2024’te Adriano Pedrosa’nın küratörlüğünde “Foreigners Everywhere” temasıyla gerçekleşen 60. Uluslararası Venedik Sanat Bienali daha önce bienalde yer almamış sanatçılara odaklanarak göçmen, queer ve yerli kimlikleri görünür kılan dışlanmış sesleri merkeze alıyordu. Kapsayıcılığı, çeşitliliği ve eşit temsiliyeti savunan bu küratoryal yaklaşım kültür sanat dünyasında etik sorumluluğun yeniden tanımlandığı bir dönemin en belirgin örneklerinden oldu. İroniktir ki bu yıl Mimarlık Bienalini ziyaret ederken, kalıcı olarak uygulamaya konan erişim ücreti nedeniyle, zihnimde şehrin girişine hayali olarak iliştirilmiş bir neon tabela yanacak: “Önce kaydolun, sonra gelin.” Kültür politikalarıyla kamusal erişim arasındaki gerilim hattı benim için bu parlak çelişkide uzanıyor.

Venedik Bienalinden bir yeni e-posta
24 Nisan günü Venedik Bienalinin resmi iletişim kanallarından paylaşılan bir e-posta ile, bienalin ön izleme günlerini de kapsayan 9-10-11 Mayıs tarihlerinde şehrin tarihi merkezine girişte ödeme ya da ön kayıt zorunluluğundan haberdar oldum.
Venedik Belediye Başkanı Luigi Brugnaro’nun uzun süredir savunduğu ve 2018 yılında İtalyan Parlamentosundan geçmesini sağladığı “erişim ücreti” (access fee) uygulaması Nisan 2025 itibarıyla resmen yürürlüğe girmiş bulunuyor. 2024’te yüksek sezonun belirli günlerinde pilot olarak test edilen sistem özellikle günübirlik turist akışını sınırlamayı hedefliyor. Uygulamanın kapsamı uluslararası sanat çevrelerini de doğrudan etkiliyor. Bu yazıda Venedik’te kalıcı hâle gelen erişim ücreti uygulamasını şehir hakkı, kültürel mirasa eşit erişim, sanatsal dolaşım, yönetişim ve kamusal alanın ticarileşmesi eksenlerinde kültür politikalarının belirleyici gerilimleri üzerinden inceliyorum.
Kimler öder, kimler muaf?
Erişim ücreti önceden belirlenen tarihlerde sabah 08.30 ile 16.00 saatleri arasında Venedik’in tarihi merkezine giriş yapan ziyaretçiler için geçerli. Standart ücret 5 Euro olarak belirlenmiş olsa da, ödemesini ziyaret günü yapanlar için bu bedelin 10 Euro’ya kadar yükselebileceği belirtiliyor; ancak bu farkın hangi koşullarda uygulanacağına dair net bilgi henüz paylaşılmış değil.
Bazı gruplar bu uygulamadan muaf tutuluyor. On dört yaş altındaki çocuklar, tarihi merkezde yaşayan bölge sakinleri, kentte çalışan veya eğitim gören bireyler ücret ödemiyor. Bunun yanı sıra, Venedik’te konaklayan ziyaretçiler gün başına ayrı bir turizm vergisi ödedikleri için giriş ücretinden muaf.
Turist kafileleri bir seyahat acentesi aracılığıyla toplam kişi sayısını ya da sadece soyadlarını bildirerek toplu ödeme yapabiliyor. Acentesiz gezen birey ve gruplar ise kişisel bilgilerini (ad soyad, adres, ziyaret tarihi) Venedik Belediyesi’nin web sitesine girerek ya da şehirdeki belirli fiziksel ödeme noktalarından bilet alabiliyor.
Şehre hizmet mi, bürokratik çile mi?
Avrupa’nın geri kalanında ve dünyanın pek çok yerinde yaygınlıkla uygulanan, konaklayan ziyaretçilerden alınan “turist ücreti” (tourist fee) devam ediyor. 2024’te yoğun olması beklenen 29 gün boyunca pilot olarak uygulanan erişim ücreti ise yine belirli günleri kapsamakla birlikte kalıcı olarak oturtuldu. Benzersiz lagün yapısına sahip Venedik on yıllardır süren demografik ve çevresel baskılarla mücadele ediyor. Ana ada 1950’lerden bu yana yaklaşık 120.000 sakinini kaybetmiş. Buna karşın 2023 yılında tarihi merkezdeki turist yatağı sayısı ilk kez bölgede yaşayanların sayısını aşarak simgesel bir eşiği aşmış.
