SİBEL ERDAMAR
SİBEL ERDAMAR

KRANK Art Gallery Kurucu Direktörü Sibel Erdamar İle Söyleşi

10 Nisan 2020

Genel anlamıyla sanata ulaşmamız, yakından görmemiz ve alabilmemiz için; sanatçı/üretimi ve onu talep edenleri (ziyaretçi/koleksiyonerler) aynı alanda bir araya getiren işletmelerdir sanat galerileri. Global anlamda hemen hemen bütün sektörlerin gelecek kaygısı taşıdığı bu dönemde; KRANK Art Gallery kurucu direktörü Sibel Erdamar ile Koronavirüs salgınını hem sanat galeri işletmecileri açısından hem de sanatçıları üzerinde doğurabileceği etkilerini ve sanat piyasasının geleceği hakkında yazıştım.

SİBEL ERDAMAR
SİBEL ERDAMAR

Bilmeyenler için öncelikle KRANK Art Gallery kaç yılında hangi fikirlerle kuruldu, bahseder misiniz?

KRANK Art Gallery’i 2015 yılında ben ortağım Ayşe Üner Kutlu beraber kurduk. Ben aynı zamanda anestezi doktoruyum ama 2013 yılında Işık Üniversitesinin açtığı bir programla “Sanat Kuramı ve Sanat Eleştirmenliği” yüksek lisansına başladım. Program boyunca sanat galerilerinin sanatçının üretiminden, kariyerini yapılandırmasına, uluslararası platformda görünürlüğü arttırılıp sanat tarihine girişine kadar tüm basmaklarda zincirin en önemli halkalarından biri olduğunu fark ettim. Bu süreçte Ayşe ile tanıştım. O da senaryo yazarı aslen. Sanat galerisi açma fikrine çok heyecanla yaklaşıyordu. Yüksek lisans tez hocam da Ali Akay’dı ve galeriyi açarsak danışmanlık yapabileceğini söylediğinde büyük bir motivasyonla KRANK kuruldu. Ali Akay’la hem çağdaş kavramsal sanatın çok önemli isimleri ile çalışma olanağı bulduk hem de kendisinden uluslararası kabul görmüş normlarla nasıl galericilik yapılır öğrenmiş olduk. 5 yıldır da aynı heyecanla ben ve ortağım galerimizi işletmeye devam ediyoruz.

Covid-19 virüsü hayatımıza girmeden önce son bir yılında KRANK’ta neler oldu?

Biz yıllık sergi programımızı oluştururken belirli bir akışa dikkat ediyoruz. Sergilerimizden birini her yıl bir yabancı sanatçıyla gerçekleştiriyoruz. O sergiyi de fuar ve bienal dönemine getirmeye çalışıyoruz ki davet ettiğimiz sanatçıya İstanbul’daki sanat ortamını da daha yakından tanıma olanağı sağlayalım. Yıl içindeki sergilerimizden birini de ilk solo sergisini gerçekleştirecek olan bir sanatçıya ayırmaya özen gösteriyoruz. Başarılı işlere imza atacak, üretimlerine devam edecek olduğundan emin olduğumuz sanatçılara bu fırsatı vermek ve sonrasında onları takip etmek işimizin en güzel yanlarından biri. Temsil ettiğimiz sanatçılarımızın solo sergilerinin yanına programımıza ayrıca küratöryel karma bir sergi de ekliyoruz. İşte bu akışın dahilinde sezona Şili’li sanatçı Maria Paz Bascunan’ın “Syncretic” adlı sergisiyle başladık. Ardından Melike Bayık küratörlüğünde “Çok Güzel” adlı karma sergi ile galerimizde çok önemli ismleri ağırladık. Bu yıl bizim için özel bir yıl oldu. Temsil ettiğimiz başarılı sanatçımız Güneş Terkol, 16. İstanbul Bienaline Güçlü Öztekin ile beraber yaptığı dev bir enstalasyonla katıldı ve çok ilgi gördü. Bienal heyecanını yaşarken bir yandan da uzun süredir gündemimizde olan Güneş Terkol’un sanatçı kitabı için yoğun çalıştık. Mevcut ekonomik problemler, kağıt sıkıntısı gibi birçok engeli çok değerli destekçilerimiz sayesinde aştık ve ortaya Bige Örer ve Ali Akay’ın yazılarının eşliğinde çok değerli bir kitap çıktı. Güneş Terkol’un “Bir İkili” adlı solo sergisinin açılışında kitap lansmanımızı gerçekleştirdik. Güneş’e Floransa’nın çağdaş sanat müzesi Centro Pecci’den çok güzel bir sergi teklifi gelmişti. Ona hazırlandık yoğun bir şekilde. Tüm planlarımız yaptık ve hep beraber İtalya’ya yola çıkıyorduk ki maalesef salgın şiddetlendi.

