Vahap Avşar, Yeniden Doğar Gibi
Vahap Avşar, Yeniden Doğar Gibi

Yeniden Doğar Gibi

15 Mayıs 2025

İstanbul’un Balat semtinde yer alan Yuvakimyon Rum Kız Lisesi’nin sınıfları 12–27 Nisan tarihleri arasında sanatla ve sanatsever ile doldu. “Yeniden Doğar Gibi” başlıklı grup sergisi, Trexit Salvador’un küratörlüğünde, çağdaş sanatın marjda kalmış, adı daha sık anılması gereken sanatçılarını bir araya getirdi. Yirmi sanatçının yer aldığı sergide, resimden heykele ve yerleştirmeye uzanan bir üretim çeşitliliği mevcut. Sergi, asistan küratör Aysen Gülday’ın desteğiyle, izleyiciyle buluştu. Bu, yalnızca bir sanat gösterimi değil; mekanla, zamanla ve geçmişle kurulan katmanlı bir ilişki biçimiydi.

Şeyda Özdamar, Mehmet Sinan Yücel
Şeyda Özdamar, Mehmet Sinan Yücel

Sergi mekanı olarak seçilen Yuvakimyon Rum Kız Lisesi’nin kendisi, başlı başına bir anlatıya sahip. İçeri adım attığınızda duyduğunuz ilk şey sessizlik değil, zamanın sesi oluyor. Eskimiş ahşap döşemeler, duvarlardaki çatlaklar ve unutulmuş tahta sıralar, yalnızca geçmişin değil, bugünün de tanıkları. Walter Benjamin’in “tarihin enkazı” olarak gördüğü geçmiş, özel sergiler aracılığyla estetik bir deneyim mekanına dönüşüyor. Sergi mekanında yer alan sıralar, artık yalnızca çocukların oturduğu yerler değil; sistemin eskidiğinin ve sanat anlatısıyla direndiğinin işaretleri.

Vahap Avşar’ın yerleştirmesine dahil edilen sıralar, mekanın ruhunu bozmadan, onunla birleşerek yeni bir katman sunuyordu. Diğer sınıflardaki sıraların aksine bu bölümdeki sıralar çarpık biçimde üst üste yığma bir haldeydi. Kullanılmayan sıralara doğrultulan ışık, tam da Mustafa Kemal Atatürk’ün portresinin altından geliyordu. Aydınlık bir geleceğin simgesi olan bu ışık, aslında ulaşılamayan bir potansiyelin metaforuna dönüşüyordu. Tozlanmış zihinlerin o ışığa erişemeyeceği düşüncesi açık şekilde izleyiciye aktarılıyordu. Işık oradaydı, ama ona ulaşmak için bilinçli bir yönelme, düzeltme gerekiyordu. Bu da tam olarak çağımızın sorunu değil mi? Bilgiye erişimin bu denli kolay olduğu bir çağda, hala daha artık kullanılmayan sıraları aydınlatmaya çalışmamız…

Carlos Torio’nun yerleştirmesi ise “sosyal medya mıknatısı” olarak tanımladığım eser görüntüsüyle izleyiciyi önce “sıkış tepiş” bir deneyime sürüklüyor sonra da detaylara odaklanmaya, düşünmeye zorluyor. Bütün zemini kaplayan yerleştirme insanları olması gerekenden daha küçük bir alana hapsediyor ve eseri sırayla deneyimleme zorunluluğunda bırakıyor.

Japon kültüründe bolluk, şans ve daveti simgeleyen Maneki Neko figürleri, ilk bakışta askeri bir düzende duruyor. Hepsi aynı yöne bakıyor, aynı hareketi yapıyor. Ama dikkatle bakıldığında bazı kedilerin gruplaştığı, bazılarının el sallamadığını, hatta renk değiştirmiş olanların bulunduğu görülüyor. Burada Jean Baudrillard’ın simülasyon kuramı devreye giriyor: Aynılık içinde farklılık üretmek, farklılık içinde tekrar aynılığa düşmek… Gruplardan kopan figürler bile zamanla kendi yeni düzenlerini kuruyor. İtaatten sıyrılan birey, kendi yeni itaat biçimini yaratıyor. Yeni bir sistem oluşturuyor gibi görünen minör gruplar zamanla majör hale gelip, yine içlerinde aynı şekilde itaat etmeyen azınlıklar oluşturmakta, sonu olmayan bir döngüye dönüşmektedir.

