“Kimse Bilmez“, heykel sanatçısı Ebru Döşekçi, serginin proje danışmanı Esra A. Aysun ve serginin küratöryel danışmanı Ceren Erdem‘in bir araya gelerek bağımsız düzenlediği bir sergi olarak Alexandre Vallaury binasının üçüncü katında geçtiğimiz günlerde açıldı. “Kimse Bilmez“, tarihi binanın üçüncü katına yayılan, büyüklü küçüklü boyutlarda, beyazın hakimiyet sürdüğü, detaylarında florasan çekiciliği olan heykeller ve yerleştirmelerle dolu bir sergi.
Bazı eserlerinde oyuncu, muzip dokunuşları yakaladığımız, geometrik formları amorf veya 2 boyuttan 3 boyuta taşıyan Ebru Döşekçi, yer yer dokunma arzusu uyandıran, temasa olanak veren, taş üstüne taş misali yerleştirilen, duvardan duvara, bütünü kaplayan ve heykelleriyle iyi hazırlanılmış bir sergiye imza attığını görüyoruz. Aynı şekilde eserlerin, izleyenler için konfor sunduğu bir düzende yerleştirilmesi de sergiyi gezerken alana hakim olmanızı sağlıyor.
Sergiden kesitler:
- Hep Yuvaya Dönmek adlı büyük yerleştirme, izleyeni içine davet eden, kapsayıcı, saklayıcı, merak uyandırıcı, kişiyi kendisiyle baş başa bırakan, iletişime açık bir heykel.
- Yaralarım Gizlidir, sorunların bizi teğet geçmesi, yaşamda sorunların üstesinden gelmek ve hayat yoluna devam edebilmek üzerine.
- …Benden içeri, odada yer alan ve bir duvarı boydan boya kaplayan, bakıldığında içi dışına çıkmış gibi izlenim yaratan bir heykel. İçimizde biriken duyguların göğüs duvarını kırıp taşması gibi…
- Buradayım, üst üste binmiş kütleler gibi duran, oysa bir aileyi, aile bağlarını, bir kalabilmeyi çağrıştırıyor.
Her geometrik heykelin, sanatçının duygularının dışavurumu olduğunu söylemek mümkün.
“Kimse Bilmez” sergi açılışında Ebru Döşekçi, Esra A. Aysun’un ve Ceren Erdem’in de konuşmalarıyla detaylandırdığı ve sürece bizleri dahil ettikleri bir gezi ile hem Ebru Döşekçi’yi hem de heykellerinin arka planını yakından tanıdık.
Sergi 20 Nisan‘a kadar Alexandre Vallaury binasının üçüncü katında ziyaret edilebilir.
“Kimse Bilmez” sergisine dair ortaya çıkan sorularımı heykel sanatçısı Ebru Döşekçi yanıtladı.
Keyifli okumalar…
Kimse Bilmez, 18 19 tane heykelden oluşan bir sergi olarak hayata geçti. Öncelikle iyi hazırlanmış olduğunu düşündüğüm bu sergi için Esra A. Aysun ve Ceren Erdem ile yolunuz nasıl kesişti? Kimse Bilmez’in arka planında neler var. Bahseder misiniz?
Son sergimi 2019 yılında yapmıştım ve pandemide bol bol okuduğum ve ürettiğim bir atölye zamanı geçirdim. Sonrasında da bambaşka bir adım atmak istedim. Esra ile uzun yıllara dayanan bir dostluğumuz var. Kendi sergimi açma kararını verince sergi koordinasyonunu kendisine devrettim. Aslında tüm işlerim hazırdı ancak bir küratör danışmanlığında bir seçki yapmak istedim ve ikimizin de aklına gelen ilk isim Ceren oldu ve böylece ekibi kurmuş olduk.
