Başlıktan anlaşılacağı üzere ‘Kendine Ait Bir Oda’ kitabıyla oyunuyla ortaya karışık kadından bahsedeceğim.
VIRGINIA WOOLF / KENDİNE AİT BİR ODA
Tiyatro Boyalı Kuş / Son Oyun 12 Mayıs’ta
Kaçımız kadın tanımına baktık. Ya da gerçekte kadınlar ne iş yapar? Diye araştırdık ya da düşündük?
Bunlara gerek yok değil mi? Çünkü biz yetişirken bize bunlar veriliyor. Kadın buna denir, kadın şunları yapmakla yükümlüdür vs vs.
Kendine Ait Bir Oda, Jale Karabekir uyarlamasıyla tiyatro oyunu olarak Tiyatro Boyalı Kuş‘ta karşıma çıktı. Bazı metinler için büyük dekorlara ve erkek roller için erkek, kadın roller için kadınlara ihtiyacınız yoktur. Beni bu sezon etkileyen ve başından sonuna kadar hayranlıkla izlediğim oyunlardan biri oldu.
Oyun kadınların yazmaları ve bunun için kendilerine ait bir odalarının ve ekonomik özgürlüklerinin olmasından bahsediyor. –Kitabı okuyan ve oyunu izleyen herkesin ortak cümlesi.-
Oyunun hem genel provasını hem de çıkış halini izledim. Oyun başından sonuna kadar kadın tanımlarını, olgusunu, kadının geçmiş ve gümüzde verdiği savaşları, etrafımda ki kadınları düşündürdü. Bu yazıyı yazarken aklımda bu konuyla ilgili hiçbir şey eksik kalmadan yazmaya özen gösterdim. Ancak ‘kadın’ 3 5 paragrafa sığrıdarabileceğim bir cinsiyet değil. Tek bir açıdan ele almakta yetmiyor. İmkansız. Kalıpların bolca olduğu, kurulu cümlelerle savaş, var olma çabaları, görünürlük, özgürlük, ifade biçimleri, varlıklarıyla tamamen ifademi zorlayan bir konu.
K=KADIN
Kadın google için; ‘erişkin dişi insan’ ve ‘evlenmiş ya da kızlığını yitirmiş dişi insan’
Türk Dil Kurumu için;’erişkin dişi insan, hatun, hatun kişi zen’ ve ‘analık veya ev yönetimi bakımından gereken erdemleri becerili olan’
Tanımlardan da anlaşıldığı gibi kadınlar ‘şey’dirler. Evet amaçları evlilik ve hizmet.
Kadın, bence, sadece bu tanımlar değildir. Hatta tanımlarla kalıplaştırılamayacak kadar geniş.(bakış açınıza göre değişir tabi) Okyanus kadar derin ve sonsuz.
Oyunda kadınların duvarlara hapsolmasından bahsediliyor. Tam da tanıma uygun.
Oyunda, kafanızda ki ‘kadın’ı derinlemesine düşünmenizi ve üstüne -kadınsanız eğer- öncelikle kendinize dönüp bir bakmanızı veya erkekseniz etrafınızda ki kadınları incelemenizi sağlayacak bir oyun. Belki öfkeleneceğiniz -kadınların üstlerinde ki baskıya-bir oyun. Elbette çok derin ve alt yapısı sağlam metini ile sizi başından sonuna kadar kadın, kadın olmak, kadının yeri ve savaşları hakkında düşündürmeye sürekli itiyor. Bence bu iyi birşey çünkü çoğu zaman hayatın akışında kavramları unutuyor ve duygusuz ve kalıplar halinde yaşamaya devam ediyoruz.