Bu tablo hem nüfus dengesinin bozulduğuna hem de şehir altyapısının sürdürülemez biçimde turizm baskısı altında olduğuna işaret ediyor. Erişim ücretinin bu duruma çare olması hedefleniyor, ancak uygulamanın günübirlik ziyaretçilere uzun kuyruklar, karmaşık kayıt sistemleri ve bürokratik zorluklar yaratmadan adil ve hakkaniyetli biçimde yürütülmesi belediye açısından büyük bir sınav olacak.
İklim krizi, adaptasyon zorunluluğu, yönetişim sınavı
Venedik şehir yönetimi iklim değişikliğinin yol açtığı sel felaketleri (yerel adıyla su yükselmesi anlamına gelen Acqua Alta) ve kuraklık gibi çevresel tehditlerle başa çıkmak için gerekli bütçeye sahip değil. Ancak iklim krizinin etkileri artarken daha sık ve daha şiddetli hava olaylarının yaşanacağı öngörülüyor. Böyle bir gelecekte Venedik lagünü dünyanın diğer kıyı kentlerine kıyasla çok daha dramatik ve yaratıcı adaptasyon hamleleri geliştirmekle sınanabilir. En yüzeysel gerekçeyle “şehir sakini-turist dengesinin bozulması” olarak ifade edilen altyapı ve üstyapı sorunları aslında derinleşmiş bir krizin göstergesi. Şehir acilen kapsamlı, şeffaf ve katılımcı bir iyi yönetişim stratejisine ihtiyaç duyuyor.
1987 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesine alınan Venedik yalnızca İtalya’nın değil, tüm insanlığın ortak kültürel mirası. Bu statü şehir yöneticilerine yerel halka olan sorumlulukları yanı sıra küresel düzeyde bir sorumluluk da yüklüyor. Hâliyle hepimizin bir parçası olduğu dünya toplumu erişim ücretinden elde edilen gelirin kamusal fayda için kullanıldığından emin olmayı önemsiyor.

Şehrin biletli deneyime dönüşmesi
David Harvey ve Henri Lefebvre gibi düşünürlerin geliştirdiği bir kavram olan şehir hakkı temelde yerli olsun ya da olmasın her bireyin kamusal alanlara, kültürel yaşama ve kentsel kaynaklara eşit şekilde erişebilmesi gerektiğini savunur. Erişim ücretinin şehir hakkını ticarileştirerek Venedik’i “seçilmişler için erişilebilir” kılma riski taşıdığını not düşmek gerek. Sanat etkinliklerinin kamusallığını konuşurken bizatihi kamusal alanın biletli bir deneyime dönüşmesi yadsınamaz bir hiyerarşi yaratıyor. Bu uygulama şehri seyirlik bir nesneye çeviriyor veya Venedik örneğinde seyirlik bir nesneye dönüşmüş olan kültürel mirası daha da donuklaştırma riski taşıyor.
Kültürel mirasın korunması ile ona kamusal ve eşitlikçi erişimin sağlanması arasındaki bu gerilim Venedik’e özgü olmayıp günümüz kent politikalarının temel çelişkilerinden. Koruma adına getirilen her sınırlama sosyal adalet perspektifiyle ele alınmadığı takdirde kültürel mirası canlı tutmak yerine onu yalıtılmış ve elit bir temsile dönüştürmeye gebe.
Eksi bir öğün daha
Vize uygulamaları, kur farkı ve devalüasyon dalgaları gibi sorunlar yüzünden düşük bütçeli ve plansız seyahatler çoktandır sekteye uğradı. Eskisi gibi sırt çantasını yüklenip Avrupa’da maceraya giden öğrenciler yok. Türkiye’de vaziyet böyleyken, vizesiz seyahat eden Avrupalı gençlerin maruz kalacağı ödeme zorunluluğunu nasıl ele almalı? Bu ücretin sorunsuz uygulanması hâlinde şehire girişlerin azalacağını düşünenler de var; resmi rakamlar 2024’teki pilot uygulamanın herhangi bir azalmaya yol açmadığını söylese de erişim maliyetine hassasiyet gösteren ziyaretçiler için Venedik seyahatinin günlük en az 5 Euro kadar daha uzağa konumlandığı açık. Bir öğün daha az yemeyi, tulumda uyumayı göze alarak yola çıkan sırt çantalılar için bunu pekâlâ “eksi bir öğün daha” şeklinde okuyabiliriz. Genç gezginler ve düşük bütçeli turistler için bu ücret yalnızca bir rakam değil, bir eşik.