Koronavirüs’ün hayatımızı alt üst ettiği bu dönemde sanat dünyası ve dolayısıyla KRANK Art Gallery bu süreçten nasıl etkileniyor?

Dünya Sağlık Örgütü’nün yeni tip Corona virüsün yaptığı Covid-19 hastalığını pandemi ilan etmesinin hemen ardından bir dalga şeklinde galerilerin, müzelerin kapanması, fuarların ve müzayedelerin erteleme durumları gerçekleşti. Önce Art Basel iptal edildi. Arkasından diğer bir çok fuar ve organizasyon onu takip etti. Büyük müzayede şirketleri de programlarını daha sonra açıklamak üzere iptaller geçekleştirdi. Biz de KRANK olarak sosyal izolasyon kurallarına uyum gereği galerimizi randevuyla açmak üzere kapattık. Sergi programlarımızı ve tüm etkinlik tarihlerimiz kaydırdık. Burada bizi en çok zorlayan şey belirsizlik aslında. Gelecek günlerde açılmak üzere üç ayrı solo sergi için heyecanla çalışıyorduk. Sanatçılarımız ve biz bu sis bulutunun dağılmasını bekliyoruz.

Fiziksel olarak izleyiciye ulaşma imkanını kaybeden sanat kurumları, galeriler digital ortamda varlıklarını sürdürmeye çalışıyorlar. Sanatçı ve sergi dökümanlarını, geçmiş ve güncel sayılabilecek sergilerini sanal tur ile ziyaretçilerine sunuyorlar. Hatta online açılış yapanlar da var. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? KRANK Gallery bu alanda neler yapacak?

Online teknolojiler, müzayedeler de dahil olmak üzere bir çok kurumda bir süredir yeni bir işletme modeli olarak uygulanıyordu zaten. Yaşadığımız karantina sürecinde de izleyiciye ulaşmanın tek yolu olarak karşımızda. Hele de izleyiciler günün en az bir kaç saatini bilgisayar karşısında ya da elinde telefonla geçiriyorken. Ben bu yeni model konusunda oldukça iyimserim.

Sanat izleyicileri digital ortamda sanatı takip etmeyi alışkanlık haline getirdikçe galeriler yeni bir fırsat yakalamış olacak aslında. Çok daha fazla sayıda insana ulaşıp yeni platformlar sayesinde uluslararası marka olabilme fırsatını çok daha düşük maliyetli yatırımlarla yakalayabilecekler. İyi sanatçılarla çalışıp, iyi projeler üretebildiğiniz sürece bir de teknolojinin olanaklarını çözdüğünüzde başarıyı devam ettirebileceğinizi düşünüyorum.

Bir yandan da sanatçı ve izleyici açısından çok daha eşitlikçi bir durum ortaya çıkmakta. Örneğin Art Basel’in online izleme odaları sayesinde hiçbir seyahat masrafı ödemeden tüm fuarı gezme olanağı yakaladık. Son işlerini görmeyi merakla beklediğimiz bir çok sanatçıya ulaşabildik. Hatta satışları da takip edebildiğimiz için sanat piyasasının son durumunu aktif bir şekilde değerlendirme olanağı bulduk.

Biz de KRANK olarak bu duruma adapte olmaya çalışıyoruz. Sosyal medya ve mailing kullanarak mevcut sergimizi paylaşıyoruz. Temsil ettiğimiz sanatçılarımızın karantina döneminde atölyelerine odaklanıyoruz. Galeri olarak yer alacağımız platformlar arayışına girdik. Sosyal izolasyon şartları uzarsa yeni sergimizi online açacağız. Ve yakında sanal bir karma sergi yapacağız.

Sanatın online takibinin mümkün olduğu bu dönemin sonunda fiziksel ziyaret açısından KRANK ve diğer galerilere ne tür zorlukları olabilir?

