unnamed, Arda Büyük
unnamed, Arda Büyük

“Ruhunu Görebildiğimde Gözlerini de Çizeceğim” // Burcu Dimili

4 Mart 2023

Arda Büyük’ün son sergisi “Amorphe”, geçtiğimiz ay Decollage Art Space’de ziyarete açıldı. Sanatçının güzellik ve çirkinlik kavramına kendi bakış açısıyla yaklaştığı eserlerini bir araya getiren sergi biçimsizlikten yola çıkıyor. Geçtiğimiz günlerde sona eren sergiyi sanatçıdan dinledik.

Eserlerinin şekilsiz ve biçimsiz olmalarının en temel özelliğinin izleyiciyi tanıdık formlara karşı yabancılaştırmak olduğunu söyleyen Arda Büyük’ün çalışmalarının merkezinde doğa ile temas yer alıyor. İnsanın sadece özgürken kendi olabildiğine inanan sanatçı bu düşünceden ilhamla kendi dünyasının kapılarını aralıyor.

Sergiye adını da veren “Amorphe” kavramı seçkideki eserlerin temelini oluşturuyor. Eserleriniz şekilsiz, biçimsiz olma hâliyle nasıl bir diyalog kuruyor?

Aslında eserlerimin şekilsiz ve biçimsiz olmalarının en temel özelliği izleyiciyi tanıdık formlara karşı yabancılaştırmak. Formlar ne kadar değişirse değişsin doğayla herhangi bir temas kurmayı amaçlıyor. İzleyicinin resimlerime bakarken yabancılaşması gerek bazen de yalnızlaşması. Tekrar dile getiriyorum “İnsan sadece özgürken kendi olabilir”. Bu özgürlüğü kazanmak için önce kendime sonra da bu sergi ile izleyiciye bir kapı aralamak istedim.

Evrendeki düzensizliğin bile aslında bir düzeni olduğu iddiasında bulunan kaos teorisini aklıma getirdi çalışmalarınız. Tek tek baktığımızda biçimsizlik hâkim olsa da hepsini bir arada gördüğümüzde adeta ütopik bir dünyanın karakterleriyle karşılaşıyoruz. Hepsinin ayrı bir hikâyesi olduğundan bahsettiğiniz bu eserlerdeki karakterlerin ortak bir öyküsü var mı?

Bir bütünün temel taşları aslında resimlerim. Sanatçılar yaptıkları müzikle, resimlerle ya da yazdıkları şiirlerle hep bir dert anlatmak ister, bazen acı bazen mutluluk. Dert anlatmak denilince kafanızda bir olumsuzluk oluşuyor olabilir ama benim bir derdim yok, benim bir görevim var. Ben sanatı doğa üstü gücüm olarak görüyorum ve bu benim iç dünyama başka dünyalara bazen de başka insanların dünyalarına kadar ulaşmamı sağlıyor. Kaynağını hiç sorgulamadığım bir güç. Bir ortak öykü mü bilmiyorum ama benim öyküm bu.

Eserlerinizin temelini günümüz ve gündemden öte geleceğe ve varoluşa dair düşünceleriniz oluşturuyor. Gelecek ile çalışmalarınız arasında nasıl bir ilişki söz konusu?

Aslında gelecek dediğimiz şey de son noktayı koyduğumuz yerden sonrası için bir geçmiş olacak o yüzden ben resimlerimde sonsuz bir zamandan bahsediyorum. Bu yüzden kural yok, duygular ve karakterler hep kendi özünde, çoğunlukla çıplak ya da onları ifade eden aksesuarlar giydirilmiş. Bazen tanımsız hayvanlar ile korunuyor ya da gözlemleniyor.

Eserlerinizdeki karakterlerin ortak noktalarından biri her birinin tek gözünün kapalı olması. Bunun özel bir sebebi var mı?

“Ruhunu görebildiğimde, gözlerini de çizeceğim” der Modigliani büyük aşkı Jeanne’a. İlham noktam bu hikâyedir ancak farklı olarak benim resimlerimde kendilerine olan bakışlardan rahatsız olan insanlarım var. Bu bazen onların ümitsizliğini, suçluluğunu bazen de gerçekleri görmeyecek kadar varoluş amaçlarına uzak olduklarını temsil eden bir durum diyebilirim.

