Ulay
Ulay

Sanat Tarihi’nin Kötü Adamı!

18 Ağustos 2024

Felsefe’de kötü tanımı pek çok filozof için değişmiştir. Ancak Teist ve Ateistlerin kötülük yorumunun değişmesinde temel neden benimsedikleri inanç ve yaşam biçimleri olmuştur. Aristippos, zevk veren şeylere iyi; acı veren şeyleri ise kötü olarak tanımlamıştır. Herakleitos, kötü ile iyinin birlikte olmaları gerektiğini; biri olmadan diğerinin var olamayacağını öne sürmüştür. Sokrates için, durum epey farklıdır. Ona göre kötülük, iyiliğin zıttıdır. Sokrates, eşyayı ya iyi ya kötü, veya ne iyi ne de kötü olarak sınıflandırmaktadır. Örneğin; ona göre sıhhat, ilim, zenginlik gibi şeyler iyi; bunların karşıtları kötü; gezmek, dinlenmek okumak gibi insan eylemleri ise, ne iyi ne de kötüdür. Spinoza ise; iyi ve kötü kavramlarını, sevinç ve keder duygularıyla açıklamıştır. Bir şey, bizi sevinçli ya da kederli yapıyorsa; bu durumda o şey, iyi ya da kötüdür. Kötülük kavramı da, genellikle “doğadan gelen ya da bilinçli insan eyleminin sonucu olan ve insan varlığına bu dünyadaki yaşamında büyük zarar veren durum, oluşum ya da şey” olarak açıklanmaktadır.

Platon kötülük için şunları söyler; “Hiç kimse bile bile kötülük etmez. Kötüler, vücutları kötü olduğu, kötü eğitildikleri için kötüdürler. Ama insan, bütün gücüyle, tahsil ve terbiyesiyle, yaşayışıyla kötülükten kaçmaya, onun zıttı olan erdeme (iyiliğe) varmaya çalışmalıdır. İyi olan her şey güzeldir. Güzel de hiçbir zaman orantısız olmaz. O halde, bir canlı, güzel olabilmek için tam bir orantı içinde bulunmalıdır”.

Kötülük temelde üç çeşide ayrılır, Tanrı’dan doğan doğal kötülük; insandan meydana gelen ahlaki (moral) kötülük ve evrenin mükemmel olmaması ile alakalı olan metafiziksel kötülük. Kötü ve kötülük kavramlarının net tanımını yapmak ya da sınırlarını belirlemek mümkün değildir. Bu yazıdaki “kötü” daha metaforik bir anlamda kullanılmıştır. Sanat Tarihi için önemli erkek performans sanatçısı Ulay’ı anacağım. Çağlardır “kadın sanatçı” diye kullanılan sıfat tamlamalarından sonra “erkek sanatçı” tamamlaması hoşuma gitmedi değil! ancak konu şimdilik bu değil.

Performans sanatçısı Ulay kendisi gibi performans sanatçısı Marina Abramoviç’in sevgilisi, hayat arkadaşı ve iş partneri. Marina ile 1975 yılında tanışırlar. İçerisinde; öfke, huzur, bilgelik, fırtına ve tutku barındıran ilişkileri başlar. Yıllar boyunca birlikte hem bedenlerinin hem zihinlerinin hem de sanatın sınırlarını zorlayacak pek çok performans dizisi gerçekleştirirler. Kusursuz uyumları izleyicinin her defasında kendi sınırlarını sorgulamasına olanak tanır. Marina, Ulay’a olan aşkının ona yaşattığı huzuru şöyle betimler; “Paramız yoktu, ama zenginmişiz gibi hissediyordum: Biraz pecorino peynirine, birkaç bahçe domatesine, bir litre zeytinyağına sahip olmanın, sessizce köşede uyuyan Alba’nın (evcil dostları) ve karavanda sevişmenin zevki, zenginlikten de öte bir şeydi. Paha biçilemezdi. Üçümüzün aynı ritimde soluk alıp vermesi, günlerin öyle geçip gitmesi akıl almaz bir şekilde güzeldi ki…”

