Geleneksel sanatlarla dijital teknolojilerin ve modern iletişim araçlarının harmanlandığı medya sanatı, farklı bir estetik anlayışı ve ifade biçimleri ortaya çıkartıyor. Bu sanat dalı, her geçen gün yaşadığımız çağın etkisiyle yenilikçi ve etkileşimli deneyim alanları sunmaya devam ediyor. Geleneksel sanat disiplinlerinin ötesinde bir anlayışa sahip olmasıyla, sanatçılar ve deneyimciler için bambaşka görüşler ve deneyimler sunuyor.
Tam da bu deneyim için ilgi çekici bir örnek geçtiğimiz günlerde Vienna’da gerçekleşti: Noise_Vienna
Türkiye’nin ilk medya sanatı odaklı uluslararası sanat fuarı olarak adını duymaya başladığımız Noise_Media Art ikinci edisyonunu Viyana’da gerçekleştirdi. 12-15 Eylül 2024 tarihleri arasında Viyana’nın 9. bölgesinde konumlanan Palais Festetics’te düzenlenen fuar, medya sanatı alanında dünyanın önde gelen etkinliklerinden biri olma özelliği taşıyor. Türkiye’den ve bağımsız medya sanatçılar ile medya sanatı meraklılarını buluşturan fuar, OI_Music_Vienna ile geniş kapsamlı bir müzik deneyimi, OI_Focus ile bağımsız sanatçılara işlerini sergileme imkanı ve OI_Talks | OI_Education ile “Tekno-Eşitlik” başlıklı konuşma serisi sundu.
Noise_Vienna’nın ardından, aklımdaki soruları Noise_Media Art kurucuları, ha:ar mahlasıyla tanıdığımız sanatçı ikilisi Hande Şekerciler ve Arda Yalkın ile OI_Focus Küratörü Zehra Begüm Kışla yanıtladı.
İlk sorumda Noise_Media Art’ın nereden ve nasıl ortaya çıktığını öğrenmekle başlayalım istiyorum. Noise_Media Art bir ihtiyaç mıydı? Nasıl doğdu? Özellikle Türkiye’den medya sanatı meraklılarına ve genç medya sanatçılarına/adaylarına neler sunuyor?
Hande Şekerciler & Arda Yalkın: Dünyada pek çok sanat fuarı, belirli sanat formlarını ve piyasada yer edinmiş sanatçıları öne çıkarırken, medya sanatı gibi hızla gelişen ve çoğu zaman ana akımın dışında kalan disiplinler için yeterince alan sunmuyor. Bu durumun, özellikle klasik anlamda resim, heykel, video gibi alanlarda çalışan sanatçılar dışındaki medyalarla üreten sanatçıların ve bu yeniliklere meraklı olan izleyicinin/koleksiyonerin kendi çalışmalarını gösterebilecekleri ve kendilerini ifade edebilecekleri bir platform ihtiyacını doğurduğunu düşünüyoruz. Noise_Media Art, bu ihtiyacı karşılamak amacıyla kuruldu. Sadece eserlerin sergilenmesi için bir alan sağlamıyor; aynı zamanda medya sanatı ile ilgilenen genç yeteneklere kendilerini geliştirme, öğrenme ve uluslararası bir sanat topluluğuyla etkileşime girme fırsatı da sunuyor. Bu açıdan Noise, klasik sanat fuarlarından farklı bir yol izliyor. Konvansiyonel fuarların aksine, sanatın sınırlarını zorlayan ve teknoloji-sanat kesişimini merkezine alan bir yaklaşımla, hem sanatçıları hem de izleyicileri yeni deneyimlere davet ediyor.
Bizim amacımız, medya sanatının sadece bir yan dal olarak görülmesini değil, sanatın geleceğinde merkezi bir rol oynayacağını göstermektir. Bu bağlamda, Noise’un sunduğu multidisipliner ortam, sanatın dinamiklerini yeniden şekillendiren bir platform olarak, konvansiyonel fuarlardan farklı bir perspektif sunuyor.
