2021 – 2022 sezonu pandemiden sonra herkesin etkinliklere koştuğunu gözlemlediğim bir sezon olarak geçti. En azından benim görmek istediğim oyunlarda yer bulamamayı, sergilerin yoğun izleyici sayısını, (Bienal ve eş zamanlı sergilerin mekânlarını sergilerden daha çok merak edenleri sayının dışında tutmak istiyorum.) festivallerde biletlerin tükenmiş olmasını göz önüne aldığımda… Durum böyleyken sezonu, sezon emekçileri değerlendirmek istedim ve kapsamlı Akılda Kalıcı İşler Dosyası hazırladım.
Akılda Kalıcı İşler Dosyası, 2021 – 2022 sezonunda temas ettiğim ve fikirlerini merak ettiğim bazı isimleri bir araya getirdi. Gökhan Erarslan, Zinnure Türe, Deniz Ova, Barış Gönenen, Tuğçe Ulugün Tuna, Hakan Kürklü, Pelin Uran, Eda Erman, Mark Levitas, Selin Söl, Kardelen Genç, Günseli Baki, Decol Kurucuları (Ahmet Said Kaplan ve Nebi Cihan Çankaya) , Gözde İlkin ve Şule Ateş’e yönelttiğim üç soru ile sezona dair neler gördüklerini, sezonu nasıl değerlendirdiklerini, kendi alanları dışında diğer alanlarla nasıl ilişkili olduklarını ve elbette 2023 planlarını ortaya döktük.
Akılda Kalıcı İşler Dosyası için destek olan aşağıdaki tüm isimlere teşekkür ederim.
Buyurunuz…
1.2021-2022 sezonunda gördüğünüz en çok akılda kalıcı, ilham veren ve sizi etkileyen işler hangileri oldu?
2.Sezon için değerlendirme yapmanızı istesem nelerden bahsetmek istersiniz?
3.2023 sezonu için planlarınız belli mi? Neler, paylaşır mısınız?
Gökhan Erarslan – Yazar, Tiyatro Yönetmeni
1-Ferit Karahan’ın Okul Tıraşı filmi. Daha çok tiyatroda yaptığım işlerle tanınırım. Belki de bu yüzden sevdiğim oyunları sıralamamı bekleyebilir insanlar ama ben bir sahne eserinden daha çok bir sinema eserini geçtiğimiz sezon bir numaraya yazıyorum. Çok çok iyi bir filmdi. Uzun zamandır beni böylesine etkileyen bir iş izlememiştim. Tiyatroda bana benzer bir heyecanı yaşatan oyun maalesef olmadı geçen sezon. İzlemeyen herkese de tavsiye ederim filmi.
2-Ekonomik koşulların ağırlaşması tiyatro sektörü özelinde işleri hayli zorlaştırdı. Maliyetler çok yükseldi. Hesap yapmaktan sanat yapamaz duruma geleceğiz bu gidişle. İnsanlar da daha az etkinliğe gidiyor artık. Haklılar da bu ekonomik şartlarda. Geçtiğimiz sezonun işlerini devam ettirip yeni bir oyun yapmaktan kaçınacaktır pek çok tiyatro. Bu nedenle üretim ve nitelik açısından çok da bizleri tatmin edecek bir sezon geçmesini ben beklemiyorum açıkçası. Elbette bazı yapımlar adını duyuracaktır. Öne çıkıp seyircinin ilgisini çekecektir. Fakat genel görünüm bu şartlar altında her tiyatronun eskisinden daha fazla güç koşullarla mücadele edeceğini gösteriyor.
3-Bu sezon iki yeni oyunum olacak. Bir tane yazdım, bir tane de yönettim. Bunlardan ilki, Şişli Tiyatrosu için yönettiğim Şahabettin Süleyman’ın 1907’de yazdığı fakat bugüne dek hiç oynanmamış queer oyunu Çıkmaz Sokak. Oyun Osmanlı’da kadın eşcinselliği üzerine bir dram sunuyor bizlere. Diğeri ise Enka Sanat yapımı, benim kaleme aldığım ve sevgili Ayşe Draz’ın yönettiği Nuh’un Gemisini Aramak. İki kardeşin hesaplaşması üzerinden yakın tarihimizi yeniden hatırlamaya çalışıyoruz. Umarım tiyatro izleyicisi her iki oyuna da teşrif eder ve alkışını eksik etmez. Bu iki oyun dışında Gestus Tiyatro olarak kendi yolumuza devam ediyoruz. Orijinal Günahlar devam edecek mesela. Yeni oyunlar da yapacağız.
Zinnure Türe – Oyuncu, Yönetmen, Yazar, ProjeDifüzyon Kurucu Ortak
1-Bu sene beni en çok heyecanlandıran şey, Almanya’nın Kassel şehrinde 5 yılda bir düzenlenen güncel sanat etkinliği Documenta’nın 15.sini ziyaret etmek oldu. Uzun zamandır gitmeyi tasarladığım ama koşullar nedeni ile bir türlü denk gelemediğim bu buluşmayı deneyimlemek benim için çok özeldi. Endonezyalı bir sanatçı kolektifi Ruangrupa’nın küratörlüğünü üstlendiği etkinlik; tüm kente yayılma biçimi, seçilen işlerin ve temaların evrenselliği, politik duruşu ve yarattığı tüm tartışmalarla beraber benim için oldukça ilham verici oldu. Kendi üretim biçimime yaklaşımımı taze tutmak için bu tarz uluslararası organizasyonları olabildiğince (döviz kurlarının ve vizemin izin verdiği sürece) takip etmeyi önemli buluyorum.
Ayrıca Beykoz Kundura’da izlediğim “Taşa Nasıl Dönülür?” beni oldukça heyecanlandıran başka bir iş oldu. Şilili yazar ve yönetmen Manuela Infante’nin kendine özgü anlatı kurma biçimi, duyusal ve duygusal olarak inşa ettiği yapı, oyuncuların birbirleri ve seyirciler ile ilişkilenme hali beni çok etkiledi.
2-2021-22 sezonunun başları halen pandemi kısıtlamalarının olduğu bir dönemdi, nisan ayı ile beraber tüm önlemler kaldırılınca bambaşka bir dinamik çıktı ortaya. Seyirci kısıtlamalar kaldırılana kadar ve daha sonrasında da bir süre oldukça temkinliydi etkinliklere karşı. 2022 Ekim ayı ile beraber koşullar “normal”e dönse bile yine de pandemi öncesi dönemdeki seyirci etkileşimine ulaşabildiğimizi düşünmüyorum.
Bununla beraber ekonomik kriz, pandeminin devam eden etkileri, içinde bulunduğumuz politik atmosfer… vb gibi nedenler üretim biçimini oldukça etkiliyor. Kurum tiyatroları ya da sponsorlu oluşumlar dışında alternatif yapıların maddi ve manevi olarak dayanıklılık göstermesi gittikçe zorlaştı. Bu koşullar altında ayakta kalmaya çalışan birçok yapıda, “tutan” işleri örnek alarak tekrar eden bir üretim biçimi gözlemliyorum. Birbirini tekrar eden prodüksiyon, metin, oyunculuk biçimi… vs görmek oldukça doğal ve günü kurtarmak için geçerli görülebilir ancak sürdürülebilir olduğunu düşünmüyorum. Bu tercihlerin uzun vadede sahne sanatları alanında ilerleme kaydetmemizi engelleyeceğinden ve dünya ile kurduğumuz bağı kopartarak yerimizde saymamıza neden olacağından endişe duyuyorum. Kurumların eskisinden çok daha fazla alternatif ve çağdaş işlerin arkasında durması gerektiği bir dönemdeyiz, bu süreci sadece seyircinin desteği ya da meslektaşların kendi arasında kurduğu dayanışma ağları ile atlatmak mümkün görünmüyor.
Tüm bunların yanı sıra kültür sanat alanında üretim yapan kadın ve kuirlerin işlerini takip etmek çok heyecan verici benim için. Kadın ve kuirlerden; hem örgütlenme biçimleri hem meslekleri ile ilişkilenme biçimleri hem de ürettiği işlerin niteliği açısından çok ilham alıyorum bu nedenle daha görünür olmaları için daha çok desteklenmelerini arzuluyorum.
