Yazar bir meslektaşım yakın zamanda derin bir sohbet esnasında, “Ya Şeyda, boş ver Allah aşkına, Distopya dendiğinde Disko Topu diye anlayan bir nesle anlamayacağı şeyler yazıyorsun,” demişti. Her ne kadar ben, azınlıkların aşkları üzerinden, siyasete, hardcore bilimkurguya çok girmeden Ütopya ve Distopya kavramını romanlarında softcore bilimkurgu altında bolca romantizm ile yazan bir yazar olsam da, bu konuları en anlaşılabilir haliyle anlatmaya çalışarak felsefeyi pasifist olarak alt metinlerde şiddetsiz ve savaşsız işledim. Bunun nedeni her kesimden okuyucuya ulaşmak istememdi ancak edebiyat ve sinema sohbetlerinde özellikle Z kuşağı gençlerinin bu konuda bilinçsizliği dikkatimi çekince dayanamayarak; konunun felsefesini açıklayarak bir yazı yazma gereği duydum. Çünkü –bana göre- en okunması, en araştırılması, üzerine en tartışılması gereken iki kavram: Distopya ve Ütopya’dır. Gelecekte hayatımızı etkisi altına alabilecek karanlığı durdurmak istiyorsak bu iki kavramı kitaplara ve filmlere konu edenlerin neler demek istediğini, bizlere ne uyarılar vermek istediğini anlamamız ve çözmemiz gerekiyor. Çünkü sorunları ancak düşünerek, beynimizi yorarak, kaynağına inip orada mideyi bulandıran her neyse onu bulup yok ederek çözebiliriz. Beynini çalıştırmaktan üşenen tembel bir toplum olmayı bırakmamızın zamanı gelmedi mi sizce? Bunun için işe ilk önce kendimizden başlamamız gerekiyor sanki. Hayatın her alanında üreten ve üretmek adına çabalayan insanlara ağız burun kıvırarak kötülemekten haz alan, -kaba tabirle- sidik yarıştırıp diğerinin üzerine basarak yukarı çıkmaya çalışan insanlar olmayı bırakıp, bir an evvel uygar insanlar haline dönüşmemiz gerekiyor. Ardından da Distopya ve Ütopya konulu eserlere daha yakından bakmamız gerekiyor.
Öyleyse hemen ana başlık konumuzun temeline inerek anlatmaya başlıyorum. “Distopya” kelimesinin kökeni, dünyanın en eski dillerinden biri olan, bilimin ve felsefenin ilk yazıldığı antik Yunancaya dayanır ve gelecekte var olma olasılığı olabilecek negatif toplumları bir çatı altında gruplandırarak nitelendirmek için kullanılan bir kavramdır. Distopya yerine buna Anti-ütopya da denebilir. “Dis” ve “Topya” kelime köklerinin antik Yunanca’da “Kötü” ve “Yer” olarak çevrilmesiyle de aslında durum netlik kazanır. Ütopya’nın tam tersidir. Ütopya’da fevkalade bir dünya hayali anlatılırken, Distopya türünde defolu, hasarlı, şiddet dolu, hırçın bir dünya geleceği anlatılır.
Ütopya kavramına, yani Distopya’nın zıt kavramını mercek altında incelememiz gerekirse; Ütopya gerçekte belki de asla mevcut olmayacak kadar modernlik hayaliyle tasarlanmış olan uygar ve ideal gelecek toplumunu anlatmaktadır. Yine antik Yunanca’da, “Yok olmayan” anlamına gelen “ou”, “Mükemmel olan” anlamındaki “eu” ve yine “yer, toprak, ülke” anlamındaki “topos” kelimelerinden oluşmaktadır.
“Distopya nedir?” diye tarafıma soru geldiğinde üç kelimelik düşündürücü bir cevap veriyorum, “Kötü Gelecek Senaryosu” diyorum. Bu senaryo benim zihnimde genellikle şöyle şekilleniyor; renk, ırk, din, dil, sınıfsal statü, cinsel yönelim olarak insanların gruplandırılarak gözetim altına alınması, insanların birbirinden ayrılarak etiketlenmesi, tüm bu insanların zihinlerine bu nedenler gösterilerek husumet zehri akıtılması, birbiriyle kavga eden şiddete yönelik sanatsız ve amaçsız bir toplum haline getirilmesi, alt sınıfa dâhil edilenlerin temel ihtiyaçlarının kısıtlanması, hatta karanlığın, suçun, şiddetin hayatı kontrol etmesi…
Olay kötü gelecek senaryosu olunca da durum, sinemada ve edebiyatta fantastik-bilimkurgu türü altında spekülatif kurgu alt dalına girerek var oluyor. Bu eserlerde insanlık cinsel yönelimleri ve sınıfsal statülerine göre hor görülüp cezalandırılıyor. Onların tepesindeki sözde otorite, diğer tabirle yasakçılar ise, bu gibi insanların düşünmemesi, okumaması, yazmaması, aşk hayatlarını dilediğince yaşamaması için elinden geleni ardına koymayarak ürkütücü kanunlar ve ölüm cezalarıyla özgür iradelerini, insan olmalarının amacını hiçe sayarak hayatlarını kontrol ediyor. Distopya’da her daim öteki kavramı vardır; öteki üzerine basılan taraftır; maddi veya teknolojik açıdan genellikle güçsüzdür; cinsiyet eşitsizliğinin altında ezilir ve var olma mücadelesi verir. Ötekinin tek hayali; kendi ve insanlığın hayatını, otorite adı altındaki baskıcı sözde liderlerin belirlediği sınırlara göre yaşamaktan kurtarmak; hatta dünyayı daha uygar hale getirmektedir. Biz de bu gibi eserlerde ötekinin hikâyesini ya okur, ya izler ya da -benim yaptığım gibi- yazarız. Kimi eserlerde öteki, totaliter rejime karşı direnişini, adeta kanının son damlasına kadar savaşarak yapar, kimi eserlerde ise sadece pasif direniş göstererek.