Bir yandan da dünya, özellikle pandemi sonrası çok hızlı şekilde değişmeye başladı. YZ teknolojisinin bir an sıçrama yapmasıyla teknolojinin gelişme hızı da katlanmış durumda. Bu durum sanatçının üretimdeki farklı medyumları kullanma, daha çok üretebilme arzusunu kamçılarken izleyici/koleksiyonerin bakışını da değiştirmekte. Bundan birkaç sene önce oyun metaverse’lerinde “relic” “special item” takası, mezatı yapan nesil koleksiyonları devralmaya haliyle kurumların sergileme tercihlerini değiştirmeye mecbur bırakıyor. Değişen izleyici ve alıcının beğeni/isteklerinin sanat fuarlarını etkilemesi tabii ki kaçınılmaz.
Noise_Vienna’nın bu edisyondaki temasından bahseder misiniz? Fuarın ikinci edisyonunda ziyaretçiler nasıl bir etkinliğin parçası oldu?
Hande Şekerciler & Arda Yalkın: Viyana edisyonumuz, İstanbul’a göre daha biraz daha ufak. Öncelikle tek mekânda gerçekleşiyor ve bu mâkan Viyana’nın göbeğinde bir saray. Çağdaş sanat eserlerini, yüksek teknolojiyi konumlamak için oldukça kontrast bir yapı olan Palais Festetics’in içerisinde OI_Galleries, OI_Focus, OI_Talks, OI_Education ve OI_Music yer alıyor. Her zaman sanatın geleneksel sınırlarını zorlamayı hedefledik ve bu edisyon da bu vizyonumuzun bir parçası. Ziyaretçiler, dijital ve fiziksel dünyanın birbirine geçtiği, interaktif enstalasyonları, dijital sanat eserlerinin ve deneysel müziğin bir arada olduğu bir atmosferin parçasına dönüştüler. Bu etkinlikte pasif izleyiciler değil, eserlerle ve performanslarla etkileşime giren aktif katılımcılar olarak yer aldılar. Amacımız, onların hem teknoloji hem de sanatın geleceği üzerine düşünmelerini sağlamak ve bu alandaki yeni gelişmeleri ilk elden deneyimlemelerine olanak tanımak.
Noise_Vienna etkinlikleri kapsamında sanat ve teknolojinin yanı sıra müziği de aynı düzlemde bir araya getirdiniz. Bu bağlamda OI_Music hakkında daha fazla bilgi verebilir misiniz? OI_Music Vienna sahnesinde dinleyiciler neler deneyimledi?
Hande Şekerciler & Arda Yalkın: OI_Music bizim için gerçekten çok önemli. Çünkü dar anlamda “müzik” ve daha geniş anlamda “ses” medya sanatının vazgeçilmez bileşenlerinden birisi. Elektronik müzik kültürü, dar anlamıyla “dijital sanat” dediğimiz pratiğin oluşmasında çok büyük bir etkiye sahip. Tabi, plastik sanatlarda şikayet ettiğimiz ultra-ticarileşme durumu, maalesef elektronik müzikte de geçerli. Müzik programımız elektronik müziğin ana akım olmayan tarafına ve köklerine uzanıyor ve bu nedenle benzersiz. OI_Music, bir konser serisinden ziyade bir sanat etkinliği. Dans edebildiğimiz ve eğlenebildiğimiz ama deneysel, entelektüel tarafı yüksek bir müzik ve onlara eşlik eden inanılmaz görseller…
Klasik bir Viyana sarayının içersine son teknoloji ekran ve ses sistemleri kurduk. İnanılmaz tezat ve bu yüzden de benzersiz bir ortam yakaladığımız OI_Music Viyana’da Tosca’nın kurucularından Rupert Huber gibi efsanevi isimlerin yanı sıra Station Rose ile Shed, Anchorsong, Nadia Struiwigh, Kaosmos gibi elektronik müzik sahnesinin tanınmış genç isimleri görsel performansların eşlik ettiği canlı şovlarıyla yer aldılar. Görselleri isi Ali Mahmut Demirel, Tim Navikov, Golden Ratio 1.6 gerçekleştirdi.
Piksel. Yeni Medya Misafir Sanatçı Programı’nda olduğu gibi eğitim ve konuşma programlarına oldukça önem veriyorsunuz. Teknolojinin imkanlarından yararlanan sanatçılara ve yaratıcılara fuar kapsamında ücretsiz eğitimler sunmak sizin için ne ifade ediyor? Noise_Vienna kapsamında gerçekleştirilen “Tekno Eşitlik” konulu OI_Talks ve OI_Education programlarından bahsedebilir misiniz?
