Shirin Neshat 1957’de Kazvin kasabasında doğdu. 1970’lerin sonlarında eğitim için Amerika Birleşik Devletleri’ne taşındı. Neshat üniversite eğitimini Kaliforniya Üniversitesi, Berkeley’de (UCB) fotoğrafçılık, video ve film gibi farklı alanlar üzerine tamamladı. Neshat, 1990’da İslam devrimini ve ardından İran ile Irak arasındaki savaşı takip eden siyasi kargaşa nedeniyle on iki yıllık bir aradan sonra İran’a geri dönebildi. On iki yıl gibi uzun bir sürenin ardından İran’a dönen ve ayrıldığı dönemden çok farklı bir sosyo-kültürel, siyasi ortamla karşılaşan Neshat için bu koşullar, eserlerinde araştırdığı sanat fikrinin oluşmasına zemin hazırladı. Doğu ile Batı kültürleri arasındaki çatışmayı keşfetmeye ve aktarmaya çalıştı.
Shirin Neshat’ın “Allah’ın Kadınları Serisi” sanatçının 1993 ile 1997 yılları arasında ürettiği bir fotoğraf serisidir. Ortadoğu’da değişen kültürel manzarada kadınların kimliklerinin karmaşıklığını inceler bu serisinde. Neshat, sorduğu asıl sorunun “İslam’da kadın olmanın deneyimi nedir?” olduğunu aktarır. Bu serinin oluşmasının temelinde Neshat’ın yıllar sonra yaptığı İran ziyareti ve gözlemleri yatmaktadır.
Allah’ın Kadınları, tek bir özne, gelenek ve modernite, Doğu ve Batı, güzellik ve şiddet gibi ikiliklerin yanında içsel çelişkilere ev sahipliği yapabilir. Sanatçının kendi sözleriyle, “her görüntü, her kadının itaatkâr bakışı, yüzeyin ardında çok daha karmaşık ve paradoksal bir gerçekliği ima ediyor.”
Allah’ın Kadınları serisi, bu “paradoksal gerçeklikle” ürkütücü bir siyah-beyaz görüntü dizisi aracılığıyla yüzleşiyor. Her biri, Müslüman dünyasının Batılı temsilleriyle ilişkilendirilen dört sembolden oluşan bir set içeriyor: peçe, silah, metin ve bakış. Seri İran’daki İslam Devrimi yılı olan 1979’dan bu yana bölgede gerçekleşen değişiklikleri yansıtır. İran’daki kültürel değişimin en belirgin işaretlerinden biri, tüm kadınların kamusal alanda peçe takma zorunluluğu olmuştur. Birçok Müslüman kadın bu uygulamayı güçlendirici ve dini kimliklerini onaylayıcı bulsa da, Batı’daki bazıları için peçe, İslam’ın kadınlara uyguladığı baskının bir işareti olarak kodlanmış ve kabul edilmiştir.
Bu karşıtlık, belki de, İslam Devrimi’nin ABD ve Avrupa’da 1970’ler boyunca gelişen kadın kurtuluş hareketleriyle eşzamanlılığı düşünüldüğünde daha da açık hale gelir. Neshat, kendi çelişkili duygularını uzlaştırmanın bir yolu olarak sanatında bu sıkıntılı sembolü keşfetmeye çalışır. 1991’de İran’a döndükten kısa bir süre sonra başlattığı Allah’ın Kadınları’nda, peçe hem özgürlüğün hem de baskının sembolü olarak işlev görür. Dindarlık ve şiddet, güçlendirme ve baskı arasındaki çelişkiler, her fotoğrafa uygulanan kaligrafi metninin kullanımında en yaygın olanıdır. Farsça okuyamayan Batılı izleyiciler, kaligrafiyi estetik bir gösterge, İslam sanatının uzun tarihinde metnin önemine bir gönderme olarak anlayabilir. Ancak, metinlerin çoğu, çoklu bakış açılarını ifade eden hem Devrim’den önce hem de sonraya ait, kadınların şiir ve diğer yazılarının transkripsiyonlarıdır. Neshat’ın seçtiği metinlerden bazıları doğası gereği feministtir. Ancak, İsyankar Sessizlik’te sanatçının yüzünde görülen yazı, şehitliğin inancını ve cesaretini onurlandıran Tahereh Saffarzadeh’in “Uyanıklıkla Bağlılık” şiirinden alınmıştır. Bu temaların, tarihlerin ve söylemlerin her birinin paradoksal doğasını yansıtan fotoğraf, hem melankolik hem de güçlüdür.
İsyankar Sessizlik’te, merkezi figürün portresi, bir tüfeğin uzun namlusunun oluşturduğu dikey bir dikiş boyunca ikiye bölünmüştür. Muhtemelen tüfek kucağına yakın bir yerde ellerinde tutulmaktadır, ancak görüntü kırpılmıştır, böylece silah fotoğrafın alt kenarına dik olarak yükselir ve dudaklarına, burnuna ve alnına değecek şekilde yüzünü sıyırır. Kadının gözleri, bu ayrımın her iki tarafından izleyiciye doğru yoğun bir şekilde bakmaktadır. Bu serideki kadınların izleyiciyle direkt göz teması kurması bir noktada rahatsız edici bir duygu hali yüklemektedir. Gözleri hüzünlü ama aynı zamanda öfkeli bakan bu kadınlar için “herhangi bir şey” yapma güdüsü insanın zihninden kolaylıkla silinmez.
“Allah’ın Kadınları” geniş çapta eleştirel beğeni toplasa da, özellikle bazı muhafazakâr İslam çevrelerinde, Neshat’ın örtülü kadınları tasvirini kışkırtıcı ve saygısız olarak gördüğü için tartışma ve çekişmelere de yol açmıştır.
Shirin Neshat’ın “Allah’ın Kadınları” adlı eseri, çağdaş sanatta hâlâ merkezi bir eser olarak yer alır ve izleyicileri cinsiyet, güç ve maneviyat kavramlarını ele alıp, sorgulamaya teşvik eder. Neshat, imgelerinin ve sembolizminin gücünü kullanarak, İslam toplumundaki kadınların karmaşık gerçekliklerinin yeniden incelenmesi için bir ortam yaratır ve bu da sonunda kültürler arasında bir söylem ve anlayışa yol açar. Neshat, benimsediği ve geliştirdiği sanat anlayışıyla sadece kendi için bir ifade biçimi oluşturmaz. Özellikle kendi toplumunun sorunları üzerine düşünmeye ve dikkat çekmeye sevk eder. İçinde yer aldığı toplumda kendini açıkça ifade eden güçlü bir kadın rol modeli olmayı sanatın imgesel gücüne başvurarak gerçekleştirir.