günden bu yana, tuvali bir düşünce alanına dönüştüren üretimleriyle, çağdaş sanatın sesini biçim ve renk üzerinden yorumlamayı sürdürüyor.

Bir süredir Barış Sarıbaş’ın yalnızca eserlerini değil; aynı zamanda söyleşilerini, etkilendiği düşünürleri, okuduğu kitapları ve üretim sürecine dair ipuçlarını da yakından takip ediyorum. Bu süreçte, onun sadece bir ressam olmadığını; çağını sorgulayan, ruhsal ve varoluşsal meselelere kafa yoran bir figür olduğunu fark ediyorum. Kendi yaşamımda düşünsel olarak ilerlettiğim konularla, onun sanatındaki felsefi ve psikolojik katmanların kesiştiğini görmek, eserlerine neden bu kadar çekildiğimi daha iyi anlamamı sağlıyor.

Bu yazıda, beni özellikle etkileyen bir çalışması üzerinden, sanatçının diline ve düşünce dünyasına ulaşmayı; bir izleyici olarak sanat eseriyle kurduğum felsefi ve psikolojik bağı paylaşmayı amaçlıyorum.

Sanatçının 2020-2025 yılları arasında, asitsiz kâğıt üzerine akrilik mürekkeple gerçekleştirdiği bu çalışma, sürrealist bir anlatı sunarken, ekspresif çizim diliyle karma tekniği buluşturan güçlü bir ifade alanı yaratıyor.

Barış Sarıbaş, 19x14 cm, 2020-2025, Asitsiz kağıt üzerine akrilik mürekkep
Barış Sarıbaş, 19×14 cm, 2020-2025, Asitsiz kağıt üzerine akrilik mürekkep

Eserin karşısına geçtiğimde, ilk dikkatimi çeken şey, mavinin tonlarıyla inşa edilmiş bir mekânda, merkeze yerleştirilen figür oluyor. Mavi tonlar, birbirine eriyerek mekânda yumuşak bir denge kurarken; figürlerin koyu renklerle hacimsel biçimde resmedilmesi beni durduruyor. Sanki rastgele bir kütlesellikle doldurulmuş gibiler; fakat bu rastlantı değil, bilinçli bir tercih gibi duruyor. Maksadını henüz bilmesem de, bana verdiği hisle düşüncelerim konuşmaya başlıyor.

Bu iç konuşma sırasında, sanatçının figürlerin maddesel gerçekliğiyle değil, yalnızca var olma halleriyle ilgilendiğini düşünüyorum. Onları birer beden olarak değil, birer “varlık” olarak çiziyor. Bizi alışıldık algının ötesine geçmeye, başka bir sezgiyle görmeye davet ediyor. Bu noktada, sanatçının üretiminde varlık felsefesinin temel bir yapı taşı olduğunu söyleyebiliyorum. İnsan ve varlıklar felsefesinin, maddeyi aşan bakış açısıyla izleyiciyi çağırdığını düşünüyorum.

Henüz bu ilk aşamada bile resim, derinlikli bir düşünce yolculuğunun sinyallerini veriyor. Ortadaki uzun boylu, erkek olduğunu düşündüğüm figür gözümü çekiyor. Ona eşlik eden ve çocukça bir narinliğe sahip ikinci figür ise bir çocuk gibi görünüyor. Bu iki figür yan yana duruyor; fakat biraz dikkatli bakınca, ikinci figürün birincisinin çocukluğu olduğu hissi uyanıyor içimde.