Sanat, gelecek, şimdi, politika komünite… sorunlar ve birçok konu hakkında konuşamıyoruz. “Konuşmak” ve “Tartışmak” yatırım yapılacak bir alan ya da değerli bir eylem olarak görülmüyor. İstanbul’da ilk edisyonumuzu kurgularken henüz hiç bir partnerimiz yokken bile medya sanatı dünyasının önemli isimlerini buraya gelip konuşma yapmaya ikna ettik. Ars Electronica’nın baş küratörünü, ZKM’nin kurucusunu/küratörünü, alanımızda dünyanın en prestijli yayını olan Neural Magazine’in genel yayın yönetmenini ve daha birçok önemli yazarı, koleksiyoneri ve sanatçıyı daha önce yapılmamış bir etkinlik için Türkiye’ye gelmeye ikna etmek, aylarımızı aldı. OI_Talks programının uzun vadede sadece Türkiye’deki medya sanatı camiası için değil, dünyada da önemli bir referans ve arşiv olacağına inanıyoruz. Viyana edisyonumuzda da yine bu motivasyonla hareket ederek Tekno Eşitlik teması etrafında, hızla gelişen teknolojiinin sanatın ve hayatımızın daha eşitlikçi, herkes için erişilebilirlik ve refah mı sağlayacağı yoksa daha derin uçurumlar mı açacağı gibi konuları tartıştık.
Eğitim programımız OI_Education, kurucusu olduğumuz yine Piksel. işbirliği ile gerçekleştirildi. Geçtiğimiz üç yılda, bu konuda çok fazla tecrübe edindik. Yine AV performanlarda ve sanat eserlerinin üretimi ve sergilenmesinde önemli olan yazılımların tasarım ve geliştirme bölümlerini yöneten profesyonelleri eğitimci olarak getirdik. Deridative resmi partnerliğinde TouchDesigner Days, yine vvvv resmi partnerliğinde Generative Rendering and Interactive Particle Systems with VVVV and Fuse gibi oldukça ilginç atölyelerin yer aldığı bir eğitim programı oluşturduk.
Noise_Vienna, OI_Focus kapsamında Türk ve bağımsız medya sanatçılarını “In Sync” başlıklı sergide bir araya getirdi. “In Sync” sergisinden bahseder misiniz? İzleyicilere nasıl bir deneyim sundu? Hangi sanatçılar yer aldı? Ayrıca yerli ve bağımsız sanatçılar için OI_Focus etkinliği nasıl bir alan açıyor?
Zehra Begüm Kışla: In Sync, Ali M. Demirel, Deniz Tortum & Sister Sylvester, Doğa Ünyaylar, İmelda Kuyumcu, Kerem Ozan Bayraktar, Merve Mepa ve Toprak Fırat & Yasin Arıbuğa’nın işlerini bir araya getirdi. Teknolojiyle ilişkilenen zaman ve mekânın çeşitli biçimlerine odaklanan sergi, zamanın karmaşık yapısına dair derin kavrayışlar sunan ve 2005’ten günümüze uzanan işleri ağırladı. Heykel, video, yapay zekâ ve bilgisayar haritalamasını bir araya getiren sergideki işler, zamanı lineer bir şekilde algılamak yerine daha bütünlüklü düşünmeye davet etti. Şimdiki zamana çokça odaklanılan günümüz dünyasında, tek gerçekliğin şu an olmadığını ve aksiyonlarımızda geçmiş ve geleceğe dair sorumluluk olduğunu hatırlatır.
Heykel, video, yapay zekâ ve bilgisayar haritalamasını bir araya getiren sergideki işler, zamansal bütünlük fikrini altüst ediyor: çoğu zaman tesadüf olarak görülen anları geri kazanıyor ve öznel zaman algısına meydan okuyarak daha bütüncül bir akışı sundu. Yok olmaya yüz tutmuş ekosistemleri korumanın bir yolu olarak doğal dünyanın üç boyutlu modellerini içeren bir videodan, İstanbul’un trafik akışını izleyen kameraların yapay zeka tarafından müdahale edilmiş üç kanallı bir enstalasyonuna ve bir tomografi fosil rekonstrüksiyonuna kadar uzanan bu sanat eseri seçkisi, şimdiki anın çok yönlü, anlaşılmaz doğasını tasvir etti. Bu dokuz sanatçının tasavvur ettiği dünyada teknoloji, çevremiz ve insanlarla etkileşim kurmanın yeni örüntülerini oluşturmak için bir araç haline geliyor ve bize şimdi olarak anladığımız şeyi oluşturan kümülatif bilgiyi hatırlatıyor.