3-Yönetmenliğini üstlendiğim Kadıköy Emek Tiyatrosu’nda sergilenen oyunumuz “Aramızdaki Sarmaşık” oynamaya devam edecek, ayrıca “Müzede Sahne” festivalinde açılış yapan oyunumuz Taş’ı da mayıs ayından itibaren oynamaya devam edeceğiz. Karantina zamanlarında tasarladığımız deneysel bir kısa filmimiz vardı, onu festivallere yollamaya devam ediyoruz. Metnini oluşturmaya başladığımız yeni oyunumuzu Şubat ayında çalışmaya başlamayı planlıyoruz. Kalabalık kastlı olmasını arzu ettiğimiz ve kapsayıcılığı merkezine alan bir iş olacak bu. Sıraya koymaya çalıştığımız daha onlarca projemiz var ancak bu projeleri hayata geçirmek için belli fiziksel ve ekonomik koşulları yaratmaya da ihtiyacımız var, bu yüzden kaynak arayışlarımız devam ediyor ve vaktimizin çoğunu buna harcıyoruz. Belirsizliğin bu kadar baskın olduğu bir dönemde plan yapmak çok güç ama üretmeye her koşulda devam etmenin yolunu bulmayı ümit ediyoruz.
Deniz Ova – SALT Genel Müdür
1-2021-2022 kültür sanat sezonu benim için son derece hareketli geçti. Zengin bir program izleme sürecinin ardından seçmekte zorlansam da duygularını hep yanımda taşıyacaklarım şöyle:
Henüz daha Salt’a geçmeden pandemi sırasında ilk ve benim İKSV’deki çalışma hayatımın son büyük etkinliği olarak Venedik Bienali’nin 17. Uluslararası Mimarlık Sergisi, Türkiye Pavyonu’nda küratör Neyran Turan’ın “Ölçü Olarak Mimarlık Projesi“ ile katılımını sayabilirim. Pandemi sürecinde yurtdışına ilk gidiş ve bu çapta bir etkinliğin katılımı olarak benim için ayrı bir yeri var. 2022 bienallerin doğasını sorguladığımız, bir o kadar çok olumlu yönlerini deneyimlediğimiz, farklı ülkeler ile ilk defa bu kadar yakın çalıştığımız ve bir arada olduğumuz çok özel bir sene oldu bizim için.
Salt’ta, İpek Duben’in Ten, Beden, Ben sergisi izleyici olarak gittiğim en etkileyici sergilerden biri oldu, üstüne Cecilia Alamani’in küratörlüğünü üstlendiği Venedik Bienali 59. Uluslararası Sanat Sergisi sanatın derinliklerine çekti.
Zorlu PSM dinlediğim Kings of Convenience konserini, İKSV’nin 50 yıla özel bize tekrar yaşattığı Nick Cave & The Bad Seeds anı, Tarabya Kültür Akademisi Yaz Festivali‘nin özgürlüğü unutulmazlarım arasında ilk sıralarda.
2-2022 yılı hayatlarımızı geri almaya çalıştığımız mücadelelerle dolu bir sezon. Yeniden tanımlanan ilişkiler, empati yüklü denemeler, sindirmeye çalışılan global ve yerel etkenler, yok saymak istediğimiz duygular ve biraz olsa da normal dediğimiz şeyin ne olduğunu bireysel ve toplumsal olarak anlamlandırmaya çalıştığımız uzun bir dönemden bahsediyoruz. Tüm bu karmaşanın içinde kültür sanat sezonu çok sesliliğini ve renkli yaklaşımlarını gözler önüne sürdü. Fevkalade sergiler, uzun süredir görmediğimiz performanslar ve kamusal alanda yer alan sayısız etkinlik tüm bu karmaşa içinde nefes almamızı sağladı ve anlam arayışımız içinde yolumuza ışık tuttu. Merak uyandıran ve bizi bir o kadar şaşırtan projeler ile karşılaştık.
3-2011’de Garanti BBVA tarafından kurulan Salt, eleştirel, nitelikli bakışın hakim olduğu, özgün işlerin üretildiği ve deneylere yer verilen özgür ve alternatif bir öğrenme alanı olarak herkese hizmet etmeyi sürdürecek.
2023 programımızın merkezinde öğrenmek, bilgi üretimi ve paylaşmak var. Hedefimiz sanat, tasarım ve mimarlığın açtığı kapılarla günümüze bakmayı yeniden öğrenmek. Böylelikle doğanın, farklı toplumların, tarihin içinde saklı kalan pratiklerin bize öğretebileceklerine yakından bakmak, günümüzün acil meselelerini fark etmeye ve anlamlandırmaya aracı olmak.
2023 boyunca ziyaretçilerimize ve kullanıcılarımıza sunacağımız programları çevre, toplum, eğitim başlıkları altında tasarladık. Kültür üretimine ve eğitim konularını çalışırken Cumhuriyetin son 100 yılına da bakmayı ihmal etmedik, bu değerin bizi gelecekte nereye taşıyabileceğini hayal etmeye çalıştık. Bu başlıklar altında hem tematik yerleştirmeler, sergiler hem de sohbet ya da panel gibi tekil sunumlar düzenleyeceğiz. Bu etkinliklerin tümünü daha önce öne çıkarılmamış bilgi ve belgelerin eklenmesi ile yeniden düzenlenen arşivimizle destekleyeceğiz. Arşivimizde Grafik Tasarım için yeni bir bölüm açıyoruz. Yeni bir Yorumlama programıyla öğrenme tutkusunu merkeze alacağız. Sergi turları, seminerler ve atölyeler aracılığıyla hem güncel konuları işleyecek hem de İstanbul dışına yöneleceğiz.
Barış Gönenen – Oyuncu, Yönetmen
1-Bu sene izlediğim oyunlar arasında beni en heyecanlandıran iş Lost Dog’un İKSV Tiyatro Festivali kapsamında gösterilen Ben Duke’nin yönettiği Juliet ve Romeo oyunu oldu. Hem yönetmenin metne bakış açısı, basit ve etkileyici buluşları hem de oyuncuların performansı çok çok iyiydi. Özellikle sahneleme biçimi olarak çok ilham vericiydi.
2-Pandemi sonrası tiyatro kendine gelmeye çalışıyor. Seyirci kaybı yok ama oyunlar çok temkinli ve çeşitlilik biraz az. Genellikle tek kişilik anlatılar izliyoruz ve bu oldukça kısır ve tiyatro açısından yaratıcı olmayan, birbirine çok benzeyen işler yaratıyor. Risk alan, yeni şeyler deneyen oyunlara daha çok ihtiyacımız var. Bu oyunları merak edecek daha çok seyirciye de.
3-Bu sezon yeni bir oyun çalıştım. Dasdas’ta iki sezondur oynadığımız oyun Romeo ve Juliet ve yönettiğim oyun Bir İhtimal Daha Var devam ediyor. Yeni oyun Fairfly da tüm sezon yoğun bir şekilde devam edecek. Süpriz bir şey olmazsa bu sezon yeni bir iş çalışmayacağım. Fakat şu an çekimleri devam eden bir filmde oynuyorum. Mart ayında yeni bir film daha çekeceğim.
Tuğçe Ulugün Tuna – Koreograf, Performans Sanatçısı, Akademisyen
1-Benim altını çizmek istediği iki çalışmada sahne sanatları, çağdaş dans alanından.
2021-2022 sezonunda iki koreografın solo işi gerçekten etkileyici ve ilham vericiydi benim için.
İlki Melih Kıraç’ın koreograflığını, mekan tasarımını gerçekleştirdiği, ‘Eski Tören İçin Yeni Cilt’ solosu. Solo dans sanatçısı Kamola Rashidova tarafından icra ediliyor. Eserin ışık tasarımında Kıraç’a Yasin Gültepe ile birlikte çalışmıştı. Diliyorum önümüzdeki sezonda da sahnelenmeye devam eder. Diğer eser ise, Canan Yücel Pekiçten’in önceki sezonlarda da koreografisi yapıp, sunduğu ‘All About The Heart’ eseri. Eserin icrası Pekiçten tarafından hayata geçiriliyor. Utku Kara ışık tasarımını yapmış.
2-2021-2022 aslında bir geçiş dönemi benim için. Kovid-19 pandemisinin olumsuz etkilerini, ağırlığını bedenlerimizden silkelemeye çalışıyoruz. Öte yandan başta sağlık ve ekonomik zorluklarla başa çıkmaya çalışıyor sanat üreticileri, paydaşları.