Bir diğer ortak özelliğin çok renkli diliniz olduğunu söyleyebilirim. Her eserde farklı tonlar bizi karşılıyor. Bunu nasıl sağlıyorsunuz?

Ben renkli bir karakterim, iç dünyamda ne kadar derine inersem beni orada bir o kadar güzel renkler karşılıyor. Çok küçük yaşlardan bu yana resim yapıyorum hiç vazgeçmedim, bu yolculuğun bana renklerin uygulamasında büyük bir deneyim sağladığını düşünüyorum.

Güzellik ve çirkinlik algısı arasındaki çizginin bulanıklaştığı, kalıpların yıkıldığı bir yüzyılda yaşıyoruz. Bu tanımlamaların sizin için ifade ettikleri neler?

Bununla ilgili birkaç yıl önce söylediğim bir sözü tam da sorunuzla örtüştüğü için yinelemek istiyorum: “Benim sanatımda güzellik yok. Birileri resmimin karşısına geçip yaratmış olduğum çirkinliğe hayranlık duyuyor, ben ise bunu başardığım için kendime.”

Ordu’da yaşayıp çalışmalarınızı gerçekleştiriyorsunuz. Metropolden uzak olmak üretimlerinizi nasıl etkiliyor?

Altı ay kadar önce buraya yerleşme kararı aldım. Gerçekleştirmem çok hızlı oldu. İnsanın kendini gerçekleştirmesi için bir şehre ya da başka bir insana ihtiyacı olduğunu düşünmüyorum. Dört beş yıl Beyoğlu / İstiklal’de yaşayıp atölye çalışmalarımı orada gerçekleştirdim. Bundan sonrası için de her an başka bir şehre gidebilirim. Her şehir bir deneyim, buraya sakinlik için gelmedim doğa için geldim. Tıpkı İstanbul’a kargaşa için gelmem gibi sadece yine bir şeyleri ters yaptım. Ben köyde büyüdüm, orada çocukken evimize gelen misafirleri çizermişim haberleri olmadan hızlıca ve ayaktan başlayıp kafayı da en son yaparmışım. Bunu okullarda tam tersi öğretirler hâlâ dahi tersten başlarım ben her işe. İnsanlar yaşları ilerleyince sakin şehre yerleşirler bende tersi olmuş. Benim bir şeyleri ters yapmam çok küçüklükten geliyor yani.

Gelecek projeleriniz arasında neler yer alıyor?

Gelecekte daha kabullenişin izlerini taşıyan resimler yapmaya ve dünya insan ilişkilerini, doğa üstü hikâyelerimi resmetmeye ve paletime yeni renkler eklemeye devam edeceğim diyebilirim.

Burcu Dimili

2012’de İstanbul Üniversitesi Sosyoloji Bölümü'nden mezun olan Burcu Dimili, uzun yıllar Artful Living'te Genel Yayın Yönetmenliği görevini sürdürdü. Yıllar içerisinde pek çok yayında yazar ve editörlük yaptı, birkaç yıldır pr ve basın ilişkilerine yoğunlaştı. Şu anda aralarında Performistanbul, Versus Art Project, Decollage Art Space, İmalathane ve Collect Gallery’nin de yer aldığı pek çok sanat kurumu ve sanatçının pr ve basın ilişkilerini yürütüyor. Ayrıca sanat yazar ve editörlüğüne aktif olarak Kolekta, Artdog, Vogue, Artful Living, The Magger, Mercado, İstanbul Art News, Sanat Dünyamız gibi mecralarda devam ediyor.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

Kaçırmayın!

“Bir Hayalin İzinde” programının ilk mezunları

“Bir Hayalin İzinde” Programı İlk Mezunlarını Verdi

İstanbul Modern ve Bosch Ev Aletleri’nin, sanat eğitiminde toplumsal cinsiyet
Marco Lupo

Marco Lupo’dan Bir Katliamın Edebî Kaydı: Hamburg

Alman yazar Marco Lupo’nun 2019’da Campiello İlk Roman Ödülü’nü alan