Önemli performanslarından biri olan Çin seddi performansları için yıllarca uğraşmışlar pek çok kez Çin’e gidip görüşme yapmışlardır. 1987’deki bir Çin seyahatleri sırasında Marina, Ulay ile Tayland’da buluşacaktı. Tayland yolculuğu sırasında Marina kendisi ile ilgili şunları söyler;

“Kendimi çok yetersiz hissediyordum. Ulay hem arkamdan hem alenen defalarca beni aldatmıştı. Kıskançlıktan aklımı yitirmiştim. Bu sefer kiminle ilişkisi olduğunu öğrenmek için can atıyordum ve rol yapmaya kararlıydım. Aldırmayan mutlu kadın rolünü oynayacaktım. Fransız bir yazarla çılgınca bir ilişkim olduğunu söyledim ona. –Bu tamamen uydurmaydı- Üstlendiğim rol tamamen amaca hizmet etmişti. Ulay hemen dökülmüş beraber olduğu kadını anlatmıştı. Müthiş! dedim, hala mutlu, özgürleşmiş (!) kadın rolünü oynuyordum.”

Bu noktadan sonra Marina için işler kontrolden çıkmıştı. Durumu yine kendi ruhani ve fiziki sınırlarını zorlayan bir performansa dönüştürmüştü. Görmeli ve deneyimlemeliydi. Nereye kadar gidebileceklerini o da bilmiyordu. Teklifin kabul edileceğinden de emin değildi ancak kabul edilmişti. Ertesi akşam Ulay’ın Rock & Roll dünyasından henüz çıkmışa benzeyen bu kadınla kaldıkları eve gittiler. Ulay ve kadın çok sarhoş oldu. Marina o geceye dair şu cümleleri kurar, “Ben elimi hiçbir şeye sürmedim…içinde bulunduğum berbat ruh halini açıklamak zor. O geceyi hayatımın geri kalanı boyunca asla unutmayacağım. Sabaha kadar onların uyumaları izledim. Ulay’ın kokusunu artık istemiyordum.” Marina bir kez daha kendi zihinsel yolculuğunda bir kapı aralamıştı ama bu defa kapının ardındaki kan onu çok yaralamıştı. Başka birine dönüşmüş hayal kırıklığı, öfke ve bilinmezlik hepsini birlikte yaşıyordu.

1980’ler, Marina ve Ulay.
1980’ler, Marina ve Ulay.

Bu olaydan sonra Marina Çin seddi yürüyüşlerine kadar inzivaya çekildi. Bu çalışmaya ilk karar verdiklerinde çalışmanın adı “The Lovers (Aşıklar)” olacaktı!  Çin Seddi’nin iki karşı ucundan yürümeye başlayıp ortada birbirleri ile buluşacaklar ve evleneceklerdi. Ancak artık bu temsil ayrılışlarını simgeleyen bir eyleme dönüşmüştü. Sonunda 27 Haziran 1988’de, yürüyüşe başladıktan üç ay sonra, Ulay’ı Konfüçyüs ve Tao adına yapılmış iki tapınak arasında beklerken buldu. Ulay üç gündür orada bekliyordu. Kararlaştıran buluşma yeri değildi çünkü Ulay fotoğraf çektirmek için daha güzel manzarası olan bir tepe bulmuştu. Marina estetik mazeretler yüzünden kuralı bozan Ulay’a çok kızmıştı. Karşılaştıklarında Ulay, Marina’yı kucakladı ama bir yoldaş sarılmasıyla ve vedalaştılar. Marina bu yolculuk ve kucaklaşma için şöyle der “ İtiraf etmeliyim hala içimden acaba tekrar beraber olabilir miyiz? Diyordum ama kucaklamasındaki o uzaklık her şeyi son kez anlattı”. Marina çok kısa süre sonra Ulay’ın kendisine eşlik eden rehberi yürüyüş sırasında hamile bıraktığını öğrendi. Aralık’ta Pekin’de evlendiler. Sekiz yıl boyunca planlanan Çin Seddi performansı böyle sonlanmıştı. Marina tüm o hayal kırıklığına rağmen nasıl Ulay ile barışmayı düşünmüştü. Marina için Ulay bir alışkanlık mıydı, sanatının bir temsil ögesi miydi yoksa performansları sırasında insanı sınırların dışında bu kadar çıkan bu kadının insani yanı mıydı?