Tüm bunlarla birlikte gerek çalışmakta olduğum MSGSÜ Modern Dans Anasanat Dalı bünyesinde veya işbirliğinde gösteri ve etkinliklerimize, gerekse bireysel çalışmalarıma odaklanarak bu süreci olabildiğince işlevsel geçirmeye çabaladım.
Buna çok özen gösterdim.
Bu sezonda, benim için bende en çok iz bırakan çalışma süreçlerimden birisi REVERT oldu.
2021 yılında Kundura Sahne’nin ilk prodüksiyonu olan çağdaş dans eseri REVERT’in üretimi için dans sanatçıları tüm prova sürecinde Kundura’nın misafirhanesinde kaldı.
Eserin üretim ve sunum aşamaları pandeminin içinden geçerken bir direnişti benim için, öze dönüştü. Labirentlerimizle, yapraklarımızla, meydan okumalarımızla, dans dilimizle, REVERT, üretildiği mekanda, HES kodu, aşı kartları, maskeler, mesafeli oturumlar eşliğinde Kovid-19 pandemisinde 28 defa sahnelendi. Hatta sağlık bakanlığının ‘aynı anda metrekare hesabı üzerinden sahne alanında 5 kişiden fazla kişi olamaz’ talimatı da koreografide yer aldı. Kundura Sahne’ye özel olarak tasarlanan mekan tasarımında, bir alanı eser kapsamında farklı bir şekilde ele almak, gösteri mekanı olarak yorumlayabilmek oldukça keyifliydi.
REVERT’in konsept, koreografi, video, mekan tasarımı, kostüm ve ışık tasarımlarının ana hatlarını ve yanı sıra ses tasarımı’nı gerçekleştirdim. Çok yoğun ve hepimizi ‘kendimize’ getiren bir süreçti. Eserde, Ekin Ançel, Aybike İpekçi, Diren Ezgi Yıldızkan, Ezgi Yaren Karademir, Yoseob Kim, Umut Özdaloğlu, Hilal Sibel Pekel, Gizem Seçkin, Tuğçe Ulugün Tuna ve Furkan Yılmaz dans sanatçısı olarak yer alıyor. Ses tasarımında Metin Kalaç, ışık tasarımında Utku Kara, kostüm tasarım uygulama ve prodüksiyon yardımcılığında Pınar Akyüz bana eşlik etti. Ses kayıtlarında NC Müzik Yapım, Lal Tuna (Elektronik Gitar) Ercüment Orkut, Uğurcan Sezer’in destekleri çok önemli oldu.
REVERT’ten ilhamla Improdansfest kapsamında ‘REVERT.Terminal I’ isimli bir gösterimi Müze Gazhane’de gerçekleştirdik.
Benim için etkili olan diğer performans çalışması ise, Bergama Tiyatro Festivali’nin özel seçkisi bölümünde yer alan, Trojan Tapınağında üretilen ve sunulan ‘Klavicula’.
Konsept ve koreografisini gerçekleştirdiğim ‘Klavicula’nın kavramsal çerçevesini şöyle ifade etmiştim: ‘Klavikula köprücük kemiği ve küçük anahtar anlamına gelir, kolların gövdeyle olan bağlantısını sağlar. Bir anlamda ön ve arka tarafta olan hareketi birbirine aktarır, dengeler. Bir nefeste geçmişle gelecek, hayallerle gerçek arasında köprü olur. Anahtarı çevirebilirsek bizi zamanda bir başka boyuta geçirebilir.’
Bergama, suyun sesini takip ederek yürüdüğüm, zamanda kaybolmayı istediğim bir alan. Boşluğun gücünü anladığım yer. Geçmişle gelecek arasında köprü olan kinestetik hafızayı, alanlarla eklemlendirmek, zamanlar arasında kalabilme özgürlüğünü deneyimlemeye niyetliyim, ‘Klavikula’ bu niyetlerle tasarlandı. ‘Klavikula’ eseri Bergama’ya, Trojan Tapınağına ait… Alanın, nefesimizin, hareketlerimizin sesi, tapınağın ışığı, görüş açısı performansın bütününde olduğu gibi yer aldı. Bedenlerimizden ve hareket etme tavrımızdan başka, alana hiçbir şey eklenmedi…Güneş tepenin arkasına kayarken yapıldı performans.
‘Klavikula’ performansı için profesyonel dans sanatçıları olan Pınar Akyüz, Hilal Sibel Pekel, Umut Özdaloğlu’nu davet ettim ayrıca Bergama ve çevresinde yaşayıp bu proje çalışmasına katılmak isteyen Burak Benli, Müge Konuk, Hüseyin Savcı, Ebru Savcı, Esra Güleç, Serpil Kotlu, Haydar Polat performans grubunda yer aldı. Birlikte 10 gün çalışma-üretim inzivasına girdik, provalarımızın büyük çoğunluğunu ve performansımızı tapınakta gerçekleştirdik. ‘Beden, en iyi zaman taşıma aracıdır. Bedenden bedene aktarılan miras esas kültür mirasıdır. Bedenin, mekan ve zaman arasında bir köprü ve ‘geçit alanı’ yarattığını düşünüyorum.’
Kocaeli Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları bünyesinde Mehmet Birkiye yönetiminde sunulan ve koreografisini gerçekleştirdiğim ‘Vişne Bahçesi’ oyunu, pandemiyle birlikte kesintiye uğrayan prova ve sahneleme süreciyle son derece sınamacıydı benim için. Hastalıkla başa çıkarken eserin üretimine devam etmek, oyuncuların ve tiyatro çalışanlarının sağlık durumlarının sürekli gözetilmesi gerekiyordu doğal olarak. Ancak eser Afife Tiyatro Ödülleri 2022’de, diğer ödüllerinin yanı sıra ‘Yılın En Başarılı Hareket Düzeni’ (Koreografisi) ödülünün de sahibi oldu. Bu son derece mutluluk verici bir geri dönüştü hem benim için hem de tüm ekip için…
Henüz kamusal organizasyonlarda paylaşılmadı ancak SU/Gender (Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Çalışmaları Mükemmeliyet Merkezi) -Dönüştürücü Aktivizm Programı- kapsamında gerçekleştirdiğim, konsept ve fiziksel çalışmalarını dijital ortamda yürüttüğüm, görsel çalışmasını tamamladığım videografi çalışması geçtiğimiz bu dönemin önemli arşiv çalışmalarından oldu benim için.
3-Sanat direktörlüğünü ve koreograflığını yürüttüğümüz ‘Farklı Bedenlerle Dans’ 22. yılına giriyor ve 2023 Farklı bedenlerle Dans gösterisiyle açılıyor. İstanbul, British Council organizasyonuyla 3 Şubat’ta, Unlimited Forum kapsamında ‘Kesitler’ isimli gösterimiz olacak. Bir kitap projem var uzun zamandır çantamda taşıdığım. Umarım bu sezon sonlandırabilirim. MSGSÜ Modern Dans Anasanat Dalı’ bünyesinde bir repertuvar eseri üzerine çalışıyorum, nisan ayı gibi prömiyerini gerçekleştirmesi planlanıyor. Çağdaş dans alanında konuşmalar, eser üretiminin yanı sıra ulusal ve uluslararası eğitmenlik çalışmalarım var planladığım. Tiyatro alanında koreografi çalışmalarım olacak. Dönüştürücü aktivizm alanında da 2018’den bu yana sürdürdüğüm çalışmaları dans ve hareket terapisi odağında devam ettirmek arzusundayım.
Hakan Kürklü – Fotoğraf Sanatçısı, İllüstratör & Grafik Tasarımcı, Hakan Kurklu Artist Community
1-Sergi olarak tabi ki birçok iyi sergi oldu ama iki solo sergi beni etkiledi. Bunlar, Gündüz Düşü sergisi Feyzan Alasya (Galeri Diani) ve Arada sergisi Saygun Dura (Istanbul Concept Gallery). Gezdiğim atölyelerde ise heykeltraş Eda Taşlı, heykeltraş Güler Güçlü ve ressam Kader Genç’in işleri hakikaten etkileyiciydi. Tabi bu arada karma sergilerde de rastladığım birçok yetenekli genç sanatçıyı da anmadan
geçmeyeyim. Yine Artweeks bu yıl sanat aktiviteleri içinde sivrildi. Contemporary Istanbul’a gitmedim o nedenle onun hakkında yorum yapamıyorum.