Kamu yararı ile piyasa mantığı arasında
Kamu yararına olduğu öne sürülen, ödeme yapacak kişileri ikna etmek üzere çeşitli videolarla desteklenen bu uygulama, kamu yararına hizmet ettiği gün gibi ortada olan yayalaştırma projelerini akla getiriyor. Kamusal alanın daha fazla kullanıcıya daha güvenli ve adil biçimde açılmasını amaçlayan yayalaştırma projelerinde araç trafiği sınırlanır, yürüyüş yolları, bisiklet güzergâhları, yeşil alanlar oluşturulur. Böylece erişim artar, yayalaştırılan bölge herkes için daha güvenli ve demokratik bir yapıya kavuşur. Yayalaştırma karbon salımını azaltarak hava kalitesini artırır, uzun vadeli çevresel iyileşme sağlar. Oysa erişim ücreti piyasa temelli bir çözüm olduğu için kalıcı değildir; ödeyebilen yine gelir. Keza yayalaştırma daha doğrudan ve eşitlikçi bir sürdürülebilirlik modeli sunarken erişim ücreti çevre koruma sorumluluğunu kişilerin davranış tercihlerine bırakmaktan öteye gitmez. Erişim ücretinin topluluk kurallarını pekiştiren olumlu bir mesaj vermek yerine, “parasıyla değil mi” hissi yaydığını düşünüyorum. Hâliyle toplanan ödemenin bütünüyle şehir yararına kullanıldığını görmek bile bu uygulamayı nihai bir çözüm olarak görüp desteklemek için yeterli sayılmayabilir.
Kültür sanat kurumlarının pozisyonu
Bienale gelen izleyicilerin hareket özgürlüğünü tartışmaya açan bu politikanın sanatsal dolaşım ve katılım pratiklerini nasıl dönüştüreceğini henüz bilmiyoruz. Uluslararası sanat kurumlarının, özellikle Venedik Bienali yönetiminin bu erişim modeline nasıl tepki verdiğini, kültürel mirasa eşit erişim ilkesi gereği nasıl bir pozisyon alacaklarını ise ilerleyen yıllarda göreceğiz. Kamusal alanın biletlenmesiyle onu herkesin yaşadığı ve yaşattığı bir alan olarak düşünme pratiği arasında hassas bir çizgi var. Bu çizginin hangi tarafında kalacağımız bir yana, onu kimlerin, nasıl yeniden çizeceği artık asıl mesele.
Yararlanılan Kaynaklar
- Adriano Pedrosa. “Stranieri Ovunque – Foreigners Everywhere.” Biennale Arte 2024, La Biennale di Venezia, 2024.
- Angela Giuffrida. “Venice access fee: what is it and how much does it cost?” https://www.nytimes.com/2025/04/18/world/europe/venice-entrance-fee-tourists.html, Yayımlanma Tarihi: 24 Nisan 2024, Erişim Tarihi: 30 Nisan 2025.
- Claire Colomb. “Tourism and the Politics of Urban Governance in European Cities: Planning, Policy and Protest.” Urban Studies, Cilt 48, no. 8, 2011, ss. 1593-1613.
- Julia Buckley. “Venice entry fee tickets go on sale. Here’s how they work” https://edition.cnn.com/travel/article/venice-entry-fee-explained/index.html, Yayımlanma Tarihi: 25 Nisan 2024, Erişim Tarihi: 30 Nisan 2025.
- Övgü Pınar. “Venedik’e giriş ücreti: İlk günde 15 bin kişi 5’er euro ‘ayakbastı’ ödedi” https://www.bbc.com/turkce/articles/cqlneq18554o, Yayımlanma Tarihi: 26 Nisan 2024, Erişim Tarihi: 30 Nisan 2025.
- UNESCO. Managing Cultural World Heritage. UNESCO World Heritage Centre, 2013.