Kara tahtaya yazılmış “I me myself” döngüsü, bireyselliği kutsarken aynı zamanda onun nasıl yeniden bir tahakküm aracına dönüştüğünü gösteriyor. Foucault’nun dediği gibi okul gibi kurumlar bireyi şekillendirmek için vardır. Burada da şekillendirme süreci, sınıfın içindeki minik heykelciklerle temsil ediliyor.

Carlos Torio
Carlos Torio

Tüm bu işler, yalnızca estetik bir beğeniye hatta çok beğenili bir instagram postuna değil; bizi düşünmeye, sorular sormaya, kendi yerimizi sorgulamaya çağırıyor. Sanatın “güzel” olduğu kadar “rahatsız edici” olması gerektiğini savunan Theodor Adorno’yu hatırlayarak diyebiliriz ki bu sergi hem gözümüze hem zihnimize dokunuyor.

Sergi, çağdaş sanatın giderek birbirine benzeyen, tüketim odaklı ve fuar formatına sıkışmış üretimlerine bir yanıt niteliğinde. Burada karşımıza çıkan işler, düşünülmüş, yerleştirilmiş ve birbiriyle anlamlı diyaloglar kurabilmiş durumda. Bu da serginin yalnızca bir gösterim değil, bir önerme olduğunun göstergesi: Sanat beyaz küp mekanlara, folyo kaplı fuar duvarlarına hapsolmak zorunda değil, geçmişin iziyle yeniden filizlenebilir.

Sergi mekanı olarak bir okulun seçilmesi de bu nedenle tesadüf değil. Bilginin, disiplinin ve bazen baskının üretildiği yer, bu kez özgürlükçü ve deneysel bir alana dönüşüyor. Ve belki de sergiye adını veren “yeniden doğuş” tam olarak burada başlıyor: Tozlu sıraların üzerine heykeller koyulabiliyorsa, unutulmuş duvarlara resimler asılabiliyorsa, yalnızca tebeşirle yazılı kara tahtalı bir sınıfın içindeki yerleştirmeden yeni düşünceler çıkabiliyorsa sanatı düşünen insanlar hala yaşıyor demektir.

Bu tarz sergilerin artması dileğiyle, İstanbul’a çok yakışıyor.

Başak Uysal Hürer

Başak U. Hürer, sanat tarihi ve çağdaş sanat alanlarında çalışan bir sanat tarihçisi ve yazardır. Lisans ve yüksek lisans eğitimini sanat tarihi üzerine almıştır. Sanat kurumları, galeriler ve müzelerle yürüttüğü çalışmalar kapsamında sanatçı temsilciliği, sergi organizasyonu ve eser belgelendirmesi konularında uzmanlaşmıştır.
Artweeks İstanbul, Contemporary Istanbul ve Atatürk Kültür Merkezi gibi etkinliklerde küratöryel görevler üstlenmiş; çeşitli projelerde içerik üretimi, moderatörlük ve danışmanlık yapmıştır. TRT2’de yayımlanan “İstisnai Renkler” belgeselinde sanat tarihçisi olarak yer almıştır.
Sanat yazarlığına Lasyu Art Club platformunda başlamış, Mozart Cultures gibi oluşumlarda da içerikler üretmiştir. Halen sanat yazılarına ve sanatçı Eda Taşlı’nın temsilciliğine devam etmektedir.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

İÇ REKLAM

Güncellemeleri almak için kaydolun

Biz de spamlerden sizin kadar nefret ediyoruz.

İÇ REKLAM

Ozgul Arslan, 'Foam', video, 2010
Önceki

INODYSSEY Sergisi Londra Campbell Works’te Açılıyor

Buşra Çeğil
Sonraki

“Hatırlama Biçimleri” Sergisi Elgiz Müzesi’nde Açıldı

Kaçırmayın!

“Just on Paper” C.A.M. Galeri'de

“Just on Paper” C.A.M. Galeri’de

Sanatlarını farklı disiplinlerde ortaya koyan sanatçıları “kâğıt üzerinde” ortak bir
Nursun Hafızoğlu

Portfolyo: Nursun Hafızoğlu

2011 yılında Çukurova Üniversitesi Resim-İş Eğitimi Resim Anasanat Dalında lisans