2-Bu sezonda yine bayağı bir sergi ve atölye ziyaret ettim. Ülkenin ekonomik durumu malum, o nedenle sanatçıların malzeme sıkıntısı büyük. Bir diğer sorunları da galerilere ulaşamamak. Ulaştıkları galerilerde de galerilerin ağırlıklı olarak kendi sanatçıları ile çalışmaları.
Galerilerde ise sorun alım gücünden dolayı satışların düşük olması. Belli birkaç galerinin dışında çoğu kira, elektrik vs. gibi sorunlarla boğulmuş durumdalar. Koleksiyonerler eskisi gibi alım yapmıyorlar. Yani bundan önceki yıllarda sorunlar neyse bu yıl katlanarak devam ediyor.
3-2023’ün Ocak ayında on sanatçının katılacağı karma bir sergimiz var. Mekân Denizbank Genel Müdürlük’te yer alan Galeri Deniz. Daha sonra Alman Teka firması ile beraber gerçekleştireceğimiz geri dönüşüme giden fırın kapaklarını sanat eserine çevirecek bir projemiz var. Bunda da yine on sanatçı ile çalışıyoruz. Şubat’ta da bir fotoğrafçı arkadaşım ile Lila Kağıt’ın sponsorluğunda bir fotoğraf sergimiz olacak. Satıştan elde edilecek kazancı TEGV’na bağışlayacağız.
Pelin Uran – Bağımsız Küratör
1-Benim için yılın hafızamda en çok yer eden işleri Lyon Bienali çerçevesindeydi. Hem tema hem mekân seçimleri hem de Bienal’deki bazı sanatçıların işleri bağlamında derinden etkilendiğim bir Bienal oldu.
2-Benim için 2022 yılı uzun zamandır gerçekleşmek istediğim bir sergiyi ve kitap projesini hayata geçirdiğim, duyu ve duygu düzeyinde insanların etkilendiği bir sergi olduğu için tatmin olduğum bir yıl oldu.
Yoğunluğum dolayısıyla Bienal ve paralelindeki diğer sergilerin tümünü gezememiş olsam da verimlilik açısından tatmin edici bir sezon olduğunu düşünüyorum.
3-2023 Mayıs ayında Galerist’te açılacak olan Hüseyin Bahri Alptekin sergisi için çalışıyorum. Umarım Hüseyin’e layık bir sergi olur.
Eda Erman – Istanbul Fringe Festival Kurucu Ortağı & İletişim Sorumlusu
1-Birkaç farklı iş, farklı farklı özellikleriyle hafızamda kaldı diyebilirim. İlk olarak Istırap Korosu’nu söyleyebilirim sanırım. Aslında klasik bir rejiye imkan veren bir metinken, seyirciyle iletişime geçen, dinamik, dikkat çekici bir sahneleme vardı. BAM İstanbul’un işlerinde böyle bir dil olduğunu hissediyorum, 2022’ye ait bir tiyatro yapmak için güzel bir rotaları var bence.
İzlemekten çok keyif aldığım bir başka oyun da Orchestra Theatre’ın Lora’sı oldu. Ekiple şahsi bir yakınlığım olmasının yanında metnin özellikle bizim yaş kuşağımız için çok içeriden bir takım hisleri tanımladığını düşünüyorum.
Istanbul Fringe Festival 2022’de ağırladığımız “What is Dance Baby Don’t Hurt Me, Don’t Hurt Me, No More” performansı da çok ayrı bir yere koyduğum bir iş oldu. Ekin Tunçeli’nin bu projesi, aslında çok “simple” bir zemine oturuyor, seyirci için eğlenceli bir yapı sunuyor. Ama satır aralarında çok çarpıcı etkiler olduğunu düşünüyorum; seyirciyi mecbur kıldığı konum, dansçılarla kurulan ilişkiler, vb. Aslında sadece “eğlenceli” bir performanstan fazlası var sahnede.
2-Pandeminin ardından herkesin hızla ve güçle geri döndüğünü hissediyorum. Herkesin biriktirdiği enerjileri, fikirleri, anlatma ve söz söyleme isteğini ortaya koyduğu bir sezon var bence önümüzde.
3-2023, Istanbul Fringe Festival’in 5. yılı olacak. 5. açık çağrımız 20 Aralık’ta başladı. Bu yıldan itibaren sınırlarımızı sorgulamaya başlıyoruz. Sınırları yeniden tanımlamaya, onları zorlamaya, kırmaya, bükmeye, belki değiştirmeye çalışacağız.
Öte yandan Istanbul Fringe Festival’dan bağımsız olarak, sevgili arkadaşım Berrin Dinçer Özbey ile birlikte bağımsız bir tiyatro oluşumuna hazırlanıyoruz. İki kadın olarak yola çıktık, önümüzdeki günlerde güzel çalışmalar yapabilmeyi umuyoruz.
Mark Levitas – Oyuncu, Yönetmen, Akademisyen
1-Salt tarafından düzenlenen Sahne’de 90’lar sergisi, gösteri sanatlarında disiplinlerarasılığın mekânlara, sahnelere ve sokaklara taşındığı bir dönemi bize yeniden hatırlatması ve tartışmaya açması bakımından heyecan verici bulduğum bir sergiydi. Sahne sanatlarında ise İstanbul Tiyatro Festivali kapsamında izlediğim Lost Dog topluluğu tarafından sahnelenen “Juliet ve Romeo”, metnin ve hareketin ustalıkla iç içe geçtiği, şiirsel olan Shakespeare metninin bugün nasıl yorumlandığını görmek açısından ilham verici bir gösteriydi. İngiliz yönetmen Ben Duke, tiyatro literatürünün en romantik çifti olarak bilinen Romeo ve Jüliet’i orta yaş hikâyesine taşırken gündelik hayatın içinde aşkın ters yüz edilişine oldukça ironik bir yerden yaklaşmış. Oyuncuların anlatı, dans, rol oynamak, şarkı söylemek gibi tüm ustalıklarını yetkin biçimde kullandıkları bu özgür ve çağdaş reji anlayışı beni bu sezon en çok etkileyen gösterilerden biri oldu.
2-Pandeminin en çok zarar verdiği alanlardan biri hiç şüphesiz sahne sanatları oldu. Bu yüzden 2021-2022 sezonunu yaraların sarıldığı ve seyircinin canlı olanla yeniden ilişkisini tazelemeye çalıştığı bir süreç olarak hatırlayacağım. Pandemi sonrası ekonomik anlamda da yıkıcı etkiler yaşadığımız bir döneme girmemiz tiyatroların tek kişilik oyunlara yönelmesine neden oldu. Salgın sırasında oyuncunun tek başına prova yapmasına olanak sağlayan ve prodüksiyon maliyetlerini aşağıya çeken bu durum yeni yazılan metinlerin anlatıya dönüşmesine yol açtı. Postdramatik ya da parçalı yapıdan oluşan çağdaş metinler yerini hikâyelere bıraktı. Tiyatro sanatçıları anlatıcı-oyuncuya dönüşen çağdaş meddahlar olarak sahnelerde yer aldılar. İstanbul’da alternatif mekânların önemli bir bölümü bu süreçte finansal nedenlerden ötürü kapanmak zorunda kaldı. Bu durum biçimsel arayışta olan ya da yeni mezunlardan oluşan genç toplulukların üretmesinin önünde büyük engel teşkil etti. Büyük mekânlar ise bu süreçte yaşadıkları kayıpları örtmek için kalabalık kadrolu müzikaller, ya da kitleleri peşinden sürükleyecek ünlü oyuncularla büyük prodüksiyonlar yapmayı tercih ettiler. Tüm bu olumsuz tablonun içinde en umut verici olan ise seyircilerin yeniden salonlara dönmüş olması.
3-Joan Yago’nun yazdığı ve benim yönettiğim Galataperform prodüksiyonu “Fairfly” 2022 yılının Ekim ayında ilk kez seyirciyle buluştu. Girişimcilik üzerinden neoliberal ekonomik düzende beyaz yakalıların yaşadığı çıkışsızlığı anlatan bu oyun 2023 yılında Das Das ve Alan Kadıköy’de oynamaya devam edecek. Yine 2022 yılında yönettiğim, “Ortak Yapım” projesi kapsamında Zorlu Psm tarafından prodüksiyonu yapılan, Yeşim Özsoy’un kaleme aldığı “Kum Zambakları” adlı oyun da düzenli olarak Zorlu Psm’de seyirciyle buluşmaya devam edecek. Ayrıca kurucu ortağı olduğum Platform Tiyatro çatısı altında yürüttüğümüz atölyelerin sonucunda genç oyun yazarlarının kaleme aldığı bir performans için çalışmalarımız sürüyor. Kadıköy Karga adlı barda Mart ayında seyirciyle buluşmasını planladığımız bu performans için genç yazarlarla atölyelerimiz yoğun bir şekilde devam ediyor.
