Tiyatromuz Yaşasın İnisiyatifi için başlattığımız söyleşi dizisi; Öteki Beriki Tiyatro Topluluğu kurucusu, Tiyatromuz Yaşasın İnisiyatif Üyesi ve İzmir Bağımsız Tiyatrolar İnisiyatifi Dönem Sözcüsü Yasemin Şimşek Tüzün ile devam ediyor.
Keyifli okumalar.
Tiyatro emekçisi ve Tiyatromuz Yaşasın dayanışmasının etkin isimlerinden biri olarak; süreci nasıl yorumluyorsunuz?
Yaklaşık yedi aydır yorucu bir süreç içindeyiz. Yıpratıcı olduğunu söylemek pek de yanlış olmaz sanırım. Çünkü bizler yedi aydır işsiziz. Perdeler kapalı, özel tiyatro salonları kapanıyor. Tüm bunların içinde yuvarlanırken direncimiz ve birlik olma, dayanışma ruhumuz bizleri ayakta tutuyor. “Tiyatromuz Yaşasın İnisiyatifi” ortalama 2000 tiyatro sanatçı ve emekçisini bir araya getirdi. Tek ses, tek nefes olundu. Bizleri temsil eden yürütücü kurulumuz nerdeyse tüm zamanını; haklarımızı elde edebilmemiz, görünür olmamız ve destek alabilmemiz için harcıyor. Bu memlekette bu dayanışmadan, bu dirençten bir şey çıkmama ihtimalini düşünmek dahi istemiyorum. Bizler ne torpil ne de sadaka istiyoruz. İstenen şeyin adı son derece net: HAK!
Mart’tan bu yana yaşananlara ve son gelişmelere dışarıdan baksak bile işimize yarar elle tutulur somut bir şey yok. Eksik kaldığınızı düşündüğünüz, yetkililere ulaştıramadığınız noktalar var mı?
Gönül rahatlığıyla eksik kalan, atlanan hiçbir şey olmadığını düşündüğümü söyleyebilirim. Biz tarihi 5000 yıl öncesine dayanan bir meslek grubuyuz. Son birkaç yılda icat olmuş bir iş alanı yahut meslek icracıları değiliz. Gözle görülecek kadar çok, varlığı atlanamayacak kadar değerliyiz. Bizlerin bu süreçte “talepkar” hale getirilmemiz bile inciticiydi. Ağıza çalınan bir parmak bal geçici çözüm değil baştan savmaktır, sus payıdır. Sanatçı talep etmez, devlet hakkı olanı vermelidir zaten.
Geçtiğimiz gün, Kültür ve Turizm Bakanlığı yetkilileriyle yürüttüğünüz diyalogları, yapılan önerileri, çağrıları ve vaatlerin bir kısmını kronolojik olarak sıralayan yazılı açıklamanızı basına ve kamuoyuna duyurdunuz. Sizleri anlamadıkları ve/veya önemsemedikleri ortada. Kitlesel olaylarda ön saflarda duran, seslerini çıkartmaktan korkmayan, hak ve emeğe her seferinde dikkat çeken sanatçıları yıpratmaya çalışıyor olabilirler mi?
Tiyatro özünde bir muhaliflik taşır bilirsiniz bu da tarih boyunca tüm iktidarları rahatsız etmiştir belki de. Çünkü iktidarların halktan istedikleri ve bizlerin sahneden söyledikleri birbirini tutmaz. Tiyatro bu nedenle hep tehlike arz eder. Biz susarsak iktidarların işine gelir. Bundan sonraki cümlelerim tehlikeli sulara girer. Not: yıpransak da vazgeçmeyiz, pes etmeyiz. Bu böyle biline…
Tiyatrocuların ütopik bir dünya yarattıklarını düşünmemek gerektiği gibi var olan bir mesleğin diğerleri gibi üretmeye devam etmesi ve emekçilerinin evlerine ekmek götürebilmeleri tüm gaye. Bugününe baktığımızda turizm için kapılarını açanlar, yatırımlarını geniş ve büyük ölçekli iş piyasasına göre yapanlar sanatçılarına daha az maliyetle de destek olabilirlerdi. Bu dönemi sanata karşı Turizm demek doğru olur mu? Nasıl yorumlarsınız?
Evet sizin de söylediğiniz gibi tüm gaye tüm insanlar gibi mesleğimizi yapıp evimize para götürebilmek hakkı. Bir şaşırtıcı bilgi vereyim “alkış karın doyurmuyor” Ruh doygunluğu da faturaları ödemiyor. Şu anda ruhumuz da aç üstelik.
Turizmle bizim mesleğimizin herhangi bir bağı olmamasına rağmen aynı bakanlığa bağlı olup aynı vergi diliminde ve ünvanında görülmemiz trajedinin başladığı yer aslında.
Tiyatro emekçileri yıllardır aynı ve benzer sorunlarla savaş halindeler. Fakat dünya olarak bugün içinde bulunduğumuz salgın sebebiyle işler daha da derinleşti. Sonuçta bugün yine vaatlere uyulmaması, yeri gelince muhatap bile bulunamaması üstüne üstlük zamanın hızlı ve emekçilerden bir şeyleri alarak geçiyor olması; sizleri üretmeye ve dayanışmayla savaşmaya daha da kamçılıyor. Dayanışmanın içindeki meslektaşlarınızla bir araya geldiğinizde ne gibi diyaloglar yaşanıyor?