Karantina sürecinin ardından bir süre fiziksel ziyaretlerde azalmanın devam edeceği muhakkak. Daha önce de belirttiğim gibi online galerilerin kendine yer bulacağı sanal platformlar sayesinde alışıldık modellerin dışında bir faaliyet alanı başlamış olacak. Daha emekleme aşamasındaki bu model çok daha esnek ve duyarlı bir ilerleme kaydedecektir; daha düşük operasyonel maliyetler ve ulaştığı hedef kitlenin çok daha büyük olması sebebiyle. Galerilerin faaliyetleri, yerinde ziyaret eden insan sayısına çok daha az bağımlı olacak. Dediğim gibi öğrenmemiz gereken şey yeni teknolojilerden en verimli şekilde faydalanmak. Ancak şunu da eklemek isterim. Bir sanat eserini canlı ve yerinde gözlemlemek çok farklı bir tecrübe. Bunu sizin benim gibi pek çok insan özlemle bekliyor. Salgın tehlikesi atlatıldığında hijyen kurallarına uyarak ziyaretlerin tekrar başlayacağından eminim.

Güneş Erkol’un “Bir İkili” sergisinden

Fiziksel ziyaretin azalmasının sanat piyasasını nasıl etkileyeceğini düşünüyorsunuz? Sanat piyasasının gelecek kaygılarında artışa neden olacak mı? Ne tür zorluklar galeri işletmecilerini bekliyor olacak?

Bu nokta da galeriler olarak online satışlara ağırlık vermemiz gerekecek. Aslında burada farkında olmamız gereken şey alıcıların buna çok daha hızlı adapte olacağı. Genç koleksiyonerler zaten internet ile büyüdüler ve teknolojiden korkmuyorlar. İş hayatının buna uyum sağlaması gerekiyor. Fiziksel ziyaretin azalmasından galerilerden çok fuarların etkileneceği gerçeği var aslında. Dünya sanat piyasasının %58’ini fuarlar domine ediyor. Biz galeriler de işletme modeli olarak fuar katılımına çok bağımlıyız. O yüzden onların nasıl politikalar izleyeceğini merakla bekliyor olacağız. Sanat piyasasını en çok etkileyecek şey de şiddetini arttıracak olan ekonomik kriz elbette. Bir süre bu sebepten sıkıntı yaşayacağımızın farkındayız. Ancak sanat tarihçi ve sanat piyasası uzmanı İngiliz Kathryn Brown sanat piyasasının esnek olduğunu ifade etmişti bir makalesinde. Sanat yatırımı ve varlık öğesi olarak sanatın bu esnekliği onun üretim zincirlerinden bağımsız olmasından kaynaklanmakta. James Rickards yazdığı kitaplarında insanlık tarihinin üç vazgeçilmez ve en garantili yatırımını şu şekilde sıralar; gayrimenkul, altın ve sanat eseri.

Aslına bakarsanız KRANK zaten ekonomik krizin içine doğmuştu. İmmunize sayılırız bu açıdan. O yüzden bu günleri de atlatacağımızı düşünüyorum.

Kimi sanatçıların yaratıcılıklarını besleyebildikleri kimileri içinse bir duraksama dönemi olarak yaşadığımız bu sürecin sanatsal üretimi nasıl etkileyeceğini düşünüyorsunuz?

Ben bu zorunlu izolasyonun hem sanat izleyicisini hem de sanatçıyı olumlu yönde etkileyeceğine inanıyorum. Bu süreçte hepimiz yavaşlamaya ve günlük rutinlerimizden geri adım atmaya zorlandık. Bu durum içinde bir çok zorluklar barındırmasına rağmen bu yavaşlama ve dolayısıyla düşünmeye zaman ayırma yaratıcılığımızda artış ve bizi çevreleyenleri değerlendirip takdir etmeye yoğunlaşma imkanı tanıyor. Bizi çevreleyen şeyler derken bu bir bitki ya da bir sanat eseri olabilir. Bir sanat eserini karşınıza alın ve orada ilginizi çeken bir detaya 15 dakika süreyle bakmaya devam edin. Bu yavaş bakış derinlemesine bir temaşayı tecrübe etmemizi sağlayacak. Sabır ve farkındalık yaratıcı düşüncelerimizi aktive edecek ve derinlemesine düşünmenin tadına varacağız. İmge fırtınası altında yaşamak zorunda bırakılan sanat izleyicisi bu süreçte, bir eseri derinlemesine değerlendirmek ve o eseri eleştirebilmek için mola yaratabilecek kendisine. Okumalarla da zenginleştirdiğinde çok verimli bir ara vermiş olacak rutin hayatına.