Selin Söl – Daira Sanat Kurucu Yürütücüsü
1-Eylül 2022’de Yekhan Pınarlıgil küratörlüğünde Şahin Kaygun’un Oblique adlı sergisini Galerist’te izledim ve çok etkileyici olduğunu düşündüm. Öncelikle, bir proje olarak çok kıymetli buldum bu sergiyi. Artık hayatta olmayan bir sanatçının bu sergi ile tekrar hayat bulmasına adeta şahitlik ettik izleyiciler olarak. Daha önce hiç görülmemiş eserleri ile bir bakışta “işte bir Şahin Kaygun” dedirten, çok iyi bildiğimiz o ezber bozan yapıtları ilham veren bir kurulumla bir araya getirilmişti. Şahin Kaygun’un grafiksel vizyonunu ön plana çıkaran sergi, zamanının çok ötesinde ve biçim ve içerik olarak çağdaş sanatımıza büyük katkıları olmuş bir sanatçımızın hayatının ve eserlerinin tekrardan inşa edilmesi ile bir belge ya da arşiv görevini de üstlenmekte.
Sema Kaygusuz ve Yıldız Bayazıt’ın senaryosunu yazdığı ve gerçek bir hayat hikayesinden uyarlanan Bergen filmini de çok önemli buldum. İstanbul Sözleşmesinden çıktığımız şu dönemde, kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetlerinin yeni değil hep var olan toplumsal bir sorun olduğunu gözler önüne seriyor. Film, 80’li yıllarda geçen Bergen’in hikayesine odaklanıyor. O dönem oldukça üne kavuşmuş bir kadının bile erkek şiddetinden defalarca kaçamamasını anlatan senaryoyu izlerken günümüzde de hala bu sorunun çözülemediğini düşünürken buluyoruz kendimizi. Kadın cinayetlerinde sayısal olarak yıllar içindeki artışın nedenlerini de bize sorgulatan film, cezai uygulamaların yetersizliğine dair de bir hatırlatıcı niteliğini taşıyor.
2-Bu sezonu pandemi sonrası normal (PSN) olarak nitelendirebiliriz sanırım. Uzun bir aradan sonra tekrar tiyatro, sinema ve konser gibi kültürel etkinliklere katılabildik ve bunları ne kadar özlemiş olduğumuzu fark ettik. İstanbul Bienali’nin ve üst üste düzenlenen sanat fuarlarının da etkisiyle bu sonbahar çok nitelikli sergiler izleyebilme imkanına sahip olduk. Kasım’da İstiklal caddesinde yaşanan bombalı saldırı kaygı verici olsa da, sektörden insanların el ayak çekmemesi motive ediciydi.
3-Açık Atölye Konuk Sanatçı Programı’nda İlkbahar başvuruları 15 Ocak’a kadar açık. Seçici Kurulu’muz tarafından seçilen iki sanatçımız Şubat sonu itibariyle Daire Sanat’ta atölyelerinde yer alacaklar. Nisan ayı itibariyle de düzenli olarak atölyeler izleyicilere açık olacak. Dönem sırasında ayrıca seçilen sanatçıların üretim ve tecrübeleri doğrultusunda hazırladığımız bir seminerimiz de olacak. Dönemi her zamanki gibi bir kapanış etkinliği ve atölye sürecinin sergilenmesi ile kapatacağız, bekleriz 🙂
Kardelen Genç – KALEM Ajans / Yabancı Kurgu Ajanı
1-Hiç şüphesiz İTEF – İstanbul Uluslararası Edebiyat Festivali. Parçası olduğum bir işin reklamını yapmak asla istemezdim ama doğru söze ne denir diyerek bunu saklayamayacağım maalesef. 🙂
İki yıl aradan sonra fiziksel olarak ilk defa edebiyat severlere kapılarını açan festival gerek açılış töreniyle gerek etkinlikleriyle büyük ilgi gördü. Öyle ki yabancı basında bile adından söz ettirdi. 2023 İTEF için temamız “Yeryüzü Edebiyatı”. Gelecek yazarları ve tarihi henüz paylaşmıyoruz ama geçen seneden bile daha heyecanlıyız desem yeridir.
2-Ne yazık ki kur dengesinin düzelmediği, kağıt krizinin çözülmediği bir yıl daha geçirdiğimiz için, yine yayıncılığın yüzünün pek de gülmediği bir sene oldu. Özellikle hızla artan kitap fiyatlarıyla beraber okurlar da kitap satın almadan önce iki kez düşünür hale geldi. Fakat her şeye rağmen yeni yayınevlerinin kurulması, butik yayıncıların kitap yayımlamaya devam etmesi, bağımsız kitabevlerinin ayakta kalması sektöre umut aşılamaya devam ediyor. Bunların yanı sıra birtakım yenilikler de yolda. Yakında çok daha fazla sesli kitap ve e-kitap konuşacağız.
3-Halihazırda temsil ettiğimiz yayıncı ve yazarlara odaklandığımız, yeni temsil almadığımız bir iki sene geçirdik. Özellikle Covid dönemiyle beraber durgunlaşan sektörden nasibimizi biz de aldık. Bu yüzden bu sene artık yeni türler, yeni yazarlar keşfetmeye açığız. Özellikle tüm dünyayla beraber Türkiye’de de yavaş yavaş kendini göstermeye başlayan grafik roman yayıncılığındaki artışla beraber bu türdeki eserleri keşfetmek ve Türkiye’ye getirmek için sabırsızlanıyoruz.
Günseli Baki – Görsel Sanatçı, Fotoğrafçı, Kültür ve Sanat Yöneticisi
1-3 yıldır üzerinde çalıştığımız Fabrika projemizi bu yıl Ekim ayında sergiledik ve araştırma kitabını yayınladık bu yüzden 2022 sezonu bizim için oldukça yoğun geçti. Darağaç kolektifinin The Urban Arts kolektifiyle işbirliğiyle gerçekleştirdiği “Rotasyon” sergisi, Ahmet Gültekin’in “Gavur Mahallesi” ve Necati Sönmez’in küratörlüğünü yaptığı “Fahri Petek’in Gözünden Paris Okulu: 1945-1968 Fotoğrafları” sergileri dışında ne yazık ki İzmir’de güncel görsel sanatlar alanındaki diğer sergileri görme fırsatım olmadı.
Darağaç’ın Rotasyon sergisinin açılışında yer alan “Çarpık” isimli Onur Kocaer’in mahalle bostanının içinde yarattığı temsili bir gökdelenin üzerine Aşure’nin gerçekleştirdiği mapping uygulaması oldukça etkileyiciydi. Sergiye duo sanatçılar olarak katılan Rana Kelleci ve Gülden Ataman’ın mahallenin sokaklarını dolaşan “360” isimli çalışması da hem kendi hikâyesini içinde taşıması hem de “oyun” yaklaşımını içermesi açısından aklımda kalan işlerden. Merak edenler için linklerini aşağıya bırakıyorum. Biyokimya doktorası için 1949’da Paris’e giden eczacı Fahri Petek’in çektiği fotoğraflardan oluşan Fahri Petek’in Gözünden Paris Okulu sergisi ise hem farklı sebeplerle Paris’e göç eden Türkiyeli entellektüellerin yaşamlarına tanıklık açısından heyecan vericiydi hem de Fahri Petek’in “sürgün fotoğrafçısı” yanını keşfetmemizi sağladığı için ilgi çekiciydi. Fransız Kültür Merkezi’nin yayınladığı sergi kitabını da kütüphanemize katabildiğimiz için çok mutlu olduk. Mikro kültürel hafıza mekânlarına odaklanan Mahal Aura sanatçılarının çalışmaları çok ilgimi çekiyor ancak bu yıl sergi açılışlarımız çakıştığı için nihai sergiyi göremesem de, süreci sosyal medyadan keyifle takip ettim ve Hatay’a ışınlanmak istedim.