Salgın; uzun yıllardır yapılması gereken “büyük dayanışma”ya sebep oldu. Elbette ülkemizde yıllardır çeşitli örgütlenmeler mevcut ama sonuç ortada. Meslektaşlarımın bir kısmı bana kızabilirler ama bunca yıldır hangi örgütün, hangi dayanışmanın mesleğe nasıl bir katkı yaptığını veya hangi hakkımızın kazanımını sağladığını merak ediyorum. İlk kez bu pandemi ile birlikte büyük bir örgütlenme oluştu. Bu büyük birliktelik dışında İzmir’de de 16 bağımsız tiyatro bir araya gelerek “İzmir Bağımsız Tiyatrolar İnisiyatifi” çatısı altında farklı bir örgütlenme modeli oluşturduk.
Bizler konuşmayı çok seven bir meslek grubuyuz. Çok konuşuruz ama çok konuşmuşuz. Artık eylem vakti! Her geçen gün tükeniyoruz. Bir gün saha geçti…bir… bir gün daha geçti… bir… günler, aylar birbirine karıştı. İnsanlar; bağışla, krediyle, ailesinden aldığı harçlıkla, ya da geçici işlerle nereye kadar dayanabilecek dersiniz. Bir araya geldiğimizde çaresiz, tükenmiş, umutsuz ve korku cümleleri kuruluyor. Güzele dair ne konuşabiliriz? Bu sezon hangi oyunu çalışacağımızı mı? Hangi rolü oynayacağımızı, hangi oyuna hangi tasarımı yapacağımızı mı?
Sezon yaklaşıyor. Perde açacak özel tiyatrolar var. Fakat Mart’tan bu yana biriken borçlar ve giderlerin yeni sezonla artmasıyla gelir-gider dengesizliğinin tavan yapacağı günler hızla yaklaşıyor. Sezona dair öngörüler nelerdir? Geçen sezonla kıyaslarsanız; önümüzdeki sezon perde açamayacak kaç tane özel tiyatro var?
Geçtiğimiz sezonu pandemi nedeniyle tamamlayamadık maalesef. Bu sezon ise kaç tiyatronun perde açabileceğini merak ediyoruz elbette. Büyük organizasyon firmaları “içinden ünlü geçen” oyunları açık hava sahnelerinde oynamaya başladılar. Onlar başka bir dinamikteler. Sahnesi olan özel tiyatrolar yavaş yavaş perde açma çabasındalar çünkü kira, stopaj, vergi, vs. hiç durmadı ve durmayacak. Belki… umuduyla kapılarını açıyor ya da tamamen borç batağıyla sarmalanıp pes edenler yavaş yavaş kapatıyor maalesef. Sahnesiz özel/bağımsız tiyatrolar ise ya az kadrolu oyunlara ya eski oyunlarına yönelmekle beraber tüm emekçilerin ödemelerinde zorunlu bir kesintiye gidiyorlar. Bu sezon hiçbir tiyatronun yeni bir prodüksiyona girecek gücü yok. Sizinde bildiğiniz gibi marttan bu yana gelir hiç olmadı, gider hiç durmadı.
Gelişmeleri dışarıdan takip edenler için tiyatro emekçilerinin içinde bulunduğu buhranlı durumu nasıl ifade edersiniz?
Tiyatro; devletten haklarını alamazsa, belediyeler ve özel sektör destek vermezse, halkımız seyir yerlerine gelmezse… dilim varmıyor gerisini söylemeye.
Bundan sonraki adımlarınız neler olacak, savaşmaya alışık olan sanat emekçileri olarak B planınız nedir?
Savaşmaya ve direnmeye son derece alışık bir meslek grubuyuz. Yasal haklarımız için mücadele devam ediyor ve edecek. Bunun dışında birbirimize destek olacağız. Oyunlarımızı özel sahnelerde oynamaya çalışıp kapanmamaları için yanlarında olacağız. Belediye salonları ücretsiz tahsis yaparsa bu da tüm özel tiyatrolara büyük bir destek olacaktır. Dibe vuruşlar ve çaresizlikler büyük ve yeni yollar açabilir. Akılla, inançla, sağduyuyla yeniden ayağa kalkmanın bir yolunu bulacağız elbette. Umut ve dirençten güzel ekmek var mı?
Sanatseverlere düşen görevler nedir? Destek olmak isteyenler nasıl bir yol izleyebilir?
“Tiyatroyu çok severim” demek yetmez. Sevdiğiniz şeyi yalnız bırakmayın. Sevgi özveridir, ilgidir, dert edinmektir, yanında olmaktır. Lafla olan sevdalara gücümüz kalmadı artık bizim. Sevdiği veya önemsediğini söylediği bir şeye insan isterse her türlü destek olur. Herkes kendi kalbi ve aklıyla yanımızda olursa yarınlarda 1 sezonda bile yaralarımız sarılır.
web: obttizmir.com
Instagram: obttizmir
SanatOkur olarak Türk tiyatro sanatımızı ve özel ödeneksiz tiyatrolarımızı destekliyoruz.
Tiyatromuz Yaşasın diye…