Tracy Emin Barbara Polla’ya 1994’de yazdığı bir mektuba “art is freedom” şeklinde başlar. Şu anda hepimiz sınırlandırıldık. Kendilerini sınırlayabilecek yeri olan herkes sınırlandırıldı. Hapsedilmenin ne olduğunu tecrübe ediyoruz, özgürlüğün ne demek olduğu üzerinde düşünüyoruz. Sanatçılar ise özgürlüğü, yüksek güvenlikli hapishaneleri bile aşabilen, tüm sınırlamalardan bağımsız zihinsel mekan olarak keşfetmiş kişilerdir. Bu izolasyon sürecinin bu keşif yolculuğunda sanatçıyı daha da tetikleyeceğine ve çok farklı üretimler ortaya koyacaklarına inanıyorum.

Uygarlık tarihimizin önemli yol ayrımlarından birinde olduğumuzu düşünürsek insanlığın seçeceği yeni yolda bu üretimlerin çok belirleyici olacağından şüphem yok.

Sonuçta bu fırtına dinecek. Hepimiz kendimizi izole ettiğimiz mekanlarımızı terkedip gerçek dünyaya geri döneceğiz. Nasıl bir dünyaya döneceğimiz konusunda ne düşünüyorsunuz? Bu konuda da sanat dünyasında olduğu kadar iyimser misiniz?

Salgınların tarihi insanlık tarihi ile eş seyrettiği bilinen bir gerçek. İnsan, doğaya ne kadar hoyrat davranırsa bu eylemlerin sonucunu da gördü maalesef.

Aslında ölüm konusunda, tarih boyunca herhangi bir ilerleme kaydedemediğimiz ortada ve bu konudaki kırılganlığımızdan da herhangi bir kaçışımız olamadı. Hayatta kalmak, biz insanlar için her zaman bir tehlikeydi ve olmaya da devam edecek. Salgın hastalık, doğal afet ya da kaza… Kastettiğimiz şey ani bir şekilde ölmeye yatkınlıksa, bu bütün hayatlarımızı birden anlamsız kılabilecek bir olay. Bu her zaman böyleydi ve böyle kalmaya da devam edecek.

Albert Camus, absürtlük felsefesinde tam olarak bundan bahseder: “Yaşamın içindeki absürtlüklerin farkına varmak, bizi umutsuzluğa değil; trajikomik bir kurtuluşa, kalbimizin yumuşamasına, yargılamaktan uzaklaşmaya ve neşeyle minnettarlığı ahlaklaştırmamıza yol açmalıdır”

Ben de bu sürecin ardınan kalplerimizin yumuşayacağına, yargılamadan dayanışmayı arttıracağımıza inanıyorum. Keyifle içtiğimiz bir kadeh şarabın, beğeniyle seyrettiğimiz bir sanat eserinin ve o anların kıymetini çok daha fazla bileceğimizi düşünüyorum.

Ama insanın en büyük zaaflarından birinin unutmak olduğunu düşününce bunun ne kadar süreceğini sorarsanız, o noktada çok umutlu olduğumu söyleyemeyeceğim…

web: krankartgallery.com
Instagram: krankartgallery

KRANK Art Gallery kurucu direktörü Sibel Erdamar‘a açıklama ve görüşleri için teşekkür ederim. KRANK’ı takipte kalalım.

Metin Ertürk
Önceki

Portfolyo: Metin Ertürk

Sonraki

Kıyamet Sonrası Bilimkurgusunun Algoritması: Nedir Bu Post Apokaliptik?

Kaçırmayın!

Candice Lin, "Sert, Beyaz Bir Beden, Geçirgen Bir Astar", 2017. Yerleştirme, çeşitli boyutlarda. Sanatçının, François Ghebaly Galeri’nin ve Chicago Üniversitesi Reva ve David Logan Sanat Merkezi’nin izniyle. (Fotoğraf: Robert Chase Heishman

“Gelecek Hatıraları” ile Seramik ve Çini Tarihine Yolculuk

Pera Müzesi, Gelecek Hatıraları sergisi kapsamında küratör Ulya Soley’in anlatımıyla
Dilek Uluer, Selena Demirli Doğan

Bilinen ve Bilinmeyenin Sınırlarında: Şairler Mezarlığı

İstanbul’da yeni bir özel tiyatro: “A.H.E.N.K” ve tiyatronun sınırlarını zorlayarak