Görsel sanatlar alanını bu yıl yakından takip edemesem de sahne sanatları alanında çok etkilendiğim oyunlardan bahsedebilirim: Leydi Bright’ın Deliliği, gelecek vaadeden genç oyuncu Bora Çınar’ın muhteşem performansıyla yalnızlık ve kırılganlık üzerine bir oyun. “Siz yalnızlık hakkında hiçbir şey bilmiyorsunuz” cümlesiyle başlayıp, kalbimizin tam ortasında düğümleniyor. Bir de “Istırap Korosu” oyunu! Oyuncular Seda Türkmen ve Deniz Karaoğlu’nun olağanüstü performansıyla nefes kesici bir oyun. Oyunda çok sesli bir apartman hikâyesi anlatılıyor. Oyun bittiğinde uzun süre yerimden kalkamadığımı ve aynı gün bilet aldığım başka bir oyuna, bu oyunun üzerine başka oyun izleyemem bugün diyerek gitmediğimi hatırlıyorum. Oyunun metninden alıntıyla:
Kendi Halinde… “Sessiz” ve “Huzurlu” bir apartman…
Ayak seslerinin,gıcırtıların, çığlıkların, kahkahaların birbirine
Karıştığı tuhaf bir gece…
Merhaba komşular, hanımlar, beyler!
Örtün kapınızı pencerenizi!
Şşşttt sessiz…
Şşşttt yavaş…
Istırap yazılır, ızzzdırap çekilir!
Ve tabi bu yılın bence yine en iyi sanat etkinliği açık ara Bergama Tiyatro Festivali, öve öve bitemem. Müzik performanslarından ise bu yıl Bozcaada Jazz Festivali’nde dinlediğim; iki güzeldir diyerek konsere iki kişi başlayıp, üç güzeldirle devam ederek konseri 4 kişi ve müthiş bir enerjiyle bitiren Alp Ersönmez ve Çağrı Sertel şahanelerdi; pop up konserlerde Arda Alper & Saynur Eren’i de anmadan geçemiyorum. Ve bu yılın bana en çok ilham verici işi ise sinema alanından; Alejandro Inarritu’nun Bardo, Bir Avuç Doğrunun Yalan Yanlış Güncesi.
2-Bu sezonu Sarı Denizaltı Sanat İnisiyatifi’nin çalışmaları açısından değerlendirebilirim ve bizim için çok verimli geçtiğini söyleyebilirim. Yücel Tunca ile birlikte gerçekleştirdiğimiz transdisipliner bir hafıza çalışması olan Fabrika; Mekanın Hafızası, Hafızanın Mekanı projesi ürettiği araştırma kitabı ve fabrikanın görsel belleğinin arşivlenmesiyle Bergama’nın toplumsallaşma ve kalkınma sürecinde çok önemli bir yere sahip olan Sümerbank Bergama Tekstil Fabrikasının hafızasının geleceğe aktarılmasına katkıda bulundu. “Emeğin Miras Hakkı” kavramı üzerinden işlenen sergiyle birlikte düzenlenen panellerde, endüstriyel miras alanlarına nasıl bakmamız, korumak ve geleceğe aktarmak için bu alanları nasıl ele almamız gerektiğini de tartışmaya açmayı da başardığını söylemek mümkün. Ayrıca proje ortaklarımızdan biri olan Gazhane Çevre Gönüllülerinin Hasanpaşa Gazhanesi üzerine yürüttükleri mücadele süreci ve Müze Gazhane’nin açılmasından sonraki dönemde de yönetimde de aktif katılım isteklerini sürdürmeleri ve tüm bu deneyimleri panellerde Bergamalılara aktarmaları, fabrikanın geleceğine yönelik tartışmalara da katkı bulunması açısından önemliydi. Üniversiteli gençlerin bu proje sürecinde ürettikleri mimari tasarım fikirleri de fabrikanın mekânsal anlamda korunmasına ve kent hafızasındaki yerinin güçlendirilerek geleceğe taşınmasına yönelik somut öneriler sunmuş oldu. Kültür için Alan tarafından desteklenen projenin sergisi ise birçok şehirden ziyaretçileri ağırlayarak kısa sürede 900 kişiye ulaştı. Bu da bizim için gerçekten mutluluk vericiydi. Ama elbette prekarite sınıfından olan her bağımsız sanat alanı gibi biz de bu çalışmayı fon almadan gerçekleştiremezdik. Bunun da altını çizmek gerek.
3-Ocak sonunda Fabrika projesinin web sitesini yayınlıyoruz, onun çalışmaları devam ediyor. Aynı zamanda 21 Mart’ta açılacak İzmir Akdeniz Bienali’nin yaratıcı alanlar bölümünde koordinasyonunu üstlendiğim “Güncel Sanatta Anlatılar ve Olanaklar Atölyesi” ne yoğunlaştım. Bu alanın duyuruları bienalin web sitesinde ve sosyal medyasında çok yakında duyurulacak. Bir atölye serisinden oluşan bu yaratıcı alanın dokümantasyon sergisi de diğer alanlarla birlikte Mart sonunda açılacak. Mayıs ayında ise bir sergi var, bunun üzerine arkadaşlarımızla birlikte çalışıyoruz, henüz kavramsal çerçeve üzerine konuştuğumuz için detayları şu an paylaşamıyorum. Temmuz ayında da yine detaylarını ne yazık ki henüz paylaşamayacağım bir proje daha yayınlanıyor olacak. Bunların yanı sıra 2022’nin 8 Mart’ında tüm kadın ve Lgbti+ fotoğrafçılara, fotoğraf temelli görsel sanatçılara, akademisyenlere, sanat yazarlarına, editörlere ve kültür sanat yöneticilerine dayanışma çağrısı yaptığımız Vatoz Platform’un da kolektif projeleri üzerine arkadaşlarımızla birlikte çalışıyoruz; şimdilik Vatoz’a Çarpanlar podcast serisinin 2. sezonunun Mart ayında başlayacağını buradan söyleyebilirim. Umarım 2023, ülkedeki tüm olumsuz koşullara rağmen umut vaadeden, özgür ve adil bir yıl olur.
İlgilisi için bazı linkler:
360 – Rana Kelleci & Gülden Ataman (link) / İç İçe – Aşure (link) / Fahri Petek’in Gözünden Paris Okulu: 1949-1968 Fotoğrafları (link) / Fabrika; Mekanın Hafızası, Hafızanın Mekanı (link) / Vatoz Platform (link) / Mahal Aura (link) / İzmir Akdeniz Bienali (link) / Bergama Tiyatro Festivali (link)
Ahmet Said Kaplan ve Nebi Cihan Çankaya – DECOL Kurucuları
1-Bizi geçtigimiz yıl en çok etkileyen ve ilham veren, eserlerin kendisinden ziyade teknoloji araçlarındaki gelişmeler oldu. Özellikle GPT-3 modelleriyle yapay zekanın kolay kullanılabilir ve herkesçe erişilebilir olması, web3 teknolojilerinin yaygınlaşmaya başlaması, hızla gelişmeye devam eden açık kaynaklı yazılım geliştirmeleri, üç boyutlu ve gerçek zamanlı görüntü üretme ve işleme sistemlerinde yaşanan olağanüstü sıçrama, NFT kullanımının artması ve bu alanda yaşanan gelişmeler bunlardan bazıları. Webb Teleskobu gibi uzay araştırmalarında yaşanan sıçramalar da yakın zamanda sanatçıların üretimlerini kavramsal olarak da çok etikleyecek gibi görünüyor. Bu gelişmeler, önümüzdeki dönemde dijital sanat için teknik kapasiteleri akılalmaz seviyelere çıkaracak ve çok daha heyecan verici üretim yöntemleriyle çalışabilmemize olanak sağlayacak.
Geçen sene bahsettiğim teknolojileri sanat ile buluşturduğumuz projeler arasında Arçelik’in sipariş verdiği interaktif enstelasyonumuz “In Touch With Nature” ve Sompo Sigorta’nın yeni binasında sergilenen “Moment” en etkileyici projelerimizden oldu.
Sanat camiasında, uluslarası alanda Fuse’un eserleri ve gelişimi ile 404.zero ekibi bizi oldukça etkiliyor. Mekansal yerleştirmeler, immersive entelasyonları ve performans işleri ilham verici projeler. Türkiye’de ise, AKM açılışında, bir parçası olmaktan da çok keyif aldığımız NOHLAB sergisi “Flow; Ha:ar’ın Mind Flow ve Disruption en dikkat çekici olanlardı diyebiliriz.