Ne yazık ki etrafımız ailesi mutlu olsun hatta çoğu zaman kocası mutlu olsun diye kendinden yıllarca ödün(ler) veren kadınlarla çevirili. Ya o kadınlar birer ressam, şair, avukat, doktor, öğretmen, ekonomist ya da bilim insanı olmak için çalışabilecek zaman yaratabilselerdi?. Tarihler boyu kadınlar erkeklerden sonra gelen canlılar oldukları için bu konu tamamen kendine zaman ayırabilen ve veya kendisi için birşeyler yapmaya hevesli olan kadınlar için geçerli. Kadınlar var oldukları sürece kendilerini tanıma, güçlerini görme ve sınılarını zorlama gibi yönlendirilmedikleri ve imkan sunulmadan başkalarının isteklerine göre yaşadıkları için günüzde bile bunlar çoğu kadın için düşünülmesi pek mümkün olmayan konular. Kalıplarla ve güç altında yaşamaya alıştırılmış nesiller yüzünden kadınlar kendilerine bile çok yabancılar.
Virginia Woolf’un sesi; oyuncular.
Oyun 5 kadın oyuncudan oluşuyor. Gül Şener, Virginia Woolf olarak karşımızda. Öyle güzel anlatıyordu ki bir çocuğu uykusundan uyandırmak isteyen anne edasındaydı sanki. Duruşu metine hakimiyeti ve jest ve mimiklerle tam bir bütündü.
Virginia Woolf yaşıyor olsaydı hala benzer sorunlarla savaşıyor olmamıza üzülür ancak kendisinin sesi olanlar için ve kendi için birşeyler yapan kadınlar için gururlanırdı.
Oyun iki farklı mekanda geçiyor. Oda ve yan oda. Bu oyun için bir hareket ve dekor olarak düşünebilirsiniz. Çünkü oyunda dekor yok. Kesinlikle sahne yerine mekan olarak odaların kullanılması da bu meyin için nokta atışı olmuş. Oyuncular siyah kıyafet içindeler. Zaman zaman hoş birkaç müzik oyuna eşlik ediyor. Bazen öyle anlar oldu ki müzikler devreye girince ortam atmosferi hüzünlendi gibi geldi. En azından benim gözlerim yere devrildi. Bu benim için bir arayış, sorgulama, düşünme arasıydı.
Çünkü bir kadın oynamak istiyorsa oynamalı, yazmak istiyorsa yazmalı. Bunun için aslında ne odaya ne ekonomik özgürlüğe ihtiyacımız var. Sadece cesaret ve hareket gerek.
Oyuncuların beden hareketleriyle oyunda ritim yukarıdaydı. Oyuncuların bedenleri ve sevgili Gül’ün Virginia’sıyla oyun tempolu ama yormadan izleyenleri düşüncelere daldırarak bitti.
Fakat oyun bitince ve salondan çıkınca, yıl 2019 halen kendini aşamamış, kapılar ve duvarlar arkasında, kendi içine hapsolmuş kadınları hatırlamak zor hissettiriyor.
Önümüzde ki sezonda devam etmesi planlanan oyunu, kitabı okumuş okumamış herkes izlemeli.
Ve son olarak;
‘İstediğiniz kadar kütüphanelerinizi kitleyin, ne kadar kapınız, ne kadar kilidiniz, ne kadar sürgünüz olursa olsun, zihnimin özgürlüğüne ket vuramazsınız’ -Virginia Woolf
Nil Has
Merhabalar,
Virginia Woolf’un kalemiyle ‘’Kendine Ait Bir Oda’’ kitabıyla tanışmıştım ve beni gerçekten çok etkilemişti. Kitaptaki en sevdiğim sözü şuydu: ‘’İsterseniz kitaplıklarınıza kilit vurun; ama zihnimin özgürlüğüne vurabileceğiniz ne bir kilit var ne de bir sürgü, ne de kapatabileceğiniz bir kapı.’’ Kitaptan altını çizdiğim ve kulağıma küpe edindiğim 12 alıntıyı okumanız üzere sizinle de paylaşmayı çok isterim: http://www.ebrubektasoglu.com/yazi/virginia-woolf-kendine-ait-bir-oda-romanindan-kulaga-kupe-yapilasi-12-alinti/
Sevgilerimle,
edebiyatla ve sağlıkla kalın.