Hemen araya sıkıştırıp totaliter rejimi çok kısa açıklama gereği görüyorum. Totaliter rejim; insanlığın hak ve özgürlüklerini hiçe sayarak zorbalığa dayanan, egemenliğin olmadığı diktatörlük rejimidir. Silah, polis, asker, medya bir tek devlet kontrolündedir. Sansür nedeniyle ne sanat yapılabilir ne de üretilebilir, oysa sınıfsal olarak güçlü olan taraf dilediği gibi yaşayıp suç işleyebilir, yaptıkları genelde yanına kar kalır, örtbas edilir. Hiç kuşkusuz bu da adaletsiz bir dünyayı gözler önüne serer.
Ütopya ise başta belirttiğim gibi tüm bu anlattıklarımın tersidir. Aslında herkese göre farklılık gösteren hayal edilen dünyadır; benim hayalimdeki ütopya kavramı; modern, uygar, kültürlü, düzenli, cinsiyet eşitliği ve sanatla yükselen bir toplumdur; kaosun, savaşın, silahın, kıtlığın, suçun, cinsiyetçiliğin, homofobi ve transfobinin olmadığı bir dünyadır. İnsanlar, kadın ve erkek olarak değerlendirilmez; insan olarak değerlendirilir. İnsanlık baskı altında değil, kendi özgür iradesinde ağaçların kesilmediği, ziraatın teknolojiyle geliştiği bereketli topraklarda yaşar. İnsanlık mutludur, gelişmiştir, hastalıkların tedavisini, ömrü uzatma yolunu bulmuştur. Kimse kimseyi yaşantısı, inandıkları, özel hayatı nedeniyle yargılamaz, çünkü bilinçleri üst düzeye varmıştır. İyi bir toplum olmanın şiddet yoluyla asla sağlanmayacağını, düzgün iletişim yoluyla sağlanacağını artık idrak ederek sorunları iletişim ile çözme yoluna varmıştır. Gelir olarak birbirlerine eşit olan, birbirlerine imece usulüyle destek olan bireyler birbirleriyle saygı, sevgi ve hoşgörü ile yaşamını devam ettirerek toplumu çağdaşlığa taşır. İnsan “sadece ben” demeyi bırakıp, “biz” diye düşünmektedir. Sadece insanlık için değil; hayvanlar ve doğa için de dünya iyi bir yerdir. Dünya hem teknolojik açıdan gelişmiş hem de yeşil bir dünyadır. Yeşil ve neo-fütüristik yapılar sayesinde şehirler nefes alınabilen yaşam alanlarıdır.
Hep şuna inanırım, doğa anaya ve insana ne verirsek, o da bize aynısıyla karşılık verir. Şiddet verirsek o şiddet bize geri döner, karanlık her yanımızı etkisi altına alır; kalplerimizden çıkan karanlık yayılırsa tüm dünyaya da yayılıp en sonunda bize geri döner. Buna da Karma denir. Dilerim gelecekteki çocuklarımız Distopya’yı yaşamak yerine Ütopya’yı yaşar. Dilerim okuduğumuz, izlediğimiz, yazdığımız kötü gelecek senaryolarını gelecekte bir gün çocuklarımız yaşamaz, biz şu an yaşamaya başlamış olsak bile.
Distopya ve Ütopya Filmleri
- Metropolis
- A Clockwork Orange
- V for Vendetta
- The Matrix Trilogy
- Blade Runner
- Dark City
- Brazil
- Children of Men
- Alphaville
- Delicatessen
- Twelve Monkeys
- eXistenZ
- Artificial Intelligence: AI
- The Island
- Gattaca
- Wall-E
Distopya ve Ütopya Kitapları
- 1984 George Orwell
- Cesur Yeni Dünya – Aldous Huxley
- Mülksüzler – Ursula K.Le Guin
- Biz – Yevgeni İvanoviç Zamyatin
- Fahrenheit 451- Ray Bradbury
- Demir Ökçe – Jack London
- Otomatik Portakal – Anthony Burgess
- Damızlık Kızın Öyküsü – Margaret Atwood
- Zaman Makinesi – H. G. Wells
- Dava – Franz Kafka
- Androidler Elektrikli Koyun Düşler mi? – Philip K. Dick
- Körlük – José Saramago
- Açlık Oyunları Serisi – Suzanne Collins
- Atlas Silkindi – Ayn Rand
- Ütopya – Thomas More
- Yeni Atlantis – Francis Bacon
- Güneş Ülkesi – Compenalla
Bonus Distopya ve Ütopya Kitapları
- Diğer Evrenin Senaristi – Şeyda AYDIN
- Diğer Evrendeki Kadın – Şeyda AYDIN
- Parçalanmış Yansımalar – Şeyda AYDIN