2-Pandeminin azalması ve bitme noktasına gelmesi, bizler için de olumlu oldu, özelikle fiziki etkinliklerin 2020’nin başındaki kıvamına gelmesi, kaldıgımız yerden çalışmalarımıza devam etmemizi mümkün kıldı.
Geçtiğimiz yıl oldukça fazla üretim yaptık, bu üretimler bizim hem kendimizi güncellediğimiz, hem de farklı deneysel alanları deneyimlediğimiz süreçler oldu. Yerebatan Sarnıcı’nda sergilemiş olduğumuz “Echoes of Basilica” en çok ses getiren projelerimizden oldu. Ekip olarak yapmayı en sevdiğimiz proje ise Arçelik’in sipariş ettiği “Intouch with Nature” ve Boyner’in sipariş ettiği “Through Nature” projeleri oldu.
Pandemi, NFT’nin ve kapsayıcı deneyimlerin yaygınlaşması, dijital eserlerlere olan talebi had safhaya çıkardı. Taleple birlikte, arzın da artmasını sağlamanın doğal sonucu olarak pek çok convensiyonel ya da analog sanatçı dijital sanat üretme pratiklerini öğrenmeye başladı veya dijital sanatçılarla işbirliklerii arttı. Pandemiden önce dijital sanat eserleri çoğunlukla ya kurum etkinliklerinin sahipliğinde gösteriliyor veya adiren, Akbank Sanat, Contemporary Istanbul ve Borusan Contemporary gibi büyük kurumlarda. Son dönemde küçük ve orta ölçekli galeriler de bu rüzgarı arkalarına alıp dijital sanat odaklı sergiler yaratılmaya başladı.
DECOL olarak biz de, özellikle interaktif sanat alanında bir öncü olduğumuzdan, bu rüzgardan en olumlu etkilenen stüdyolardan olduk. Bu durum daha deneysel işlerimizin, sipariş verenler tarafından kabul edilmesi düzeyini artırdı. Ayrıca talebin artması sonucu stüdyomuzdaki çalışan tasarımcı, yazılımcı ve sanatçı sayısını artırmamızı sağladı. Pandemi öncesine göre 3 kat daha büyük bir ekibimiz var diyebiliriz. Ve ekibimize ayrıca eğitim vererek kapasitelerini de artırmaya başladık.
DECOL tarafında bir diğer önemli gelişme ise yıllardır hayalimiz olan bir kültür sanat ürünü üretmek oldu. Omnea ismindeki, kreatif dünyayı odağına alan metaverse platformunu çıkardık. Fiziksel ve sanal evreni bir araya getiren,hibrid deneyimlere imkan veren pek eşi benzeri olmayan bu ürünü 2023’te daha çok duymaya başlayacağımızdan eminim.
3-2023 hepimize iyi geleceğini umuyoruz. Türkiye için, siyasi ve ekonomik karışılıkların çok olacağı bir yıla hazırlandığımızı öngörüyoruz. Bunun yanında, yukarıda bahsettiğimiz teknolojik gelişmelerin ise sanat üretimini doğrudan etkileyeceğine ve teknik olarak sanatçıların üretim metodllarını değiştireceğine eminiz. Biz de bu teknolojieri kullanmayı, planladığımız eserleri üretmeyi ve sergilemeyi planlıyoruz.
DECOL olarak bir çok planımız var, öncellikle sanat ve kültür odaklı metaverse projemiz Omnea’yı herkesin kullanımına açmak, ekip olarak geliştirdiğimiz teknolojileri eserlerimizde kullanmayı düşünüyoruz.
Metaverse ve fiziksel dünya arasında bir portal olma niteliğini taşıyan “Contact” serimiz üzerine çalışıyoruz. Hem Omnea metaverse’ümüzü, hem de farklı ışık teknolojilerini bir araya getirdiğimiz, metaverse ziyaretçileriyle fiziksel ziyaretçileri birbirine bağlayan bir portal olarak tanımladığımız öncü bir proje olacağını düşünüyoruz. Burada, özellikle immersive deneyim kavramını bir üst noktaya çıkartıp sadece yüzeyleri kaplayan görüntülerle değil hacmi kapsayan ve “volumetric immersive” olarak tanımlayabileceğimiz bir enstelasyon üzerine çalışıyoruz.
Dijital sergilerini tümüyle bizim yaptığımız bir müze projesinin de tanıtım videolarını yakında paylaşıyor olacağız. Ayrıca, anlaşma sürecinin sonlarına yaklaştığımız bir başka müze projesi için de hazırlık halindeyiz.
2022 yılında ürettiğimiz ancak daha paylaşıma sokamadığımız, 3 tane çok önemli projemizi 2023 ilk çeyreğinde peyderpey takipçilerimizle paylaşacağız. Contemporay Istanbul’un Fişekhane’de 12 Ocak’ta açılacak Seçici İletken sergisinde, kurucu sanatçımız Ahmet Said Kaplan’ın yeni eseri Floating Metter premierini yapacak.
Gözde İlkin – Görsel Sanatçı
1- ve 2-Melih Kıraç’ın Leyla Postacıoğlu ve Mihran Tomasyan ile birlikte Yapı Kredi Kültür Sanat’ta “Memento İstanbul – Hristoff Aile Arşivi” sergisinden yola çıkılarak ürettikleri İstanbul’da herkes nasıl? performansı ile başlamak isterim. Serginin ve aile arşivinin bedensel kaydını tutan performansın videosu Yapı Kredi Kültür Sanat YouTube üzerinden izlenebiliyor.
Dilşad Aladağ ve Eda Aslan’ın izini sürdükleri İstanbul Üniversitesi Botanik Enstitüsü’nün, kurulumundan bugüne nasıl bir enkaza dönüştürüldüğünün kaydını tutan Unutma Bahçesi, mekan düzenlemesi ve bir hafıza sahnesi olarak aklımda kalan işlerden, Fatoş Irwen’in Tütün Depo’sunda gerçekleşen Olağan Zamanın Dışında adlı sergisi ve sergide yer alan 5 Nolu Diyarbakır Cezaevi’nde geçen sürecin izlerini duvar sıvalarından ürettigi motiflerle sunduğu Zaman Kayıtları (2019-2020) adlı işi, Pera müzesinde gerçekleşen Ve Şimdi İyi Haberler sergisi bu döneme ayna olan sergilerdendi. Burada Görülecek Bir Sey Yok bölümünde karşılaştığım Matias Faldbakken’in günlük gazete, mürekkep ile kurguladığı O Lanet Olasıların Basacağı Son Gazetenin Kapağında Görüşürüz #6 2014 adlı işi aklımda kalan işlerden oldu.
Salt mekanda Sahnede 90’lar sergisi bu dönem beni en çok heyecanlandıran sergilerden biri oldu. 90’lardaki üretimler ve kamusal alanın sürekli bir sahneye dönüşmesi ihtimalini, üretim ve fikirlerin kolektif buluşmalarla nasıl şekillendiğini yeniden hatırlamak ilham verici. Sergi 12 Şubat’a kadar Salt Beyoğlu ve Galata mekanlarında devam etmekte.
OMM Eskisehir Maziye Bakma Mevzu Derin sergisinde gösterilen erkekler arası iktidar ve gövde gösterisine gösterisine odaklanan Olgaç Bozalp’in Dayılar serisi, Pera Müzesinde yeni açılan, küratörlüğünü Alistair Hicks’in gerçekleştirdiği Paula Rego sergisi ve sergide yer alan Köpek Kadınlar serisi aklıma düşen işlerden. Hayvandan insana ve tekrar hayvana dönüşen beden formları birer başkaldırı performansı olarak okunabilir.
Ruth Asawa’nın 2021 yılında David Zwirner galeride gerçekleşen All Is Possible görme şansı bulduğum, aklımda kalan sergilerden. Doğadan ilham alarak ürettiği formları işleyişi ve dokuma tekniği ile oluşturduğu manzaralar aklımda.
Geçen yıl içinde farklı sahnelerde izleme şansı bulduğum Çıplak Ayaklar Kumpanyası’nın Taşıdıklarımız ve Beykoz Kundura sahnesinde gösterilen Manuel Infante’nin Taşa Nasıl Dönülür? adlı oyunu ilham veren gösterimlerdi.
Pandemi sonrası açılmaya başladığımız 2021-22 süreci benim için ekip çalışmaları ile şekillendi.
Kadınlık ve Sürdürülebilirlik sergisi kapsamında SGDD- ASAMi işbirliği ile farklı coğrafyalardan kadınlarla çalışma ve birlikte hikayelerimizi paylaşma şansımız oldu.