Viyana’da bir Neo-Rönesans mimarisi olan Palais Festetics’te gerçekleşen In Sync, izleyicileri varoluşumuzu şekillendiren eşzamanlılık örneklerini gözlemlemeye davet etti. Eserlerin oluşturduğu bu seçki, uyum vaad etmek yerine, şu anın tek gerçeklikmiş gibi yaşandığı günümüze bir arada var olduğumuz başka bir yolu hatırlatıyor. OI_Focus, bağımsız sanatçıları desteklemek ve yurt dışına açıldığı Viyana edisyonuyla, Türkiye’den bağımsız sanatçıların yurtdışında görünürlüğünü ve çalışma bağlarını artırması açısından oldukça değerli ve nadir bir örnek.
Noise_Media Art’ın gelecekteki planlarından bahsedebilir misiniz? Özellikle Türkiye’deki medya sanatı alanında yenilik getirmek veya dönüştürmek istedikleri var mı?
Hande Şekerciler & Arda Yalkın: Bizim ilk hedefimiz Türkiye’de alternatif, bağımsız uluslararası bir sanat fuarı yapılabileceğini, üstelik yeterince zeki, donanımlı ve yetenekli iseniz, bunu başarmak için öyle aman aman bir maddi kaynağa ihtiyaç olmadığını göstermekti. Bu özellikler sahip bir ekip kurduk ve amacımıza ulaştık (sayılır). Öyle ki İstanbul edisyonu üzerinden altı ay geçmeden Stadt Wien’den aldığımız destek, bölgenin en köklü fuarlarından olan Vienna Contemporary ile kurduğumuz partnerliklerle Viyana’daki ilk edisyonumuzu gerçekleştiriyoruz. Bunların birçok bağımsız, alternatif sanat fuarına vesile olacağına inanıyoruz. Hem İstanbul’da hem Viyana’da devam edebilirsek sonraki edisyonlarımızda da önyargısız, bizim gibi bağımsız düşünen yayınlara daha fazla maddi kaynak ayırıp, alternatif işbirliği fırsatlarını; birlikte büyümenin ve alternatif bir sistem/kazanç modeli oluşturmanın yöntemlerini araştıracağız. Bir diğer hedefimiz medya sanatı ya da modern teknoloji ile üretilen sanatın bir tür retinal eğlenceye indirgenmiş olmasına karşı duruşumuzu koruyabilmek. Biz söyleyecek sözü, politik tarafı olan, sadece ekran bazlı olmayan, teknoloji kullanımında sınırları zorlayan, geleceği ve bugünü tartışmaya açan eserlerle ilgileniyoruz. Türkiye’de bunu yapmak büyük bir mücadele gerektiriyor. Sanat eğlencelidir ama eğlence sanatın sadece bir yönü. Senelerdir eğlenceye odaklanan, başarıyı Instagram’da bahsedilmeye indirgeyen; izleyiciyi pasif ve sorgulamayan birer tüketici olarak kabul eden “dijital sanat” etkinlikleri tarafından oluşturulan algı nedeniyle, bu yönümüzün Noise’u zorlayacağını biliyoruz. Motivasyonu sadece ilgi çekmek olmayan, ekran dışı sanat eserlerini izleyiciye kabul ettirebilmeyi de bir bir başarı olarak görürüm kendi adıma. Bir diğer konu ise koleksiyoner alışkanlıklarını değiştirmek. Sanat eseri dendiğinde akla hala resim ve heykel gibi konvansiyonel/analog medyumlar geliyor. Medya sanatı eserlerinin özellikle de ekran bazlı olmayanların -fiziksel anlamda- nakliyesi, sergilenmesi, koleksiyonlara dahil edilmesi ve korunması -görece- daha zor ama imkansız değil; teknolojik sanat eserlerinin toplanması ve sergilenmesi üzerinde konuşmaya başlamamız lazım. Biz buna da vesile olmak istiyoruz.