Kimse Bilmez 2009 yılından beri izleyici ile paylaştığım üretimlerimin geldiği son nokta…
Hemen hemen her heykelde çizikler, kesikler görüyoruz. İki boyuttan üç boyut yarattığınız, renkleriyle detaylandırdığınız bu çiziklerden bahseder misiniz? İzleyici olarak inceleme isteği duyduğumuz bu heykelleri çizmek, yeni formlara sokmak sizin için ne ifade ediyor? Her çiziğin farklı bir floresan renk taşıyor olmasını neye göre belirlediniz? Renklerin anlamı var mı?
Çizikler aslında içini açmakla ilgili bir şey, her bedenden her kabuktan bir ışığın çıkması ile alakalı…ama salt form olarak baktığımızda her bir kesik, çizgi ya da rengin her heykele yeni bir etki alanı yarattığını görüyoruz. Her müdahale işin üzerinde yeni bir plan oluşturuyor. Renk benim için heykelin ayrılmaz bir parçası. Ben heykeli renk ile kurguluyorum… heykel bana kendi rengi ile geliyor ben seçmiyorum.
Hemen hemen tüm işlerinizin polyester üzeri oto boya ile yapıldığını görüyoruz. “An I” adlı heykelde seramik üzeri oto boya kullanmışsınız. Neden “An I” diğerlerinden farklı? Malzeme olarak seramik tercih etmenizi ne belirledi? Daha kırılgan bir malzemenin serginin alt metnine atıf yaptığını söyleyebilir miyiz?
Öncelikle yeni bir malzeme deneme heyecanı ve ilk defa bu sergi ile paylaşmak istedim ve An I’e önemseyerek odaklandım. İş kendisi içerisinde bir varoluş ve yok oluş hikayesi anlatıyor ve seramik de buna en uygun malzeme aslında… Bu işi Atölye Kale desteği ile var ettik. An I’i özellikle kadın emeğini önemseyen Kale seramik ile üretmiş olmaktan çok memnun oldum…
Kimse Bilmez adlı serginize bir de sergi kataloğu eşlik ediyor(çıktıysa). Katalog içinde neler yer alıyor? Sergiyi katalog ile destekleme kararını nasıl verdiniz? Merak edenler kataloğa nasıl ulaşabilir?
Katalog çalışması olarak öngördüğümüz yayın bir sanatçı kitabı olacak…Yazı ve konuşmalarını büyük bir ilgi ile takip ettiğim Elif Dastarlı ve Fatoş Üstek’in de yazıları olacak. Ayrıca 8 Nisan’da Esra, Elif ve Ceren ile sergi mekanında yapacağımız sergi söyleşisini de katmak istiyoruz kitaba. Beni sergi kadar heyecanlandıran bir yayın ve zaman ayırmak istiyorum bu yüzden herhalde çıkışı yazı bulacak…
Heykel sanatına hala eril işi gözüyle bakıldığını biliyoruz. Kırmak, yeniden şekil vermek, kirlenmek, zımpara ve cila, boya yapmak vs. bunların cinsiyetten bağımsız, üretimin kendisi olduğunu da biliyoruz. Cinsiyet kalıpları dışına çıkarak; heykel üretiyor olmak, aile bireyi olarak üretiyor olmak, bağımsız üretiyor olmak, ellerinizin sanatla kirleniyor olması size nasıl hissettiriyor? Heykelleriniz üzerinde tüm bunların, kalıpların etkisi nedir?
Sanatın herhangi bir dalı bir cinsiyete ait değil. Kadınlar yüzyıllardır heykel yapıyor. Bu söylem bence çok köhne. Hiçbir zaman kadın işi- erkek işi diye düşünmedim. Hiç bir -kadın/erkek fark etmez- meslektaşımın da böyle düşündüğünü sanmam. Evet zor bir sanat dalı, daha meşakkatli, daha fazla alan, atölye, malzeme, fiziksel güç gerektiriyor ancak yapmak isteyene her zaman bir çıkış yolu var. Tutkusu, heyecanı, çalışma rutini olmayan kişi – yine kadın/ erkek fark etmez- daha başından vazgeçiyor zaten.