2022 yılında küratör Duygu Demir ve koreograf Aslı Öztürk ile sabit bir sergiden sahneye dönüşen, ürettiğim işlerin ses ve hareket eşliğinde mekanda yeniden örüldüğü kolektif bir çalışma gerçekleştirdik. Çalışmaların ortaklıklarla yön değiştirdiği, yeni bir yola ve hikayelere açıldığı bir dönem oldu.
3-Bu sene, Temmuz ayında Övül Durmuşoğlu ve Joana Warsza küratörlüğünde gerçekleşecek Autostrada Bienali ve gelecek sonbahara Galeri Paris-B’de gerçekleşecek bir solo sergi şekillenmeye başladı.
Şule Ateş – Küratör, Tiyatro Yönetmeni
1-İlginç bir sezondu, paralel sergiler Bianel’in kendisinden daha heyecan vericiydi. SALT’ın Sahnede 90’lar sergisi ve Abdülmecit Efendi Köşkü’ndeki ‘İsmi Lazım Değil’, sergisi benim görebildiğim en etkileyici sergilerdi.
Aynı şekilde, Devlet Tiyatroları Uluslararası Kadın Oyun Yazarları Tiyatro Festivali’nde izlediğim, Rüya Makinesi (Almanya) ve A.L.S.O (Brezilya) ile Kundura Sahne’nin getirdiği, Şilili yönetmen Manuela Infante’nin ‘Taşa Nasıl Dönülür?’, oyunları İstanbul Uluslararası Tiyatro Festivali’nin seçkisinden daha ilgi çekiciydi.
Yine ana arterin dışında bir festival olarak Kurtuluş’ta eski Rum okulunda yapılan Mahalla Festivali ve sergisi, etkinlik mekânının da etkisiyle oldukça etkileyiciydi.
Bu sezon ilk kez yapılan ve organizasyonunda yer aldığım Kaş Tiyatro Günleri özeldi benim için. Yeni bir festival başlattık…
Bunlar dışında, sezon içinde izlediğim üç oyun beni epeyce etkiledi: Nora2, Onikinci Ev ve Gomidas.
2-Salgın sonrasındaki ilk tiyatro sezonunun, tüm olumsuz koşullara rağmen son derece canlı geçtiğini fakat bu canlılığın niteliksel değil, niceliksel olduğunu düşünüyorum. Mekân, oyun ve seyirci sayısı artıyor gibi görünüyor ama niteliksel olarak bir ilerleme olduğundan hiç emin değilim. Hatta gerileme var gibi geliyor bana fakat bu değerlendirmeyi tiyatro yazarları ve eleştirmenler yapmalı aslında… Mesela eleştirmen sayısında, teori kitapları konusunda bir artış olduğundan söz edilebilir mi? Oyun ve mekân sayısı artıyor, çünkü sektördekiler yaşamak için para kazanmak zorundalar. Oyun sayısı arttıkça seyirci de artıyormuş gibi görünüyor ama gerçekten artıyor mu? Tek bir istatiksel araştırma yok. Nasıl bileceğiz?
Salgın sırasında birçok tiyatro kapandı fakat birçok yeni salon da açıldı. Kadıköy Belediyesi’nin açtığı salonlar son derece heyecan verici. Keşke diğer CHP Belediyeleri de aynı şeyi yapsa… Fakat bu salonlar da hep aynı kişilere tahsis ediliyor. Bu salonlardan hiç birinde oynamayı başaramamış olmak beni epey üzüyor açıkçası… Çok zor bir iş yaptıkları ortada fakat bu salonlardan gün alabilmek için nasıl bir kriterleri olduğunu merak ediyor insan. Daha şeffaf bir değerlendirme süreci bekliyoruz.
Ekonomik koşullar giderek ağırlaşıyor ve bu da sanatsal tercihleri giderek daha büyük oranda belirliyor. Tiyatro özelinde, sanat kurumları ve festivaller, riski mümkün olduğunca azaltmak için, seyircisi garanti olan yapımlara yöneldiler. Bu da, ortalama 250 TL olan bilet fiyatını ödeyebilecek gelire sahip bir kitleye, oyunlar üretmek, festival programlamak anlamına geliyor. Dolayısıyla içerik ve estetik form, bu üst gelir düzeyine sahip kitle tarafından belirlenmiş oluyor. Kurumlar bunu itiraf etmekten hoşlanmasalar da durum bu ne yazık ki… Gişe geliriyle ayakta duran tiyatroların ticari olmaması düşünülemez. Seyircinin eğitim ve kültür düzeyi sizin üretimlerinizi belirler…
Bu sezon, daha fazla mekân, yüzde anlaşması yerine kira ile çalışmaya başladı. Bizimki gibi küçük tiyatrolar ise masrafı düşük, az kişilik hatta tek kişilik oyunlarla krizi göğüslemeye çalıştılar. Tek kişilik oyun furyası salgından önce başlamıştı gerçi fakat artarak devam ediyor. Tiyatro estetiği üzerine araştırma yapan çok iyi tek kişilik prodüksiyonlar var elbette. Fakat tek kişilik oyun zor bir iştir aslında… Belli bir ustalık gerektirir. Geçen gün konuştuğum bir jüri üyesi, tek kişilik oyunlardan artık gına geldiğinden yakınıyordu.
Özetle şunu söyleyeyim, ekonomik kriz, doğal olarak, tiyatro içeriği ve estetiğinde de krize neden oluyor. Fakat bunlar Türkiye Tiyatrosu için yeni durumlar da değil.
Sevindirici haber, bir iki AB fonu, İKSV, en son da Alan İstanbul gibi kurumların, prodüksiyona destek vermeye başlamış olmaları… İKSV nin fonu gibi hala ağırlıklı destek metne yönelik, metinli tiyatroyu desteklemeye yönelik fakat yine de güzel yenilikler bunlar. Tiyatro estetiğini geliştirmeye, güncellemeye yönelik araştırmalar, laboratuvarlar, eğitim programları ve deneysel sahnelemeleri yapabilmek içinse Avrupa kurumlarının destekleri dışında bir şansımız yok ne yazık ki… Bunların da çok çok azı, doğrudan oyun/gösteri prodüksiyonuna destek veriyor. Yine de Culture Civic, Avrupa Birliği Sivil Düşün Programı ve British Council Türkiye’nin, Yaratıcı İşbirliği Hibe programı gibi programların desteği, nefes alacak alanlar oluşturmamıza yardımcı oldular.
Şu ana dek, sadece kendi sanatçılarını destekleyen British Council’ın, Türkiye ve İngiltere arasındaki işbirliği projelerine doğrudan destek vermeye başlaması, bu sezonun en güzel sürprizlerinden biriydi.
3-2022’nin sonunda başladığım ve British Council Türkiye Yaratıcı İşbirlikleri Hibe Programı tarafından desteklenen, ‘Posthuman Bir Çağda Performans Sanatı ve Ucubeler Sirki projesi’ devam ediyor. Şubat sonunda projenin LAB ayağı tamamlanacak. Devamında, çalışmaya devam ederek, mayıs civarında performansı sergilemeye başlamak istiyorum.
Kaş Genedos Kültür ve Yaşam Kooperatifi’yle birlikte, Culture Civic Kentler Arası İşbirliği programına yaptığımız başvuru kabul edildi. Açıkalan Kaş başlıklı bu projenin küratörüyüm. Mart 2023’de başlayacak proje kapsamında Kaş, Bergama ve Hemşin’de yürütülen doğa ve iklim mücadelelerinden yola çıkarak, bu ilçelerde, kamusal ve katılımcı performans üzerine atölyeler yürüteceğiz.
İkinci Kaş Tiyatro Günleri’nin organizasyonu üzerine çalışıyoruz. Ekim 2023’de yapılacak festival kapsamında tiyatro ve performans atölyeleri organize etmeyi düşünüyorum.
2022’nin başından beri, aplikasyon üzerinde bir gösteri merkezi kurmak için yazılımcı ya da yazılım bütçesi arıyorum. 2023’de de aramaya devam edeceğim. Bulursam, Dijitallab Performans APP isimli dijital bir gösteri merkezim olacak ve bu merkez, artırılmış gerçeklik kullanarak tasarlanan, mekâna özel ve takibe dayalı (seyircinin mekân içinde yer değiştirdiği) hibrid performanslar hazırlayıp sunacak.