Sol yanlarında, gölge ve ışığın birbirine dolandığı bir alanda, baş hizasında bir şekil beliriyor. Sanki bir suyun içinden doğuyor bu şekil. Gölgesiyle, ışığıyla… Bir tür varoluş başlangıcını andırıyor. Yaşamın ışığıyla buluşmanın ilk anında, varlığın diğer yanına düşen bir gölge…

Tam bu noktada, merkezdeki figürlerin bakışı beni eserdeki mitolojik bir sahneye taşıyor: Kadim tanrıları andıran üç figür beliriyor gözümde. Bir kadın, bir erkek ve onlara göre daha genç bir erkek figür… İlk başta tanrısal bir ihtişamla görünüyorlar; ardından içimdeki sezgi bu üçlüyü anne-baba-çocuk denklemine yönlendiriyor. İlk tanrılarımız: anne ve baba…

Sonrasında başka bir dağ beliriyor: dik, sarp ve tepesinde küçük bir ev. Bu ev gösterişsiz ama belli ki anlam yüklü bir simge gibi duruyor. Evin yamacında üç figür daha yer alıyor. Bir bulutun gölgesinde, tırmanarak o eve varmaya çalışıyorlar. Ayaklarında onları yukarı çeken bir kuvvet hissediliyor. Bulut yağmur yüklü. Sanki bir boşalmanın, bir yüzleşmenin eşiğindeyiz. Belki de hikâyeyi yeniden yazmanın…

Çünkü eve dönmek kaçınılmaz oluyor. Her şeyin başladığı o ilk eve… Oraya döndüğümüzde karşımıza aynalar çıkıyor. Ve o aynalar bize, kendimizle ilgili her şeyi gösteriyor. İyi ya da kötü, güzel ya da çirkin, ilkeli ya da ahlaksız… Ne varsa biziz. Bu bütünlüğü kabul etmeden, yaşam sancılı bir yolculuğa dönüşüyor. Bitmeyen bir arayış, içsel bir boşluk, huzursuz bir varoluş… Ve o boşluğu doldurmak için insanın yapamayacağı şey kalmıyor.

Bu yolculukta bu eserle karşılaşmam kesinlikle tesadüf olmuyor, bunu biliyorum.

Çünkü neyi ararsanız, onunla ilgili her şey bir gün yolunuza çıkıyor.

Sanatçıya, bu eseri bizlerle paylaştığı için içtenlikle teşekkür ediyorum.

Aliye Selin Berberoğlu

Aliye Selin Berberoğlu (1990, Kadıköy doğumlu); çağdaş sanat alanında küratöryel projeler geliştiren, sanat yazıları ve eleştirileri kaleme alan; aynı zamanda bir sanat galerisinde uzun süredir direktörlük görevini sürdüren disiplinlerarası bir sanat profesyonelidir. 20 yaşından itibaren görsel sanatlara yönelmiş; bu ilgisini yıllar içinde kapsamlı okumalar, araştırmalar ve sergi ziyaretleriyle derinleştirmiştir. Son yedi yıldır aktif biçimde sanat alanında çalışan Berberoğlu, küratöryel yaklaşımında toplumsal hafıza, kimlik, kolektif duygular ve dönüşüm kavramlarını merkeze alır. Yazılarında estetik duyarlılığı psikanalitik, felsefik ve sosyolojik derinlikle buluşturur; okuyucuyu yalnızca izlemeye değil, hissetmeye ve düşünmeye davet eden bir dil geliştirir. Direktörlüğünü yürüttüğü galeride, sanatçılarla izleyici arasında düşünsel ve duygusal bağlar kuran projelere imza atar.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

İÇ REKLAM

Güncellemeleri almak için kaydolun

Biz de spamlerden sizin kadar nefret ediyoruz.

İÇ REKLAM

Albert Camus
Önceki

Albert Camus’den İnsanlık Krizi ve Diğer Konferanslar 1937-1958

SAHA Studio, İMÇ
Sonraki

SAHA Studio’da Dönem Sonu Sunumları 25 Haziran’da Başlıyor

Kaçırmayın!

NFT.IST: Öte

“NFT.IST: Öte” Sanatseverler İle NFT Profesyonellerini Bir Araya Getiriyor!

14-22 Ocak tarihleri arasında CoBAC Workspace’de gerçekleşecek ve böylece Türkiye’nin
Camillo Sitte

Camillo Sitte’den Sanatsal İlkelere Göre Şehirlerin İnşası

Camillo Sitte‘nin, şehircilik disiplininin kurucu metinlerinden biri olan Sanatsal İlkelere