2010, “The Artist is Present. ( Marina Abramoviç, Ulay )
2010, “The Artist is Present. ( Marina Abramoviç, Ulay )

Pek çoğunun Marina ve Ulay’ı tanıdığı o unutulmaz görüntü MoMA 14 Mart- 31 Mayıs 2010 tarihleri arasında düzenlediği retrospektif sergiden. Ancak bilinenin aksine Ulay oraya habersiz gelmemiştir. Marina, Ulay’ı ve o dönemki kız arkadaşını MoMA’dan rica ederek onur konuğu olarak getirtmiştir. Performans alanının üst katından Ulay ve Marina’nın on iki senesine ait işlerin görüntüleri yer almaktaydı. Hayatının ve iş yaşamının on iki yılının parçası olan Ulay’ında orada olması gerektiğini düşünen Marina daveti kendisi yapmıştır. Ancak Ulay’ın, Marina’nın karşısına oturmasını planlı yada performansın parçası değildi. Marina performans sırasında Ulay’ı görünce hissettiklerini şu şekilde ifade ediyor, “Benim için herhangi bir konuktan çok daha fazlasıydı. Bir kereliğine kuralları ihlal ettim. Ellerimi onun ellerinin üzerine koydum ve ben daha ne olduğunu anlamadan gözyaşlarımız dökülmeye başladı.”

1980, "Rest in Peace”.
1980, “Rest in Peace”.

Ulay, olayın hemen ardından Amsterdam’a geri döndü ve aynı yılın Ağustos ayında kanser olduğunu öğrendi. Hemen ardından da ortak işlerin geliri için Marina’ya dava açtı. Ne yazık ki Ulay, 2 Mart 2020’de 76 yaşında savaştığı lenf kanserine yenik düşerek hayatını kaybetti. Performans sanatı adına çok değerli işler yapan Ulay’ı saygı ve özlemle anıyorum. Sanatçı kişiliği ile aşık kişiliğini tamamen ayırarak Marina gibi güçlü bir kadının aşk yüzünden kendine yaptığı haksızlığa ufak bir yolculuk yaparak ikisinin en sevdiğim işleri ile benim için kötü adam Ulay’ı anmak idi amaç. Tüm aşık kötü adamlar keşke bu kadar güzel işlerle hatırlansa.

Gökçe Oruç

Gökçe Oruç uzman sanat tarihçi, küratör, yazar ve reklamcı.
Hacettepe Üniversitesi Sanat Tarihi bölümünde lisans ve yüksek lisans eğitimini 2017 yılında tamamladı. Spesifik olarak moda tarihi üzerine uzmanlaştı. Uzun süre Genç Sanat Dergisi’nde yazarlık yaptı. Çeşitli sanat galerileri ve müzelerde moda tarihi, sanat ve kurumları üzerine söyleşiler ve workshoplar düzenledi. Bir sanat galerisi bünyesinde küratörlük yaptı. Oggito, Artkolik gibi online düşünce platformlarında sanat yazıları yazdı. Şu an sanat yazarlığı yanı sıra creative bir reklam ajansında içerik üretimi ve marka yönetimi alanında çalışmalarına devam ediyor.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

İsa Özkocaman
Önceki

İsa Özkocaman’ın Yeni Şarkısı “Sonu Yok” Yayında!

Tambuco Percussion Ensemble (Photocredit-Jesús Cornejo)
Sonraki

4.Uluslararası Oda Müziği Festivali Biletleri Satışa Çıktı!

Kaçırmayın!

Sema

“Sema” Ters Kule Yayınlarından Çıktı

Yazar Gökçe Gülcüler ve çizer Burcu Sarıahmetoğlu’nun ilk kitabı olan
Özge Ertürk, portfolyo

Portfolyo: Özge Ertürk

Özge Ertürk, 1993 İstanbul doğumlu, Berlin’de yaşıyor. Sabancı Üniversitesi İşletme